29 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Darwin ve fizikçiler

Rennan Pekünlü

Rennan Pekünlü

Eski Yazar

A+ A-

‘Darwin’in organik evrimi doğruysa, Tanrının varlığına inanmak olası değildir. Eğer çağdaş bilimin sonuçları türlerin bu denli çabuk gelip geçici olduğunu sergilemekse ben daha fazla bilim istemiyorum. Benden önce atalarım nasıl cahil yaşadıysa ben de öyle cahil yaşamak istiyorum’ 

“Charles Darwin’in geliştirmiş olduğu evrim kuramının ilk ilkesi, sınırsız zamandır. Bu ilk ilke, dönemin yerbilimcilerinin bilimsel bulguları ve doğa felsefeleri temelinde onanmış bir ilkedir. Hem Lamarck hem de Darwin organik değişimlerin olabildiğince yavaş olarak gerçekleştiği varsayımını kullandı. 19. yüzyılın ilk yarısında gerçekleştirilen bilimsel bulgular ve bu bulguları temel alarak yapılan sınırsız zaman varsayımları Hıristiyan öğretisindeki “Yaradılış” için biçilen zamanla çelişiyordu. Birçok önde gelen Kilise, Yer’in İsa’dan önce 4004 yılında yaratıldığını öğretiyordu. Hutton, Playfair ve diğer bilim insanlarının çabaları, sınırsız zaman kavramını doğrular bulgulara götürüyordu. Aslında bu çabalar, Darwin’in Türlerin Kökeni adlı yapıtının alt yapısını oluşturmuştu.  

YERBİLİMCİLERİN KADERİ  

“Ancak ne tuhaftır ki, Türlerin Kökeni’nin yayınlanmasından 6 yıl gibi kısa bir süre sonra sınırsız jeolojik zaman kavramına şiddetli bir saldırı yöneltildi. 19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde birçok doğa bilimci doğal seçim (natural selection) ilkesine kuşkuyla bakmaya başladı. Bu saldırı Darwin’in de özgüvenini sarstı. Kelvin incelemesine başlarken Yer’in ilk oluşum aşamasında erimiş durumda bulunan bir kütle olduğunu ve zamanla soğuyup günümüzdeki katı durumuna geldiğini varsaymıştı. Yaptığı ölçümlerde yer yüzeyindeki kayalardaki ısı akısını yaklaşık bir yılda 1 cm2’de 40 kalori olarak saptama becerisini göstermişti. Diğer yandan, Yer’in sıcaklığının derinlikle arttığını ve bu artışın her 100 metrede yaklaşık 2° C olduğunu da biliyordu. Kelvin bazı kayaların erime sıcaklığını bildiğinden bu kayaların ısı iletkenliğini ölçtü ve çalışmalarını, ‘20 - 40 milyon yıl önce Yer yüzeyinin, yaşama destek veremeyecek denli sıcak olduğu’ değerlendirmesiyle noktaladı.  

“Lord Kelvin ve çalışma arkadaşı Peter Tait her ikisi de dinsel görevlerini aksatmadan yerine getiren koyu Hıristiyan kişilerdi. İster dinsel ister bilimsel dürtüyle güdülmüş olsun, bu iki bilim adamı dirimbilimcilerin ve yerbilimcilerin üzerine acımasızca gittiler.  

DARWIN DOĞRUYSA TANRI NEREDE? 

“Darwin’in evrim kuramına olan tepkiler dozunu o denli kaçırmıştı ki, Columbia Üniversitesi Rektörü Barnard 1873 yılında yaptığı bir değerlendirmeyle ‘karanlığa’ olan özlemini şöyle dile getirmişti: ‘Darwin’in organik evrimi doğruysa, Tanrının varlığına inanmak olası değildir. Eğer çağdaş bilimin sonuçları türlerin bu denli çabuk gelip geçici olduğunu sergilemekse ben daha fazla bilim istemiyorum. Benden önce atalarım nasıl cahil yaşadıysa ben de öyle cahil yaşamak istiyorum’.  

“1871 yılında Wallace’a yazdığı mektupta Darwin’in acıları ve kaygıları açıkça duyumsanıyordu: ‘Güneş ve Yer’in kısalmış olan yaşlarını henüz özümseyebilmiş değilim’. Kelvin kazanmış olduğu bu üstünlüğü acımasızca sürdürüyordu. 1893 yılında Kelvin şöyle diyordu: ‘Darwin felsefesinin kısırlığı her aşamada bir kez daha sergileniyor’. Türlerin Kökeni nin 6. baskısında Darwin, Lord Kelvin’in doğal seçime karşı gösterdiği karşı çıkışın aşılması zor bir çıkış olduğunu onadı.  

“Türlerin Kökeni’nin son baskısı dikkatli bir biçimde incelenirse, kuramına yöneltilen karşı çıkışa yanıt vermek amacıyla Darwin, büyük emek verdiği yapıtına serpiştirdiği ‘düzeltmelerle’ yapıtın çelişkilerle dolmasına neden olmuştur. Kitabın 6. baskısının XI. bölümünde şöyle bir tümceyle karşılaşıyoruz: ‘Yüksek düzeyde örgütlenmiş olan organizmalardaki değişiklikler, düşük düzeydekilere kıyasla daha hızlı olmuştur’.  

TÜRLERİN KÖKENİ’NE METAFİZİK ONARIM 

Kitabın başka bir bölümündeyse, Lord Kelvin’in matematiksel ‘kanıtından’ kaçmaya çalışan Darwin, önceki baskılardakinin tam tersi bir saptamaya gidiyor: ‘Yer’in erken dönemlerinde fiziksel koşullardaki değişim günümüzde karşılaştığımız değişikliklerden daha hızlı ve şiddetli olmuştur; dolayısıyla, o dönemin neden olduğu dirimsel değişiklikler de o denli hızlı olmuştur’. Darwin’in, Lord Kelvin’in baskılarıyla Türlerin Kökeni’ne yapmış olduğu bu son ‘onarımlar’ kuramın metafizik öğelerle dolmasına neden olmuştur. Darwin’in uzlaşma isteği, kendi kuramında çarpıcı tutarsızlıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ancak Türlerin Kökeni klasik bir yapıt düzeyine çıktığından bu sapınçlar düşmanlarının bile gözünden kaçmıştır.  

“1903 yılında Paul Curie ve Laborde radyumun sürekli olarak çevresinden daha sıcak kaldığını gösterdi. Yerbilim ve Gökbilim atom erkesine ilişkin bu yeni bulgunun önemini kavramada gecikmedi. Güneş’in bir kömür yığını gibi hızla yanarak tükendiğini savunan Kelvinci görüş aynı hızla çöktü.” [1]  

[1] Eisley, L. (1961) “Darwin’s Century”, Garden City, New York, Anchor Books, Doubleday and Company, Inc.