Cumhurbaşkanı hukuken sorumlu olur
Recep Tayyip Erdoğan, bazı belediye başkanlarının istifasını istedi ve istifa etmemekte direnenlerin “sonuçlarına katlanacağını” dile getirdi. Bu söylem, muhataplarını, yani istifalarını istediği belediye başkanlarını töhmet altında bırakan bir söylemdir.
Ancak Cumhurbaşkanı’nın tehditleri sonrasında, halkın kafasında, istifa eden veya etmeyip direnen belediye başkanları hakkında, bu kişilerin saygınlıkları ve şereflerini zedeleyecek değer yargıları ve fikirlerin doğmasına neden olmuştur.
Bu söylemden ötürü, halk nazarında Recep Tayyip Erdoğan’ın elinde bu belediye başkanlarını hukuken suçlayabilecek belgeler var olduğu kanısı oluşmuştur. Tabi bu durum istifasını veren belediye başkanları için de söz konusudur. Onlar da, halk indinde, “sonlarının kötü olmaması “ bundan korktukları için istifa ettikleri, yani Cumhurbaşkanı’nın bildiği suçlarının üstünün örtülmesi nedeniyle kurtuldukları düşüncesi hakim olmuştur.
Hukuk devletinde hiç kimsenin, Cumhurbaşkanı dahi olsa suçu ve suçluyu gizleme hakkı olmadığından, suçları var ise bu insanların adalete teslim edilmesi gerekir.
Bunu görmezden gelerek, “ben istifasını istedim o da istifa edecek, yoksa ben ona gösteririm” düşüncesi demokrasilerde hukuk devletinde aklın alacağı bir şey değildir. Belediye başkanlarının yolsuzluğu, hırsızlığı yoksa onu siyasi parti genel başkanı istiyor diye istifaya zorlamak demokrasilerde düşünülemez bile. Eğer suçu da var ise o zaman da savcılara suç duyurusunda bulunmak mecburiyeti vardır. İçinde yaşadığımız rejim demokrasi olduğuna göre, belediye başkanlığına bu kişileri kim aday göstermiş olursa olsun, Ankara’daki gibi şaibeli bir seçim sonunda seçilmiş olsa da, bu başkanlar hemşerilerinin oyunu alarak seçilmişlerdir.
Var olduğu ima edilen, suçu gösterir belge ve bulgular hakikaten var da savcılığa verilmiyor ise, bu aşiret devletlerinde bile olmaz, zira aşiret mensuplarının uymak zorunda olduğu kuralları vardır.
Bu insanlar haklarında savcılıklara suç duyurusunda bulunacak belge ve bulgular olmadan haklarında suçlu iması yapılıyor ise, o zaman da bu insanlar kamuoyu önünde haksız ve hukuka aykırı olarak suçlanmış olurlar. Yani bu insanların, haksız ve hukuksuz bir şekilde halk indinde şeref ve haysiyetleriyle oynanmış olunur.
İstifası istenen başkanlar hakkında kamuoyunda bir belediye başkanına yakışmayacak, çok ağır bazı fiilleri veya hataları olduğu düşüncesi egemen olacaktır. Bu fiilleri ve hataları nedeniyle haklarında açılacak soruşturma ve sonucunda verilecek bir mahkeme kararını beklemeye, bulundukları görevin tahammülü olmadığından onların belediye başkanlığından derhal uzaklaştırma lüzumu ortaya çıkmış düşüncesi egemen olacaktır.
Bu tür ithamlarla, bırakın kamuoyunun bu insanlarla ilgili olarak ne düşüneceğini, bu insanları, kendi çocukları, eşleri, yakın akrabalarının gözünde de mahkum ediyorsunuz. Eğer bu insanların suçlanabilecekleri bazı önemli fiilleri ve hataları yokta, Cumhurbaşkanı’nın söylemleri nedeni ile kamu oyunda böyle bir düşünce oluşuyor ise, bu durum da Medeni Kanun’un 24 ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddelerindeki kişiliğe karşı yapılan haksız ve hukuksuz saldırıyı teşkil eder.
Bu şahıslar böyle sebepsiz ve haksız muamelelerin neden olduğu üzüntülerini karşılamak için işgal ettikleri makamın önemi de göz önünde bulundurularak lehlerine manevi tazminata hükmedilir.
Şimdi akla Cumhurbaşkanı’nın Anayasamızın 105. maddesinde sözü edilen “Sorumsuzluk” halinden istifade edeceği gelecektir. Bu düşünce yanlıştır, zira Cumhurbaşkanı’nın sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı sadece Ceza Hukuku açısındandır.
Cumhurbaşkanı’nın belediye başkanlarının istifalarını isteme hali sonucunda bu başkanlar hakkında bir adli soruşturma açılmaz ise ya da açılıp da beraat ile sonuçlanırsa Cumhurbaşkanı’nın hukuki sorumluluğu doğacaktır. Tabii bütün bu yazdıklarım, yargı bağımsızlığının var olduğu düşünülen bir Türkiye için yazılmıştır. Böyle bir karar verecek hakim olduğunu düşünmüyorum. Yanılıp da böyle bir karar verecek hakim olursa da, kendisini kararın sabahına meslekten atılmış şekilde bulacaktır.