De Sica’dan dört film
Birkaç haftadır, seçim atmosferi nedeniyle olsa gerek, sinema salonlarındaki ticari gösterim grafiğinde belirgin bir düşüş var, kayda değer film sayısı oldukça az. Bu durumda ilgi ister istemez dijital platformlara kayıyor ve ben de bu hafta oturup mubi’de gösterilmekte olan Vittorio De Sica filmleriyle ilgilendim. Platformda, büyük sinema ustasının şimdilik dört filmi gösteriliyor: “Manastırda Bir Garibaldi Yanlısı” (1942), “Bisiklet Hırsızları” (1948), “Milano Mucizesi” (1951), “Yuvasızlar” (1956).
YENİ GERÇEKÇİLİK’İN PRENSİ
Sinema tarihinde bir devrim niteliğindeki İtalyan Yeni Gerçekçilik akımının en önemli temsilcilerinden olan Napoli doğumlu De Sica (1901-1974), yedinci sanatla ilk ilişkisini oyuncu olarak kurdu ve çok ünlü bir aktör olarak onlarca filmde kamera karşısına geçti. İkinci Dünya Savaşı sırasında yönetmenlik yapmaya başladı, “Teresa Venerdi” (1941), “Çocuklar Bize Bakıyor” (1942) gibi çalışmalarıyla artık bu yolda yürüyeceğini ilan etti, “Yoksulların sinemacısı” olarak tanınmaya başladı. 1946’da ilk önemli çıkışı olan “Kaldırım Çocukları”nda savaş sonrası İtalya’sının sokaklarındaki kimsesiz çocukların dramına bakan De Sica, ardından her sinemaseverin bildiği ünlü “Bisiklet Hırsızları”yla adını tüm dünyada duyurdu. Zar zor bulduğu afiş yapıştırma işini yaparken bisikleti çalınan yoksul bir adamın 10 yaşındaki oğluyla birlikte Roma sokaklarında bu “üretim aracını” aramaya başlamasını anlatan eşsiz klasik, umutsuz anların ön planda olduğu, seyircinin çaresizliği anbean hissettiği duygu dolu anlatımıyla ve amatör oyuncularıyla Yeni Gerçekçilik’in simge filmi oldu. Roma da o güne dek hiç böyle resmedilmemişti.
Savaştan, faşizmin yenilgisiyle çıkmış İtalya’nın en önemli meselelerinden konut sorununu, yer yer gerçeküstücülüğe de başvurarak ele alan, en alttakilerin başlarını sokacak bir yer bulma çabasını aktaran “Milano’da Mucize”, senaryoda da imzası bulunan Cesare Zavattini’nin “İyi Yürekli Toto” adlı romanından uyarlama. Harap, yoksul ve yorgun İtalya’nın panoramasını çizen ve ele aldığı büyük soruna iyimser bir bakış açısıyla yaklaşan “Milano’da Mucize”, gerçekçilik ile fantezinin buluşmasının en ilginç örneklerinden biri kabul ediliyor. Yetimhanede büyüyen gencin gecekondu demeye bile bin şahit isteyecek evlerden oluşan bir mahalledeki karşılıksız iyiliklerini öyküleyen film, yoksulları yerlerinden etmeye çalışan zenginlerin portresini de karikatürize biçimde çiziyor.
İTALYA’DA KONUT SORUNU
De Sica filmografisinde konut sorunu, bir başka filmde, “Yuvasızlar”da da işleniyor. Önce kalabalık akraba evinde oturmaya çalışan yeni evli çift, evde anlaşmazlık çıkınca sokaklara düşüyor ve buldukları herhangi bir araziye tek göz bir oda yapmak için canını dişine takıyor. Devlet mülkü üzerine yapılan, kapısı ve çatısı olan evlerin yıkılmayacağını öngören yasal düzenlemeden yararlanmak isteyen genç evlilerin mücadelesi, hamile olduğunu öğrenen sevimli kadının “Bebeğimizin doğacağı bir ev istemiştim” cümlesiyle duygusal dozunu artırıyor ve işçi sınıfının dayanışmasına büyük bir vurgu yaparak mutlu sona kavuşuyor.
De Sica’nın ilk döneminden gelen bir komedi-dram olan “Manastırda Bir Garibaldi Yanlısı”, Yeni Gerçekçilik anlayışından biraz uzak bir film. Yaşlı bir kadının rahibe okulundaki gençliğini anımsaması üzerine, dokunaklı bir aşk öyküsü de içeren film kimi tarihi gerçekleri eğip büken yapısıyla biliniyor.
Vittorio De Sica, sinema sanatının en önemli temsilcilerinden biri ve filmleri de nerede rastlansa izlenmeyi hak ediyor. Olağanız varsa, bir hafta sonunu ayırıp bu dört filmini de seyretmenizi öneririm.