29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 26°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dalkavukluk tarifesi -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Geçenlerde, Ülker’le, zamane dalkavukları sınıfına giren günümüz medya mensuplarından söz ederken, 18 Mayıs 1980 ile 4 Şubat 1983 tarihleri arasında yazdığım “Siyasetnâme”ı şiir kitabım ve o kitapta yer alan Osmanlı dalkavuklarıyla ilgili şiir geldi aklıma.

O şiiri aktaracağım şimdi. Ama o kitaptan, Başbakan’ın şiir beğenisine (zevkine) 180 derece zıt başka şiirler de aktaracağım:

Siyasetname LXII

“Dayak divanesi bunlar, / ne zaman, nerede ve kimden öğrenmişler / bu lonca ve gedik mesleğini? // Pek şanlı gezerler bıckınlık konusunda / tarifeleri bile var esnaf kapısında: // Başına kabak vurma, bir seferinde: 20 para / Yüzünü tokatlama, tokat başına: 30 para /

Kuyruğu dışarıda kalmak üzere bir fındık / sıçanını ağzının içine kapama ... 400 para // ölümsüzdür, etek öperler, otururlar tırabzan altında / ama efendi dayandığı görülmemiştir dalkavuk esnafına.”

***

Kimilerine göre şiir bile sayılmayacak bu metinde yer alan bilgileri “İstanbul Ansiklopedisi”nin 4212. sayfasından almışım.

Bu metnin şiir olmadığını ileri süreceklerle elbette tartışacak değilim. 1980’lerin başında geleceğin şiirini yazıyordum, ki 32 yıl sonra bile hâlâ “geleceğin şiiri.”

Siyasetname XIV

(“Fetva ile idam edilen devlet ileri geleninin başı içi bal ve saman dolu bir kıl torba içinde başkente getirilir ve Saray kapısının önünde İbret Taşı’na konularak halka gösterilirdi.”)

“Mevsimlere, yıllara, aylara, haftalara, günlere, saatlere bölünmüş zaman, duraksız, soluk aldırmayan, / seni dışına attılar, belki de bu yüzden ilk kez içindesin, / duyuyorsun uzaktan uzağa nal seslerini bir görünmez ulağın, / devşirmektedir yazgını senin yittiğin, yitirdiğin yerde, / değiştirerek değişmesi gerekeni o kan ayaklı katı günde, / elinde bir tesbih, tek başına, otuz üç ya da doksan dokuz, ne önemi var. ///

Yazgı ipliğin büküldü, ecelin tartılacak; bir kefede sen ötekinde de sen, / anlamak istiyorsun dünyanın düzenini, ruhun biçim değiştiriyor durmadan, / anlamak istiyorsun, ilk kez, işin neydi bu yeryüzünde; / kimin mülküne bekçiydin, kimin kâtibiydin, kimin müneccimiydin, / kimin adınaydı bastığın sikke, topladığın haraç, aldığın salma, kimin adınaydı geyik derisine yazdırdığın öfke ve gazap, / kimin adınaydı oturup kalkman, kimin adınaydı kanla yıkadığın el? / ‘Çünkü duvardan taş bağıracak ve evin kerestesinden kiriş cevap verecektir: / Vay başına kanla kent yapanın ve haksızlıkla belde kuranın!’ / Bağıracak kulağına bir ah, bir kan, bir yetim, feleklere eş sandığın efendi kapısında: / Acıdın mı hiç vebayla yarıştırdığın talihsiz kentine, dön de bak! / Bilemedin nasıl bir sürgündür altın ve gümüşle bezenmiş yaşam, / bilemedin nasıl bir yalnızlıktır umutsuz gövdenin yalnızlığı, / bilemedin nasıl bir duyguydu yücelttiğin kölelik tutkusu, / bilemedin ne demektir bir Efendi’nin eli, gözü ve kulağı olmak; / oysa sallanan sendin başını ötelere çevirerek geçtiğin Siyaset Meydanı’nda, / sökülen tırnak senindi, dağlanan sırt senindi, mil çekilen göz de, / ne umdun ki bekçi köpeği durarak kapısına o zengin sofranın / atılan kemikten daha mı onurluydu sence simle işlenmiş kese, / hiç düşündün mü mor küskünlüğünü ana sütünün / hiç düşündün mü ne olur gönül aynası kırılırsa? ///

Soldu sultan laleler, kavurdu kız kardeş armağanı rüzgâr; / yaz belleğinin bir sayfasına yaz geçip giderken dünya: / Samanlıkta yel durmaz! Sapsız balta suya düşer! Sel ağzı yuva tutmaz! ///

(Böyle biline vesselam!)”

Siyasetname LXV

“Kaçıyorsun - kaçıyor musun? Yoksa bizi de oynadığın, bizi de oynattığın bir gölge oyunu mu bu? - kaçıyorsun örümcek ağlarına, küflü tavan aralarına, nemli mahzenlere sığınıyorsun, dehlizlerin katmerli karanlığında suçlu cini arıyorsun, gördüğün düşte bir başkası olan kendini anımsamak için, bir sanrıyı, bir karabasanı akıtmak için kılcal damarlarına. Bir başkası olmak için aslına dönmek kavgasında.///

Açmıştın kanlı ceyiz sandığını, Tanrı’nın yumruğunu sıkıp yüreğini daraltarak yarattığı toprak:

Kafatasları, eller, ayaklar, hayvan iskeletleri, halkalar, çengeller, hilâller, kancalar; kapaksız bir matara, kırık bir süngü, tabanı delik bir postal - sağ tek, kaldırıp gaz lâmbasının ışığına tutuyorsun, bir avuç sıcak kum sızıyor delikten - paslanmış bir miğfer, birkaç bakır düğme, mürekkebi solmuş birkaç mektup, üçgen muskalar, hamaylılar, yarısı yanmış bir harita... bir savaş alanı bulup çıkarmıştın yarısı yanık haritadan:///

‘İlk saldırıda dağılmayıp direnen, baş döndürücü hızlarıyla dolanıp duran savaş arabalarının arasında kalmanın dehşetini tanıyor, üzerlerine oklar yağarken nallar altında parçalanan insanları görüyordu. Ter ve kan kokusu! Ve gökyüzünde dönüp duran ölü soyguncusu akbabalar. ///

Böyleydi ölüm tacirlerinin çağrısı. Simgeyi tanıdın, işareti anladın.///

Doğru mu yorum?

Efendisi kim olacak dünyanın?”

***

Günümüz dalkavuklarının işi, Osmanlı dönemi dalkavuklarından çok daha zor. Osmanlı döneminde dalkavukların bir loncası, bir gedikleri vardı. Bu yüzden de bir fiat listeleri. Günümüz dalkavukları kayıt dışı çalışıyorlar, patronlardan her ay zarf içinde ulufeler geliyor.

NOTA BENE: “Siyasetnâme” bağımsız kitap olarak artık piyasada bulunmuyor. Kırmızı Yayınları tarafından yayınlanan 5 kitaplık “Toplu Şiirler”in ikincisinde yer alıyor.