Cumartesi mesajları -(TAMAMI)
Bu hafta gene bu sütunu okurlarımdan gelen mesajlara ayırmak gerekti. Zira haftanın başındaki Salı günü yapılan siyasi partilerin grup konuşmalarından anlaşıldı ki, ülkemiz iktidarı ve muhalefetiyle hala algılanmamış bir ciddi duruma sürükleniyor ve siyaset hala anlaşılmaz bir “kayıkçı kavgasını sürdürmekte”. Bugün bu sütun alabildiği kadar iki değerli konuğu ağırlıyor. Prof. İzzettin Önder’e ve Emekli Büyükelçi, Yazar ve Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Onur Öymen’i.
Prof. İzzettin Önder sadece bir bilim adamı değil, ülkemizde uygarlığın simgesi ve laikliğin yılmaz koruyucu olan bir kanaat önderidir de.
Sayın Prof. Önder’in uzun yazısından, Türkiye’nin 4+4+4 karşı devrim yasasının geçmesinden sonraki durumlar arasındaki bağlantıyı ve bu dönemi “Ustalık Dönemi” olarak ilan eden Sayın Başbakan’ı uyaran bir metin, bir mesaj:
Ustalık dönemi
“....Gerçekten bir ustalık dönemi yaşamaktayız. Hem emperyalizmle elele yürüyen siyaset cephesinde, hem de gafletle bu siyasete destek veren aymazlar cephesinde tam bir ustalık (!) dönemi yaşamaktayız. Anayasa üzerindeki son değişikliğe “yetmez, ama evet” saçmalığı ile onay veren ampul aydınları ile Evren’in yargılanmasından medet uman solcu dostlara bir serzenişim var. Bu insanlar buralara geleceğimizi göremeyecek kadar kör mü? Bu aymazların Türkiye’yi getirdiği noktada, şimdi de AKP “yetmez, ama evet” demektedir. Haklıdır; böyle kafaya böyle yönetim! Ampul aydınları nasıl öngöremediler ki, anayasa maddelerinde yapılan son değişikliğin tek hedefi vardı. Hedef ne Evren’i yargılamak, ne de sol cepheyi balyozla ezen ya da Kürt halkına eziyet edenlerden hesap sormaktı. Tek hedef, HSYK’yı ele geçirerek, yargıyı boyunduruk altına alıp, müteakip değişikliklerin iptal yolunu tıkamak idi! Bugün kim, hangi yargı organından yasama veya icra organı tasarrufu aleyhine bir karar bekleyebilir ki! Her darbe, güçlendiğinde önce kendi çocuğunu yer. Evren bir darbe yaptı. Bu darbe ile ortaya çıkanlar şimdi güçlendiğini gördüğünde kendilerini üreten çocuklarını kurban olarak ortaya atıyorlarsa, bu gidişi görmek gerekir. Bu gidiş asla demokrasi olamaz! SOROSÇULAR durabilir ama GERÇEK CHP figüranlığı DERHAL BIRAKMALI ve ÇEKİLMELİDİR”
Ve şu sıralarda çok uzaklarda bulunan değerli dostum Onur Öymen’in gönderdiği bir önemli mektup.
Onur Öymen diyor ki:
“Ülkemizde haklı ve güçlü tepkilerle karşılaşan eğitim yasası Meclis’te iktidar partisinin oylarıyla kabul edildi. İktidar 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulamasının kaldırılmasının 28 Şubat’ın izlerinin silinmesi amacına yönelik olduğunu açıkladı. Oysa 8 yıllık eğitimi CHP 28 Şubat’tan yıllarca önce de savunuyordu.
Kamuoyunun büyük bölümü, iktidarın esas amacın “dindar bir nesil yetiştirme” hedefine uygun olarak din eğitimini erken yaşta başlatmak olduğunu fark etti. Anayasa Mahkemesi tarafından laiklik karşıtı faaliyetlerinin odağı olduğu için cezalandırılan bir siyasi partinin eğitimi laiklikten uzaklaştırma hedefinin işaretleri daha önce de görülmüştü.
2006 yılında Hükümetçe Avrupa Birliği’ne sunulan Ulusal Programda, sanki din özgürlüğü engelleniyormuş gibi, “Din özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılacaktır” ibaresi yer alıyordu.
Basında yer alan bilgilere göre, bugünkü Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer, 1995’te Sivas’ta yaptığı bir konuşmada şunları söylemişti:
‘Türkiye’de Cumhuriyet ilkesinin, yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerinin İslam ile bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum.’ Şimdi iktidarın Milli Eğitim Bakanlığı gibi gelecek nesilleri yetiştirme sorumluluğu taşıyan bir bakanlığı bu düşüncedeki bir kimseye emanet etmesi şaşırtıcı değildir.
Şaşırtıcı olan eğitim yasasına karşı çıkan partilerin bile adeta bir dindarlık gösterisi yarışına girmeleri, Türkiye’de laikliğin tehlikede olmadığı görüşünü savunabilmeleri ve Türkiye’nin geleceğine ilişkin niyetleri açıkça belli olan bir iktidarla yeni anayasa görüşmeleri sürdürebilmeleridir.