29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 26°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Davutoğlu’yla hesaplaşma zamanı-(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Hürriyet Gazetesi (17.09.12) Cansu Çamlıbel’in Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı söyleşiyi yayınladı. Bay Davutoğlu gazetedeki fotoğraflardan birinde Atatürk’ün Söylev’inin özgün halini elinde tutuyor. Hiçbir anlamı ve simgesel değeri olmayan bir fotoğraf. Çünkü Bay Davutoğlu, iç ve dış siyaset anlayışıyla, 1923 Cumhuriyeti’nin karşısında duran bir insan. “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesini yok sayan ve ülkeyi büyük bir olasılıkla savaşa sokacak bir siyasetçi.

Bay Davutoğlu’na göre, 60’lı, 70’li yılların üniversite gençliğinin zihninde ortak bir algı varmış: “Kimseye muhtaç olmayan, bağımsız, vakur bir ülke. Solcusu da, sağcısı da, İslamcısı da... Kimisi buna büyük doğu diyor, kimisi tam bağımsız Türkiye diyor, kimisi Büyük Türkiye diye kavramsallaştırmıştır. Kim ne derse desin biz bu rüyayı terk etmedik, terk etmeyeceğiz” diyor.

Bay Davutoğlu, gerçeği ters yüz ediyor: “Kimseye muhtaç olmayan, tam bağımsız, vakur bir Türkiye” sadece solun şiarı ve rüyası idi. Sol rüyasının peşinde koşarken, Bay Davutoğlu’nun Büyük Doğucularının, Akıncılarının, Ülkücülerinin solcuları tepelemekten başka düşleri yoktu.

Tipik bir sağcı ve İslamcı

Bay Davutoğlu tipik bir sağcı ve İslamcı: Bunlar sözcüklerin büyülü gücüne iman ederler; bunlar için gerçekler yoktur, sözcükler vardır. Gerçekleri inkâr edersiniz, gerçekler yok olur.

Bu, bunların ilk belirgin özelliğidir. İkinci özellikleri de habbeyi kubbe yapmalarıdır. Hele “habbe” kendi habbeleriyse. (“Habbe” = Buğday, arpa, susam gibi küçük şeyler.)

“Solcu”, bunların tam tersidir, kubbeyi habbe yapar. Sözcüklere değil gerçeklere inanır ve sözcükleri şairlere bırakır.

Bay Davutoğlu’nun söyleşide ağzından çıkanlar bu iddiamızı doğruluyor ve kendi Yeni Türkiyesi’nin 6 özelliğini sıralıyor:

1. Toplumsal özgüven (yani gerçeklere değil sözcüklere dayanan hindi özgüveni); 2. İnsan haklarına dayalı özgürlükçü bir anayasal çerçeve (yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları altında ezilen; anayasa ve yasa tanımayan bir çerçeve); 3. Doğu’nun erdemini Batı’nın rasyonalitesi ile birleştiren bir kültürel Rönesans (Batı’nın rasyonalitesi bir gerçek ama Doğu’nun erdemli olduğu bir varsayım, bir ham hayal, bir lâf...); 4. Farklılıkları içselleştirici ve harmanlayıcı bir siyasal kültür ve düzen (yani “Sünni” zorbalık düzeni); 5. Verimliliği sosyal adalet anlayışı ile sentez eden sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma (yani yandaşı zenginleştiren, yoksula “sadaka” veren sosyal adaletsizlik düzeni); 6. Bütün bunlara dayalı uluslararası alanda etkin ve sözü geçen bir küresel güç (Bay Davutoğlu insanları güldürdüğünün farkında bile değil: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde, Suriye konusunda boş sandalyelere konuştuğunu unutmuş; ağalara meydancılık yapmayı, getir-götür işlerinde kullanılmayı; taşeronluk yapmayı küresel güç olmak sanıyor. Sansın, ama bir Dışişleri Bakanı’nın sanmak hakkı yoktur. Bay Davutoğlu, “Bir Türk olarak, Orta Asya’da o kadar çabadan sonra bir Türk Konseyi’nin kurulmamış olmasının eksikliğini duyuyor”muş... Elini tutan mı var, haydi kur da görelim. Bunlar dünyayı “köpeksiz köy” sanırlar. Sen, Türk Konseyi’ni şimdilik ertele biraz, birlikte konsey kurmayı hayal ettiğin devletlerin Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’ni tanımalarını sağla. Bunlar Halep hakkında atıp-tutarken arşını evde unuturlar).

Ulus devlet değil ulusal devlet

Gene bir çeviri hatası: “Etat-nation”u, kim “ulus devlet” olarak Türkçeye çevirmiş ise halt etmiş. Doğru çeviri “Ulusal devlet”dir. Ve buradaki “Ulusal”ın ırk ile etnisite ile hiçbir ilişkisi yoktur: ABD ve Avrupa Birliği’nin bütün üyeleri birer ulusal devlettir.

Bütün sağcı ve İslamcılar ve de İkinci Cumhuriyetçiler gibi postmodern zihniyetli olan Bay Davutoğlu ulusal devlet karşıtı. Ama uluslararası toplantılarda elini sıktığı bütün dışişleri bakanlarının kendi ülkeleri için ulusal devlet temsilcileri ve savunucuları olduklarını anlayamıyor. Bay Davutoğlu, yeryüzünün kendi ulus devletine karşı olan ilk ve tek dışişleri bakanı. “19. Yüzyıl ideolojisi olan ulusculuk Avrupa’da feodalite ile bölünmüş yapıları bir araya getirip ulus devletleri doğurdu. Bizde ise tarihten gelmiş organik yapıları dağıtarak geçici ve suni karşıtlıklar ve kimlikler ortaya çıkardı. Hepimizin bu ayrıştırıcı kültürle hesaplaşma zamanı geldi” buyuruyor.

Bay Davutoğlu bilmiyor: Bismarck Alman birliğini kurmadan önce de birliği oluşturacak olan krallıklar, prenslikler “Alman” idi. İtalya’da da Cavour öncesinde aynı durum vardı. Fransa zaten öyleydi. “Bizde tarihten gelmiş organik yapılar” anlamsız bir laf. Avrupa’daki Osmanlı topraklarında kurulan devletlerden söz ediyor ise, fethedilmiş topraklardaki Osmanlı düzeni “tükrük yapıştırması”ndan başka bir şey değildi. O düzeni savunana “emperyalist” deniliyor.

Araplardan söz ediyor ise Türklerin aklına uluslaşmayı hal ve gidişleriyle Araplar getirdi.

Orta Asya’da pantürkist olan Bay Davutoğlu, Mehmed Şevket Eygi gibi “Kurtuluş İslam Birliğindedir” diyorsa, tavukları bile güldürür.

Bunlar işin görünen tarafı, görünmeyen yanda ise 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir laik, demokratik ulusal devlet olması eleştirisi gizli.

Ulusal devlet karşıtlığını ilham aldığı Francis Fukuyama’nın, daha sonra “Ulus-devlet egemenliğine geri dönmekten ve bir kez daha devleti nasıl daha güçlü ve verimli kılabileceğimizi anlamaya çalışmaktan başka seçeneğimiz yok” diye günah çıkardığı kitabı (Devlet İnşası, Remzi Kitabevi, S.142) mutlaka okumalı. Ulus devlet adamı fena teper!