24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Değişmenin yönü

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Toplum dediğimiz maddenin de hareket dinamikleri var. Bu harekete toplumsal değişme diyoruz. Toplumsal değişmenin doğasını anlamak, yönünü tayin etmek ve nihayetinde olacakları öngörebilmek, sosyal bilimlerin temel amaçlarıdır. Henüz kanunsallık düzeyinde bir kesinliğe sahip olmamakla birlikte, toplumsal değişmenin yönünü öngörebilmemiz mümkündür.
Değişme, kendi başına değer taşıyan bir olgu değildir. Her değişme, hangi yönde olduğuna bağlı olarak, bazı toplumsal güçlerin yararına, diğerlerinin zararına sonuçlar doğurur. Bu nedenle değişmenin yönünü tayin edebilmek için bazı verilere ihtiyaç duyuyoruz. Değişmeden yana itici güçler ile o değişmeye engel olacak güçlerin karşılaştırılması gerekiyor. Değişmenin itici güçleri örgütlü mü, hazırlıklı mı, toplumsal etki yaratıyor mu, irade sahibi mi? Ve diğer taraf bu açılardan ne durumda? Ayrıca değişme sonucu ortaya çıkması beklenen durumun, insanların bir arada yaşamasına, refahına ve istikrarına olumlu katkı yapıp yapamayacağı konusundaki toplumsal beklentileri dikkate almak gerekiyor.

Bu çerçeveden hareketle Türkiye’nin son yirmi yıldır yaşamakta olduğu toplumsal değişmenin siyasal yönüne baktığımızda, bir kırılma ve geçiş dönemi yaşadığımız görülüyor. Geçiş sürecinin gerilim ve siyasal hesaplaşmaları, önümüzdeki on yıllarda yaşayacağımız değişmenin yönünü belirliyor.
Türkiye’nin egemenlik hakları açısından batı emperyalist sistemi ile çelişmesi, 2000’li yılların başlarında büyük bir gerilim kaynağı olmaya başlamıştı. ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden tasarlaması projesinin en önemli aşaması olan kukla Kürdistan planını, Türkiye’ye kabul ettirebilmek için hem uyumlu hükümetlere hem de giderek yükselmekte olan ulusalcı dalganın bastırılmasına ihtiyaç vardı.

Bu yöndeki değişimin itici güçleri için koşullar elverişliydi. Kuvvet topluyorlardı, birlik halindeydiler ve toplumda kredileri vardı. Ulus-devleti savunan Cumhuriyetçi güçler ise dağınık, örgütsüz, ideolojik birlik ve berraklıktan yoksun durumdaydılar. Bu kesimin en bilinçli ve örgütlü çekirdeği olan Vatan Partisi’nin gücü, Cumhuriyetçi cephedeki safların yeniden düzenlenmesine yetmiyordu.
Emperyalizm cephesi, bu elverişli koşullarda, arzu ettiği değişimin önündeki milli devlet ve ordu engelini nihai olarak kaldırmak için taarruza geçti. Ergenekon ve Balyoz operasyonları, Cumhuriyet tarihinin en büyük gladyo operasyonlarıydı. Bu taarruz başarısız oldu. Ama arkada kalan dönemde değişmenin yönü, Türkiye’nin Cumhuriyet döneminde inşa ettiği siyasal rejimin, ideolojik iklimin, egemen kültürel değerlerin ve eğitimli insan kaynağının temel niteliklerinin dönüştürülmesi yönündeydi.

Batıcı cephenin başarısızlığının nedenleri iyi anlaşılmalı. Çünkü burada büyük dersler var. Bir toplumsal değişmenin başarısı, sadece yüzeydeki görünür maddi güçler dengesi ile ilgili değildir. Yine maddi güçler arasında olmakla birlikte, altta yatan bazı etmenler de değişme sürecinde rol oynar. Bir toplumun tarihsel birikiminin yarattığı tecrübe, kültürel zenginliği, insan kaynaklarının sosyolojik özellikleri vb. etmenler, toplumsal nesnelliği oluşturur. Bunlar, o toplumda neyi, nasıl ve nereye kadar değiştirebileceğinizi belirler. 1919’da yüzeysel güç dengelerine bakıldığında Mustafa Kemal’in eylemine başarı şansı tanımak çok zordu.

Geldiğimiz noktada, Türk toplumunun ihtiyaçlarına ve maddi koşulların doğasına uymayan bir değişme zorlamasının geri teptiği koşullara girdik. Emperyalizm cephesinin taarruz ettiği yıllardaki toplumsal maddenin hareket yönü değişti. Egemenliğini ve bağımsızlığını sokakta bulmamış olan, büyük bir tarihsel birikimin ve Cumhuriyet kültürü ile yetişmiş insan kaynağının sahibi olan Türkiye, batı cephesinin arzu ettiği değişimin aksi yönünde mevzi taarruzlara girişti. Dolayısıyla bundan sonraki yılların değişme sürecinin yönünü arkada kalandan farklı dinamikler belirleyecek. Örneğin acılı annelerin HDP’yi fiilen “kapatan” eylemine verilen toplumsal desteğin giderek daha geniş kesimlere mal olması, HDP’nin meşruiyeti tartışmasını laf kalabalığına getirerek tartışanlara verilen eylemli bir cevap oldu. Yasal yollardan yapılmakta tereddüt edilen tedbir, ihtiyaçlar dayatınca, bizatihi toplumun kendisi tarafından alınıyor.

Geçiş dönemi sona ermedi. Toplumsal değişme süreçleri, bireysel zamandan daha uzun sürer. Ama yarın olacaklar, bugünün değişmeleri tarafından koşullanır. Önümüzdeki yıllarda HDP’nin meşruiyetini savunanların ve “çözümün adresi parlamentodur” söylemi altında utangaç “Açılım” çağrıları yapanların işleri eskiye oranla çok daha zor olacaktır.