Darbenin şakşakçı baykuşları!..
Tüm baskılara rağmen bağımsız yayıncılık için direnen, sansüre ve yandaşlığa karşı çıkan, hatta dik duruşları nedeniyle işlerinden olan ya da kızağa çekilen televizyoncu meslektaşları bu eleştirilerin dışında tutarak yazıyorum;
Yandaş- mandaş; hatta bizden görünen “cemaat” kiralığı Truva kısraklarına teslim edilmiş ekranlar (!) da dahil hiç fark etmiyor artık; televizyonlardaki sözde “tartışma” programlarının tek saniyesini bile izlemediğimi daha önce de yazmıştım...
Yıllardır çevreden de benzer tepkiler alıyorum; bu memleketi gerçekten seven, yağmalanmasına, bölünmesine, parsellenmesine, rejimin yıkılmasına karşı çıkan ve AKP’nin politikalarına isyan eden duyarlı, aydın çevrelere bir şey katmıyor o teslimiyet programları...
İzlemiyorum yandaşlığın bile suyunu çıkartan zavallılık ürünü programları... Yalnızca yapımcısı ve sunucusu için değil, özel seçilmiş, hatta soruları önceden ellerine verilmiş taşeron konukların planlanmış zırvalarına harcayacak boş zamanı yok duyarlı insanların...
Yani iktidarın kölesi olmuş yayıncılarla, onlara teslim olmuş sunucuların reyting tuzaklarına ne yem olacak zavallılık var toplumun bir kesiminde, ne de orta oyununa şakşakçılık yapacak biatçılık anlayışı...
VİTRİNDEKİ KÖRLER SAĞIRLAR!..
Diğer yandan, Türk televizyonlarında yayıncılık kurallarını ve meslek etiğini yerle bir edenlere bakınca, asıl meselenin “körler sağırlar, birbirini ağırlar” piyesi olmadığı da anlaşılıyor...
İşte bu yüzden içimizden kimilerinin adeta vitrin süsü diye göstermelik konuk edildiği programların tamamına da yıllar önce sırt çevirdim...
Ve “reyting” sonuçları da kanıtlıyor ki, milletin büyük bölümü de yandaş-candaş ekranlardaki cehaletleri ve soytarılıkları izleyeceğine, Kemal Sunal’ın en azından sosyal içerikli eski filmlerini izleyerek mutlu olmayı tercih ediyor...
En azından densizlik, dansözlük, kıvırtmaca, dalavere yok toplumdan portreleri de anlatan o Yeşilçam filmlerinde... Velhasıl en azından Sunal o filmlerde, hak edenlerin suratının tam ortasına “eşeoluşek” de diyebiliyor...
BORAZAN ÇIĞLIKLARI!..
Konumuz da tam burada açığa çıkıyor işte... Gerçekleri, yalnızca gerçekleri tüm ayrıntısıyla, edebiyle, kıvırtmadan ve dansözlük yapmadan, “ehveni şer” numaralarıyla bocalamadan; yalan söyleyen, kandıran ve takiye yapanın tam da sıratının ortasına söylemek...
Şimdi bu memlekette binlerce insanın, yurtseverlere “sizi neden ekranlarda göremiyoruz” sorusunu niçin yönelttiğini anladınız mı?..
Aslında herkes; doğruları korkmadan, çekinmeden, eğmeden-bükmeden söyleyen, bu ülkeye ve bu ulusun çıkarlarına sahip çıkarak muhatabıyla tartışan yurtseverlerin televizyon ekranlarında niçin görülmediğini biliyor...
Atatürkçüler, cumhuriyetçiler, CHP’liler, MHP muhalifleri, Vatan Partililer, ulusalcılar, yurtseverler, devrimciler, solcular artık çağrılmıyor ekranlara... Sesleri kısılanlar tarafından sesi kısılmış onların... Emir büyük yerden çünkü!..
Birileri çıkar da, bir AKP’linin karşısında, memleket meselelerini, vurgunculuğu, hırsızlığı, gericiliği söyler, iktidarın işine gelmeyen bir cümleyi ağzından kaçırır diye çocuk gibi korkuyor televizyoncular... Susuyorlar, sinmişler, teslim olmuş bazı yayıncılar...
O yüzden bizim gibilere de “sizi neden ekranlarda göremiyoruz” gibi bazen komik gelen sorular yöneltenlere naçizane bir uyarımız da var;
Dinlemek ve izlemek istediklerinizi göremediğiniz kanalların sözde “tartışma programı” adı altındaki tek taraflı, borazan çığlıklı sinsi şovlarıyla germeyin kendinizi... İzlemeyin, protesto edin ve de sizin haber alma hakkınızı gasp edenlerin yüzüne kapatın ekranlarınızı...
DİNSİZİN HAKKINDAN İMANSIZ!..
Yukarıdaki saptamaları ve hatta isyanları okuyanlar sakın ola televizyon ekranlarına özlem duyduğumuzu falan sanmasın... Bu memlekette, “namusluların da namussuzlar kadar cesur”ca çığlık atacağı zamanlar gelecektir elbet!..
O halde önce şunun üzerine basa basa söyleyelim; Konukların dengeli seçildiği, zamanın adaletli dağıtıldığı ve sansürün olmadığı programlar geri gelene kadar gidilmemeli o kanallara...
Ve şimdi de gelelim asıl meseleye... Önceki gece Habertürk TV’de 15 Temmuz “darbe” girişimiyle ilgili bir programda, emekli askerler İsmail Hakkı Pekin ve Ahmet Zeki Üçok da varmış...
Televizyonlardaki benzer şovları hiç izlemediğim için o programın tepki çeken bölümünün videosu ile program üzerine çıkan tartışmaları Odatv’de gördüm...
İki asker, programda şov yapmaya kalkışan Rasim Ozan Kütahyalı adlı zavallı yandaşın karşısında “suskun” kalmakla suçlanıyorlar...
Çünkü askerler darbe girişimine katılanların büyük bölümünün cemaat müridi olduğunu söylerken, Kütahyalı 15 Temmuz kalkışmasında “Kemalist subayların da rolü” olduğu konusunda her zamanki zırvaları seslendirmeye çalışmış...
Kimse Pekin ve Üçok’u eleştirmesin... Efendi, seviyeli insanlar onlar... Birileri çıkacaksa; Kütahyalı gibilerin karşısına, onların tüm foyasını suratlarına pervasızca çarpacak isimler çıksın...
Çıkan olursa bu tiplerin karşısına; derin bağlantılarını, kalem köleliklerini, FETÖ yağlamalarını, iktidar yandaşlıklarını ve geçmişleriyle bugünleri arasındaki vahim çelişkileri de söylesinler yüzlerine...
Mesela desinler ki o televizyon baykuşlarının sıratına; “Daha düne kadar Fethullah Gülen’e övgüler yağdırmadınız mı, onun televizyonlarında ve Taraf gibi tetikçi gazetelerin FETÖ kadrosunda istihdam edilmediniz mi, FETÖ’nün cemaatten darbeciliğe kadar sıçraması sırasında şakşakçılık yapmadınız mı, darbe yapanlar kadar, onu büyüterek darbe yapacak seviyeye getirenlerin beslemesi olmadınız mı?..”