29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çünkü her zaman en başta özgürlük! -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

“AKP Tarikatı Dimyat’a Giderken...” dizisine zorunlu bir ara bugün. Aslına bakarsanız bu yazı da diziye dahil! AKP tarikatının başvekili beş yıl önce kendini “Ergenekon Davası’nın Savcısı” olarak ilan etmemiş miydi? O halde, bu yazı da AKP tarikatının Dimyat’a gidişiyle göbek bağı ilişkisi içinde.

***

Kuvvayı Milliye telgrafçıları gibi 6 Ağustos Salı günü, sabahın altısında makine başındayım. Dün, pazartesi, öğleden bu yana ne yazacağım diye kıvranıp duruyorum. Hâmâsî bir yazı çok kolay: “Bizi mahkûm eden irade kendini mahkûm etmiştir. Biz Ferhat gibi dağları deleriz...” falan filan... Ama kendimi mahkûm edilenlerin yerine koyuyorum; hele valizini alıp duruşmaya gelen tutuksuz sanıkların yerine. Bırakın “ömür boyu + 24 yıl” durumunu, 12 yıl, 5 ay, 21 gün verseler, ne halt ederdim. O 21 gün özellikle sinir bozucu. (Yazı masamın karşısındaki dikdörtgen pencerenin üçe böldüğü dağ, bir başka tepenin ardından doğan güneşle aydınlanmaya başladı. Soldaki teras kapısını da açtım. Orada da aydınlanan dağ görünüyor. Sabah serinliği geliyor. Horoz sesleri... Silivri’de olsaydım bunları yaşayamazdım. Ama mahkûm edilen generallerden biriyle yemek yiyecek kadar yakın olsaydım ya da davadan önce Hürriyet gazetesinde yazar olmayıp, Aydınlık gazetesi yazı işleri müdürü olsaydım, şimdi burada olmazdım.

Her şey rastlantı ve hiçbir şey rastlantı değil!

***

Dün, 5 Ağustos günü, Ulusal Kanal’ın özel yayınında Silivri Davası’nın açıklanan sonuçlarını izlerken, mahkûm edilen insanlar arasında sadece Doğu Perinçek’i kişisel olarak tanıdığımı fark ettim. Ama onunla “rakı masası”na hiç oturmadık; hiç telefonla konuşmadık; benim için çok değerli birkaç mektubunu aldım ama bir garındaşım gibi.

İnsanlar, Yalçın Küçük ile, o dışarıdayken, sabah-akşam birlikte olduğumuzu düşünebilir. Tuhaf değil mi, en yakın birkaç arkadaşım arasında saydığım bu “üst-insan-adam”la galiba hiç karşılaşmadık. O daha iyi bilir. Belki 70’ler ya da 80’lerde dışarıda olduğu bir gün Kızılay’da el sıkışmış olabiliriz. O kadar!

Oysa Silivri’ye kapatılanların hepsini yakından tanıdığımı sanıyordum!

***

İçerde yargıç başı cezaları açıklıyor. Dışarda, Ulusal Kanal mikrofonunda tekrarlanıyor. Mikrofonun çevresi kalabalık. Başka televizyonların mikrofonlarının çevresinde in-cin top oynuyormuş. Onlar yurtsever sermayenin verdikleri reklâmları yayınlamakla meşgul!

Ceza tekrarlanıyor: “Müebbet + 90 yıl hapis!” Sonsuz + 1 gibi bir şey. Önce hangisi yatılacak, sayısı belli olmayan ömür boyu mu yoksa 90 yıl mı? Bu adamlar garanticidir, önce 90 yılı yatırırlar, sonra ömür boyunu. Ayrıca ömür boyu cezalar arasına da eşitlik yok. Kimisi için bir yıl, kimisi için iki on yıl...

Saçmalık!

***

Tiryakisi olduğum Ulusal Kanal ekranında gördüğüm barikatlı Silivri sahnesi, Şikago mezbahalarını hatırlatıyor bana. Bir de kovboyların tren istasyonuna getirdiği sığır sürüsünü. Sığırların geçtiği dar geçitleri... Bir de sayfa boyu bulmaca grafiklerini. Bütün bunlar “seyirciler” için yapılmış.

Polis bütün Türkiye’de Silivri’ye gelen vatandaşların seyahat özgürlüğünü engelliyormuş. Engellerler. Hele şu davalar bitsin AKP tarikatı daha neleri engelleyecek. O zaman gene “sukabakları”, “Yani bu kadarını da beklemiyorduk!” diyecekler. Peki, ne kadarını bekliyordun?

Bu davalar açıldığı zaman, askerin vesayeti kalkacak, memleket özgürleşecek, memlekete ileri demokrasi gelecek diye şıkgıdı şıkgıdı göbek atıyordun. Bir düşün bakalım: Zengin oğlanın evlenme vaadi ile ırzına geçtiği kenar mahalle dilberine benzemiyor musun?

Şimdi de kalkmış televizyonlarda konuşuyorlar. Cezalar biraz fazla kaçmış. Söylediklerinden, kendilerinden öylesine eminler ki yargıçların yerinde olsalar daha fazla ceza verirler. Dünya ve Türkiye standartlarının çok altında insanlar, AKP tarikatı iktidarı döneminde “adam sınıfı”na girdiler. Bir zamanlar, ellerine bana havlamak şansı geçtiği zaman mutlu olurlardı, şimdi televizyon ekranlarında kasım kasım kasılıyorlar. Anaları, bacıları, helâlleri televizyonda görünce bunları, nazar değmesin diye sol omuz hizasından tu-tu deyip dua okuyorlardır.

Haber-Türk, Sky, CNN-Türk ve NTV gibi iktidar kalebendi televizyonlar, bir-iki içten ve ciddi savunma avukatının karşısına, yayık tulumuna tokmak olarak çıkartıyorlar bu yaratıkları. Aralarında bir eski savcı, bir de ne oldum delisi olmuş, bürokrat gazeteci var. Sanki hükümetten Silivri mahkemesi görevlisi olarak maaş alıyorlar.

***

Bu yazıyı nasıl yazacağım derken, yazmam gerekenlerin ancak onda birini yazmış olduğumu fark ediyorum. Bitirmek için, bence önemli birkaç noktayı işaret edeceğim:

1. Anayasa Mahkemesi tarafından “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle mahkûm edilen (31.3.2008) AKP adlı partinin nezaretinde yapılan duruşmaların âdil olması mümkün değildir.

2. Askerlerin “Darbeye teşebbüs” suçlaması ile mahkûm edilmesi mantık dışı ve evrensel hukuk anlayışına aykırıdır. Osmanlıca sözlük “Teşebbüs-i cürm”ü “Suç işlemeye teşebbüs”ü şöyle tanımlıyor: “Bir suç işlemeye başlayıp da -herhangi çıkan bir mâni ile- bu suçu neticelendirememe.”

Teşebbüs ve girişim bastırılır. Engellenir. Darbeyi tasarlamak, darbeyi düşünmek bile “teşebbüs” değildir. Bu nedenle kimse beni âdil ve tarafsız duruşma yapıldığı konusunda ikna edemez.

3. Bu dava sonuçlarını halkın hakemliğine sunuyorum: AKP tarikatının kaos ve vurgun iktidarını ilk genel seçimlerde indirmez ise, halklıktan istifa etmelidir.

4.Yannis Ritsos benim aracılığımla şöyle diyor:

“Çünkü şarkımız insanlardan ayrı sivrilmek için değil, kardeşim, insanları birleştirmek içindir şarkımız. / Varacağız şarkımıza. İyi biliyoruz bunu. “