Cumhuriyet yok olurken -(TAMAMI)
“Kurban olduğum Allah verdikçe veriyor” diyenler haklı çıktı.
Önce Obama İsrail’e gitti ve Netenyahu ile görüştü, sonra Apo ile kol kola girilip barış ilan edildi. Arkasından Netenyahu Erdoğan’dan özür diledi. Halk hiçbir şeyin farkında değil. Medya yazmıyor, televizyonlarda iktidara alkıştan başka bir şey yok.
21 Mart 2013 günü PKK’nın elebaşının o günü bir zafer günü ilan ederek yazdığı Kürtçe mektubu, kalabalıklara BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder Türkçeleştirerek ve yüzünde geniş bir gülümsemeyle okudu. Hiç kuşkusuz PKK’nın reisi, görüntüleri televizyonundan izlerken, muzaffer bir ordu komutanı edasıyla neşesinden yerinde duramıyordu!
Ferman yazılmış
Olayın anlamı şudur:
21 Mart 2013’de tüm çete üyesi sayısı 5000’i geçmeyen bunlardan 1500’ü Suriye’ye aktarılan ve Türkiye içindeyse 2 bine yakın silahlı adamı bulunan PKK reisi:
“Bu bir devrimdir ve silahları belli koşullar olmadan bırakmak söz konusu değildir. Tarihte Ortadoğu için yeni bir devir açılıyor. Aslında devrim bitmedi yeni devrim bundan sonra başlayacak” diyerek kendine özgü üslubuyla emirlerine itaat talep ediyordu.
-TBMM’de komisyonlar kurulacak bir yasa tasarısı hazırlanacak ve o tasarı Meclis’ten geçtikten sonra PKK’lılar ellerinde silahlarıyla Türkiye’den sözüm ona çekilecek, gerekince görevlerine devam edecekti!
‘Zafer’ gününe ilk tepki Başbakan Erdoğan’dan geldi. Meydanda toplanan insanların bir tanesinin bile elinde Türk bayrağı olmaması Başbakan’ı şaşırtmıştı
“- Her şey uygun şekilde giderken orada o meydanda Türk bayrağının olmaması talihsizliktir.”
Aslında PKK, BDP, tarikat ve AKP dörtgeninin marifeti ayan beyan ortadaydı. Diyarbakır tıpkı yıllar önce Başbakan’ın Fatih Altaylı’ya söylediği gibi “Ortadoğu’da bir yıldız gibi parlıyordu!” Eh bir tane Türk bayrağı da sallandırsalardı hiç de fena olmazdı.
Tek silah atılmadan kazanılan Nevruz zaferinin ‘muzaffer komutanı’, TSK’yı ve gelmiş geçmiş tüm Türk hükümetlerini suçluyor, tıpkı Başbakan gibi “Ortadoğu’da bir büyük İslam Birliği”nden söz ediyordu. Ferman yazılmış, İmralı imzalamış! “Anaların gözyaşını dindirecek muhteşem barış harekatı” Apo’nun düğmeye basmasıyla başlıyordu.
‘İşte Atatürk’ün partisi!’
Ana muhalefet partisinde, Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinde ses yoktu. Kemal Bey bir yandan milletvekillerine bu açılımla ilgili konuşma yasağı koyarken öbür taraftan “Amed” Diyarbakır’dan ‘Amed’ diye söz ediyordu.
CHP’liler yasağa uyarak sessizliğini korudu. Bir tek Emine Ülker Tarhan konuştu, o da suya sabuna dokunmamayı yeğliyordu.
60 yıldır gazetecilik yaparım. İsmet İnönü- Celal Bayar- Adnan Menderes- Bülent Ecevit dönemlerinde hiç rastlamadığımız böyle bir manzaranın halka barış için kardeşlik olarak sunulmasını anlamak olası değil.
MHP Genel Başkanı Bahçeli tepkisini Bursa mitinginde büyük bir kalabalık önünde çok sert bir biçimde açıkladı. Bahçeli, vatanın bölünme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gözler önüne serdikten sonra halkın direniş hakkını kullanmasını hazırlayan cümleleri ardı ardına Başbakanı hedef alarak sıraladı. Sonra halka sordu “- Bütün bunlara karşı koyacak mısınız bu rezaleti durduracak mısınız?”
Bursa’da toplanan büyük kalabalık şu yanıtı veriyordu: “-Vur de vuralım öl de ölelim.”
Bahçeli: “-Onun da zamanı gelecek.”
Sonuç; AKP’nin, BDP’nin, Fetullah Gülen tarikatının ve belki de ‘Amed’ diyerek ağzına alıştıran Kılıçdaroğlu’nun sayesinde Cumhuriyet rejiminin canına okunuyor. Atatürk’ün partisinde buna karşı partinin duvarına bir bayrak asılıyor ve partinin organı Halk TV bas bas bağırıyordu: “İşte Atatürk’ün partisi.”