Cumhuriyet ve biz (TAMAMI)
Aynı sayfalarda yazdığımız değerli yazar Mecit Ünal benim Yunus Nadi Ödülleriyle ilgili Sayın Emre Kongar’a gönderdiğim mektubumu köşesinde yayımladı. Doğrusu benim Cumhuriyet’le ilgili eleştirim ödüllerle sınırlıydı, ancak Mecit Ünal bu sınırları da geçerek gazeteyle ilgili daha geniş bir eleştiri yazısı yazdı. Bu elbette onun özgürlüğü, söylediklerine katılan da, katılmayan da olacaktır. Cumhuriyet gazetesi, bir yazar olarak bize çok şey kattı, adımız biraz biliniyorsa, bu gazetenin katkılarını ve etkilerini unutamam, ilk kalem denemelerim Cumhuriyet’te, Varlık’ta, Gösteri’de yayımlanmasaydı, belki Aydınlık’ta yazabilen bir yazar da olamayabilirdik. Şimdiye kadar edebiyat adına ne yaptıysam bu gazete aracılığıyla duyurabildim. Bunları unutmak kadirbilmezlik olur. Yeni bir kitabım çıktığında telefonla ilgisini istediğim tek kişidir Turhan Günay, kim bilir önündeki telefondan benim gibi daha kaç kişi aramıştır, o her seferinde efendiliğini, zarafetini, sıcaklığını göstererek, yorgunluğunu, bıkkınlığını hiç belli etmeden konuşmuştur benimle. Onun dışında da kimseden ilgi beklediğimi anımsamam. Çok kitap yayımlanıyor, bunu hepimiz bilmeliyiz, Cumhuriyet’te bunların hepsinin tanıtılması beklenmemeli. Cumhuriyet, ilk kitap ekini veren gazetedir, ötekiler onu taklit etmişlerdir ancak. Cumhuriyet ilk kitap fuarını düzenleyen kurumdur da, bunları önce biz edebiyatçılar unutmamalıyız. Cumhuriyet Kitap’ın nerdeyse her sayfasında bir köşe yazarı duruyor, bu ekin bence önemli yanlışı burada, kitap ekinin bütün sayfaları köşe yazarlarına teslim edilmiş gibi görünüyor, Mecit Ünal’ın adını andığı yazarları nerede tanıtsınlar? Bence “çocuk edebiyatı” ve “Türkçe” köşeleri dışında öbür köşeler çıkarılmalı Cumhuriyet Kitap’tan, çünkü Cumhuriyet yazarların gazetesi, sanatçıların gazetesi, diğer yazarlara, daha çok yazara fırsat verilmeli. Böylece gelen tanıtma yazıları daha kolay yer bulacaktır dergide ve Cumhuriyet Kitap daha çok yazarla yürüyecektir yoluna.
Ödül tartışmalarına gelince, tehlikeli bir tartışmadır bu; birini suçladığınız zaman sizden belge isterler; seçici kurullarda dönen işlerin belgelerini nereden, nasıl bulursunuz karışınızdakini susturabilmek için. Seçici kurul üyeleri, “Canım o da katıldı, kazanamadı,” filan deyip işin içinden sıyrılıverirler. Ben Yunus Nadi Roman Ödülünü son on yılda kazanan yayınevlerinin listesini çıkardığımda, sonuç bana düşündürücü geldi, bunu Cumhuriyet gazetesi yöneticilerinin de düşünmelerini beklerdim, o kadar.
Nasıl oluyor da bir roman ödülünün 10 yıl boyunca 7’sini aynı yayınevi alabiliyor? Bazen üst üste üç yıl aynı yayınevine verilmiş. Bunun bir açıklaması varsa, Cumhuriyet gazetesinden değil, seçici kurul üyelerinden beklemek gerekir. Ülkemizde iyi romanlar basan en az 20 yayınevi bulunabileceğini sanırım bütün edebiyatçılar kabul ederler. Mektubumda yazdığım sözleri burada da yineliyorum: Ödüllerde adaleti sağlamak önemlidir, çünkü bu sorun ülkeyi düzeltme, ülkede adaleti, liyakati sağlama mücadelesi veren aydınların, öncelikle kendilerini düzeltme mücadelesidir. Bütün bunlardan da öte, bir vicdan sorunudur. Edebiyatın magazinleşmesinde, okura güven vermeyen, yayınevi memuru gibi hareket eden seçici kurul üyelerinin, eleştirmenlerin etkisi yok mudur sizce? Ben olduğunu düşünüyorum.