23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

DEAŞ yalanları

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

ABD eski Başkanı Donald Trump, “DEAŞ’ı Barack Obama ve Hillary Clinton kurdu.” demişti. Bu ifade çatlak bir adamın rastgele söylediği bir laf değil. DEAŞ, “sırf sorun” mucidi AKP hükümetinin kovduğu eski Başbakan Davutoğlu’nun iddia ettiği gibi, “hakarete uğramış, dışlanmış Sünni Arapların katılım sağladığı bir hareket” de değil. Hele ki “içinde Türkmenlerin çoğunluğu oluşturduğu bir yapı” hiç olmadı. Kürtlerin de içinde yer aldığı söylemi de sadece zevzeklik ve zırvalık değil, DEAŞ’ın hangi esas hedefler için kullanıldığını gizlemektedir. “Ben IŞİD için öfkeli Sünni gençlerin kurduğu bir yapı demedim. Beni yıpratmak için sistemli bir kampanya başlatıldı. Bunlarla mahkemede hesaplaşacağız.” diyen derin strateji uzmanı Davutoğlu’nun önce kendisi mahkemede hesap vermelidir. Irak ve Suriye için kullandığı yoz, barbar ve tahripkâr mezhepçi dili, Büyük Ortadoğu projesi (BOP) ve Büyük İsrail Projesi (BİP) bölgenin 24 ülkesinin sınırlarını ve rejimlerini değiştirmek için ihtiyacı olan etnikçi ve mezhepçi politikalarına ve amaçlarına uygun bir dildir.

‘DAVUTOĞLU TRUMP KADAR DÜRÜST DEĞİL’

Davutoğlu tüm yapıların içinde farklı etnik köken, din ve mezheplerden mahlûkların olabileceğini bilecek akla sahip değil midir? Ancak Davutoğlu, Trump kadar dürüst olamıyor. Bu yapının hangi amaçlar için kullanıldığını hin gibi bilmektedir. Ama “salako”ya yatmaktadır. Bu yapıyı sevk ve idare edenin, personelini taşıyanın, yönlendirenin, en sofistike askeri araç ve gereçlerle donatanın, silahlandıranın, sıfır model 4 çeker, en sert çöl, kış ve yaz hava şartlarına uygun tasarlanmış yüzlerce Toyota pikapların üstüne monte edilmiş uçaksavar silahları DEAŞ nereden tedarik etti? Dışlanmış, hakarete uğramış Sünni Arap, Türkmen ve Kürtlerin silah fabrikaları mı var? Sadece devlet ordularının tersanelerinde bulunan havan-topları, füzeler, kanaslar, zırhlı personel taşıma araçları, omuzdan atılan tanksavar füzelerini Irak ve Suriye ordusundan ele geçirdiler yalanları ile CIA, MOSSAD, FETÖ ve Suudi, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Körfez Şeyhliklerin istihbaratının rolü gizlendi ve halende gizleniyor.

BİN LADİN BAHANESİ

El Kaide ve lideri Usame Bin Ladin bahane edilerek Afganistan ve Irak’ı kan gölüne çevirdiler. Dünya güvenliğini, insanlığı tehdit eden Bin Laden’i yok etmenin vakti gelmişti. Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz dünyayı kurtaran kahraman ABD’nin Başkanı Obama koltuğuna gömüldü. Yanında yardımcısı Biden, Davutoğlu’nun çak-çakçısı Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton ve 13 üst düzey bürokrat ve general vardı. Filmleri aratmayan bir operasyon hazırlığı vardı. Nefesler tutulmuş, dünyanın başına bela olan Bin Laden birazdan etkisiz hale getirilecekti. 2 Mayıs 2011’de, Neptun Mızrağı adıyla başlayan operasyona start verildi.

Afganistan’dan kalkan iki helikopter, CIA ve Pakistan istihbaratının iş birliği ile Pakistan’ın Abbottabad şehrinde bir komplekste kaldığı tespit edilen Bin Ladin, oğlu Halid, kardeşi Abrar, yengesi Büşra ve kuryesi Abu Ahmed’in olduğu binaya saldırır. Obama, Biden ve Clinton müjdeyi verir; Bin Ladin ve yanındakiler öldürülmüştür. Bin Ladin olduğu kesindir. DNA testleri bunu kanıtlamıştır. Cesedi Umman Denizine atılmıştır. Sözleri senettir. Ne yani demokrasi ve adalet timsali ABD’nin koskoca adamları yalan mı söyleyecekti? DNA sonuçlarını yayınlayın, Bin Ladin’in cesedi ve denize atılırken görüntülerini verin denildi. Söylediklerimiz sizin için kâfi olmalıdır denildi.

26 Ekim 2019'da benzer bir filmi bu sefer DEAŞ lideri İbrahim Avvad İbrahim Ali el-Bedri (Abu Bekir El-Bağdadi) için derlediler. Kahraman ABD askerleri Dünyanın yeni belası DEAŞ’ın liderinin Suriye’nin İdlib şehrinin Barişa köyünde olduğunu tespit etmiş. Tünelde yakalanacağını anlayınca üzerindeki bomba yüklü yeleği patlatarak kendini ve kendisiyle birlikte tünelden kaçmaya çalışan aile üyelerini öldürmüş. Bağdadi'nin cesedi parçalara ayrıldığı ve tanınamayacak duruma geldiği için DNA testi sonucunda ölümünden emin olunmuş. DNA testi sonuçları, tüneldeki cesetlerden görüntü yine yok.

KAN VAR CESET YOK

3 Şubat 2022’de bu tür karelerden aşina olduğumuz, Dünyayı Bin Ladin, El-Bağdadi ve en nihayet onun yerine geçtiği iddia edilen ve şaşalı Haşimi ve Kureyşi isimlerini kullanan Abu İbrahim El-Haşimi El-Kureyşi’yi (Muhammed Abdurrahman el-Mevli es-Selbi) halleden büyük kurtarıcı Biden, yanına yardımcısı Bayan Harris’i alarak karargâhtan operasyonu izlemiş. Hatay sınırına 3 km uzaklıkta yer alan İdlib’in Atme köyünde olduğu tespit edilen El-Kureyşi’nin kaldığı eve ABD helikopterleri yanaşmış. 2 saat çatışma olmuş. Yakalanacağını anlayınca da üzerindeki bombaları patlatmış. Kendisiyle birlikte evde bulunan çoğu kadın ve çocuk 13 kişi ölmüş. Etrafta kan çok, ama ceset yok. Yine aynı iddialara binaen El-Kureyşi olduğu DNA testinden anlaşılmış. Biden hemen kameraların karşısına geçmiş ve müjdeyi vermiş. Dünya artık daha güvenli olmalı ama değil. Zira Bidenler, Clintonlar, Obamalar ve hizmet ettikleri yalan, talan, dolan, işgal ve katliamdan beslenen sistem halen aramızda.

HABERLERİ ÇOK EMİN SUNUYORLAR

Dünyanın en berbat, en yalaka ve en yalancı medyasına sahip Türkiye’de bu haber hükümet ve muhalefet medyasında sorgulanmadan ilk sayfadan verildi. Operasyonu kendileri yapmış, DNA testini kendi laboratuvarlarında tahkik etmiş gibi haberi çok emin sunuyorlar. Bakanlık Sözcüsü Tanju Bilgiç: "DEAŞ'ın önceki elebaşının öldürülmesi vesilesiyle de ifade ettiğimiz gibi, DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu'nun etkin bir üyesi olan ülkemiz, DEAŞ ve onun temsil ettiği sapkın zihniyetle mücadelede aktif rol oynamaktadır. Türkiye, bu vesileyle DEAŞ, PKK/PYD/ YPG, FETÖ dahil tüm terör örgütlerine karşı aralarında ayrım yapmadan mücadele edilmesi gerektiğini ve bir terör örgütüyle mücadelede bir başka terör örgütüyle ortaklık yapılmasının kabul edilemeyeceğini bir kez daha vurgulamaktadır." dedi.

SDG/YPG/PKK’YA MEŞRUİYET

Tanju Bilgiç bu operasyonlar ile ABD’nin ne amaçladığını bildiğini sanıyorum. Devlette, DEAŞ bahane edilerek SDG/YPG/PKK’ya meşruiyet kazandırılmak istendiğini, aklandığını ve terör ile mücadele eden bir yapı olduğu propagandası yapıldığı kanaati hakîm. Zira Biden ve ABD Ulusal Güvenlik Konseyi taifesi operasyondan hemen sonra yaptıkları açıklamada, “SDG’ye (YPG/ PKK) de bizimle tam ortaklığından dolayı da teşekkür ederim. SDG çok mühim. Onlar olmadan hiçbir şey yapamayız. Bu kadar kritik. Detay vermeyeceğim ama bunun gibi operasyonların yapılmasında kritik rol oynuyorlar.” demişlerdir. DEAŞ liderleri kutsal isimleri kullanarak, İslam’ın en değerli toplulukları olan Haşimi ve Kureyşi ismini lekeliyorlar. Katliamları ve barbar görünümleri ile İslam’a zarar veriyorlar. BOP ve BİP’te önemli bir misyon üstlenmiş olan SDG/YPG’yi aklıyorlar. ABD ve İsrail’in projelerine hizmet ediyorlar. TSK’nın, DEAŞ’a karşı bir mücadele ve savaş devam ederken, SDG/YPG/PKK’ya karşı Irak ve Suriye’de operasyon yapması teröre karşı mücadeleyi baltaladığını propaganda etmeye zemin hazırlıyor.

Zira, HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Feleknas Uca PKK’ya karşı yapılan operasyonu ‘soykırım’ sözleriyle hedef aldı. Uca “Hedef Sincar ya da Mahmur değil, hedef Kürt toplumuna yönelik soykırımı tamamlamaktır.” dedi. NATO ve AB’ye de çağrı yapan Uca, “Avrupa ne için var? NATO ne için var? Uluslararası güçler neye yarıyor? Dünya devletleri ne için var? Ezidi soykırımını izlemek için mi varlar? Açıkça söylememiz gerekir. Avrupa’nın sessizliği soykırımı onaylamak anlamına gelir.” dedi. Tarihin en kanlı, en soykırımcı, en karanlık ülke ve edevatlarını Türkiye’ye karşı harekete geçmesini isteyen bu zihniyetin sahibi mecliste bir vekil. Ya Rabbi sen aklımıza mukayyet ol.