24 Aralık 2024 Salı
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Değiştiremeyeceğiniz hiçbir şeye inanmayın!

Nihat Genç

Nihat Genç

Eski Yazar

A+ A-

Montaigne’nin lafıdır, bir sinek yaratamayan insan yüzlerce Tanrı yarattı... Yüzlerce Tanrı yüzlerce ‘kör inanç’ın bataklığında ülkemiz stop etti, yangın çürüme, bitiş sınırlarına ulaştı. Lenin’in lafıdır, uçurumun kenarında insan akıl yürütemez, akıl stop etti, ülkemizi hukukumuzu insanlığımızı yürütemiyoruz. Önyargı ve inançlarını sorgulamaya gücü yetmeyenler, çürümenin ta kendisidir. Ve çürüme, iktidarını daha sıkı tahakküme zorlar.

***

Dersimize girelim, soyut düşünce, yüksek zihinsel beceri ister, soyut, felsefi teoriler üzerinden kitlelerle konuşmak çok zordur. Resim, müzik, dil, tiyatro, edebiyat vs. sanatı size geniş kitlelerle ‘soyut’ konuşmayı öğretir, zor ve zahmetli ve ustalık isteyen budur. Oysa geniş kitlelerle daha kolay konuşabilirsiniz, köpeğe eşeğe gösterilen ‘sopayı’ gösterdiğinizde, bu sopanın ne anlama geldiğini köpekler de bilir eşekler de bilir koyunlar da bilir. Sopa da sansürün yasağın soyut kavramıdır, elinize kaldırıp, tehditle haaa hööö yapın, anlamayan çıkmayacaktır. Eline ‘sopa’ alıp geniş kitleleri yönetmek marifet değildir, sadece, topraklarımızda kolay bir siyasi alışkanlıktır. Ancak toplumu üretime ve sevince sürükleyen karmaşık ve zor problemlerin altından ‘sopa’yla kalkamazsınız. Aynı şekilde kitleleri etnik ve mezhep liderleriyle yönetebilirsiniz, biri falan aşiretin mensubu diğeri falan cemaatin. Bu aşiret ağası ya da şeyh, o yönetici makamını likayatla beceriyle kazanmamıştır, babadan anadan soydan gelen bir feodal haktır. Sırf babası falan yerin ağası şeyhi diye ‘kutsanmaları’ modern toplumu ve özgürlükleri hiç ilgilendirmez..

Laz ya da Kürt olmanın ya da falan tarikatın lideri olmanın bir üstünlüğünün olması ortaçağ dünyasına ait değerlerdir, bu kimliklerin modern dünyada yeri yoktur, siyasi özgürlüklerin etnik ve mezheplerle hiç ilgisi yoktur. Mesela bu Kürt ya da cemaat lideri eline sopa alıp sizi keyfince yönetebilir, bir de töre böyle diyor deyip bir de eline kutsal kitabı almışsa, zınk diye ortaçağın içinde kalırsınız.

***

Yavaş yavaş sağlı sollu atlaya zıplaya konuyu açalım.

Aktar dükkanına bir girin, göreceksiniz ki, çok eskiler bitkilerin ‘özleriyle’ uğraşmış. Bugün bizler ise aynı çiçek ve bitkilerin ‘görünüşleriyle’ ilgileniyoruz. Giysi-moda-modellik sadece tv proğramı değil, siyasi hayatımızın ta kendisi. Giysilerimize ve ibadet şekillerimize göre bir siyaset dünyasında gırtlak gırtlağa kavga içindeyiz. Tek tanrı öncesi animist ilkel toplumlara gidelim, her canlının ruhu vardı, her bitkinin başka tadı bambaşka bir faydası vardı. Bugün ise hepimiz cinali (çalıadam-çöpadam) gibiyiz, şayet çalıadam-çöpadam üstüne bir şeyler giyerse, bir şeye benzeyeceğiz, ve bize hangi etnik ve mezhep giysisi giydirilirse ona göre siyasetimiz olacak.

Mesleklerinin elbise askılığı olduğunu söyleyen mankenler gibiyiz, askıya ne takarsak, o’yuz, yani yazarlığım kimlik olmayacak ama Lazlığım kimlik olacak, haydaaa!

Oysa bir yazar olarak ben irademi zihnimi ustalığımı yani özümü ve değerlerimi mesleğimle öne çıkartıyorum.. Niçin ‘yazarlığımı’ kimlikten saymıyor ille de benim Lazlığımla bana bir kimlik veriyorsunuz?

Otuz yıldır sözümona liberaller askılarımıza etnik ve mezhep giysileri astılar, ve etnik ve mezhep giysileri giydikçe özgürlüklere demokrasiye doyamaz hale geldik, şimdi birbirimizi doğruyoruz.

Oysa bitkinin öz’ü gibi insanın ‘öz’ü vardır, benliği, iradesi, becerisi, zihni, muhakemesi, mesleği, kalbi, hepsini toplarsan her insanın bir ‘ruhu’ vardır.

***

Lafa başlayalım, sayın seyirciler, 80’li yılların sonlarına doğru sözümona liberaller Cumhuriyet rejimini eleştirirken bir ‘kavram’ inşa ettiler ve otuz yıl ısrarla ve milyonlarca suçlama ve itirazlarını bu kavramla dile getirdiler: tek tipçileştiren vesayetçi rejim. Milyonlarca defa ve hergün köşelerinde, ‘tek tipçi vesayete hücuma geçtiler.

Tek tipçilikle ne söylemek istiyorlardı, ülkede değişik etnik ve mezhep ve kültürden insanlar var, Kemalist rejim herkese hepiniz Türksünüz diyor ve Kemalist bir tektipleştirici eğitimden geçiriyor.

Ve ‘tek tipleştirici’ kavramını daha da süsleyip şöyle ifade ediyorlar: Tek tipleştirici vesayet sistemi. Ve sonunda hukuk’un adını ‘vesayet’ diye kodlayıp hukuku şeyhe teslim edip parçalattırdılar. Bu saçma sapan iddialar ve tanımlar ve kavramlaştırmalar otuz yıl boyunca AB’ye girmenin, ileri demokrasinin ve rejimi yıkmanın ‘korsanlığı’nı yaptı. Anlayamadım, yani, insanların çeşitliği ve zenginliği, onların laz kürt çerkes Sünni şii alevi oluşları mıdır?

Hayırdır, içine doğduğumuz ve doğuştan getirdiğimiz etnik ve dini özellikler siyasette ‘çeşit’ ve ‘zenginlik’ niye olsunlar? Kim uyduruyor, nerde yazıyor, hangi sosyoloji hangi bilimsel tezdir bu?

Mesela bir milyon çerkes çeşit midir, yoksa yüzlerce mimarı siyasetçisi sporcusu sanatçısı olursa daha mı çeşitli ve zengin olur?

Türk tanımı, Fransız, Rus, Amerikalı gibi ‘genel’ bir tanımdır, her millet içinde pek tabii bir çok etnik ve kültür ve inanç çeşitlilikleri yaşar, bundan daha tabii olan ne vardır. Ve Anadolu toprakları bu çeşitliliğin menbağıdır, güzelliğidir, gerçi artık FETÖ’cü diye tanımlananların sayısı kendini Türk olarak tanımlayanları çoktan geçti.

***

Bir de üniforma vardır, polis ve askerin giydiği, üniforma şüphesiz tektir, ne olacaktı, her mezhep ve tarikat ayrı bir giysi giyiyor diye, mensupları polis ve asker olunca, üniforma giymeyip, kendi cemaat giysilerini ya da mahalli giysilerini mi giysinler!

Zaten sizi öldürmek ve birbirine kırdırmak isteyen batının savaş makinesi, gidin Ortadoğu’ya, hepinizi mezhep ve din ve yerel giysiler içinde görmek istiyor, ve gazetelerinde sizlerden insan diye değil mimar diye değil yazar diye değil, Sünniler, Şiiler, Kürtler, Araplar, vs. diye söz ediyor. Bir nevi hayvanat bahçesi gibi, her birinize bir ırk ya da mezhep damgası vurup ayrı bir kafese sokuyor. Ve sınırları da damgaladığı bu ırk ve mezhep damgalarıyla yeniden çiziyor, bakınız Kafkasya coğrafyası, bakınız Balkanlar coğrafyası, bakınız Ortadoğu coğrafyası.

Oysa, modern çağda, insan zenginliği, meslekleri ve becerileri ve ustalıkları ve sanatlarıyla oluşur, mesela ben yazarım, sen mimarsın, diğeri marangoz ustası, diğeri kuyumcu, diğeri sporcu. Meslekler ve ustalıklar, doğuştan gelen özelliklerimiz değildir, zihinsel ve el becerilerimizle oluşur. Bir ülkede ne çok ne zengin mimarlar ne çok ne zengin sanatçılar ne çok ne başarılı sporcular olursa, o ülke o kadar çeşitli ve zengin olur.

Asıl tektipçi kimlik, laz olmak kürt olmak Sünni olmaktır.

***

Şüphesiz hepimiz bir kültür içinde doğduk, ancak, bu satırların yazarı ‘laz’ olduğu için yazar olmadı, bir dil ve edebiyat ve hikaye etme becerisi olduğu için ‘yazar’ oldu. Sadece ‘yazarlar’a bakın, şairlere romancılara köşe yazarlarına, bin çeşit yazar bulursunuz, mimarları da öyle, akademisyenleri de öyle, binlerce çeşidini bulursunuz.

Ama bu son otuz yılda çok geçmedi, Kürt şair, İslamcı yazar. Alevi hakim, oldu. Oysa bizi ilgilendiren o yazarın İslamcı oluşu değil yazarlığının değeri kalitesidir.

Hayırdır, bu ön ekleri şairin ve yazarın ve sinemacının ve siyasetçinin ve hukukçunun önüne koymaya kim başladı?

Özgürlükçü demokrasi ileri demokrasi bu doğuştan gelen kimliklerin önek olmasıyla olacak diye otuz yıl aralıksız zırvaladılar. ‘Kimlik’ tartışmaları bu cehalet ve vahşilikle sürüp gitti, ve yavaş yavaş kürt mahallesi alevi mahallesi Sünni mahallesi denmeye başlandı. Bir millete yapılabilecek en büyük ayrımcılık ve bölücülüğün adına özgürlük ve ileri demokrasi denildi. Ve bu ülkenin felsefecisi akademisyeni siyasetçisi iç savaşı hazırlayan bu vahşi kimlik tartışmaları konusunda bilimi demokrasiyi hukuku ve toplumu savunamadı. ‘Tek tipleştirici’ diye ortaya çıkan sözümona liberaller ülkeyi din mezhep ve etnik savaşlarının içine doğru sürükledi.

***

Irak savaşından kaçan bir ‘doktor’ on yıl önce şunu söylemişti, Amerikalılar Irak’ta öncelikle aydınları öldürüyor, doktorları mimarları akademisyenleri. Dinci ve etnik siyasetçilere ve kılıklılarına dokunmuyorlar.

Bu ülkede ilk önce kimleri öldürdüler bir bakın, sonra o öldürülenlerin yerine kimleri koydular, bir bakın, Kürtçülük ve İslamcılık yapanları ya da destekleyenleri.

Gerçekten Afganistan’a ait yetmiş yıl öncesinden bir fotoğrafa bakın, Irak ve Suriye’ye ait otuz yıl öncesinden bir fotoğrafa bakın, sivil insanların ne kadar çok olduğunu göreceksiniz, şimdi, bugünün fotoğrafları ise ya mahalli folklorük giysiler ya dini mezhebi kılıklar içinde milyonlar, emperyalizmin ağız tadına tam savaş kıvamına getirilmiş giysiler.

Sözümona liberallerin bu hain sahtekarlıkları sadece ‘kimlik’ tartışmasında kalmadı, bir de vesayet başlığında ‘hukuka’ saldırdılar. Abra kadavra hokus pokus, hukuk’u vesayet ve Kemalizm diye kodladılar. Diyelim, hukuk, mesai saatlerini belirlemiş, ama, sözümona liberal kalkıyor, işte Kemalistler inancını yaşayıp cumaya gitmek isteyeni engelliyor, diye. Hukukla kemalistin yerini niye değiştiriyorsun, hukuk neyse o. Hukukun hakimin kemalisti alevisi mi olur, abra kadavra oldu işte. Herkesin karşısında eşitlendiği hukuk, modern ve evrensel hukuk olmaktan çıktı, birden Kemalist icadı Kemalist rejimin ta kendisi oluverdi ve abra kadavra hukuk vesayet ve Kemalist dikta diye kodlanıp şeyhlerinin eline verdiler, şeyhleri de Amerika’nın elinde. Hain liberallerin ve İslamcıların bu ülkedeki en büyük başarıları budur, hukuk’u vesayet ve Kemalizm diye kodlayıp, evrensel ve modern hukuk değerlerine vahşi saldırılarını hokus pokus özgürlük demokrasi savaşına göz boyayıp illüzyonla dönüştürdüler. Daha geçenlerde okudum, Amerika’da lise eğitiminde hristiyan çocukları kendilerini diğerlerinden ayırt etmek için gümüş yüzük takıyor, burada eğitim düzeni dini sembollere aykırıdır, eğitim düzeni farklılığa aykırıdır, o yüzükleri çıkartacaksın, denildi.

Çünkü hukuk’un herkese karşı eşit olmak gibi bir özelliği var. Hukuk’un Kemalizmle Kürtle Lazla sünniyle bir işi olmaz, herkes karşısında eşittir. Cemaatlere ayrı etnik yapılara ayrı bir hukuk ve eğitim düzeni olsun diye dahi yıllarca aralarında tartışmalar açtılar masalara oturdular konferanslar yaptılar.

***

Hepimizin ayrı bir kılıkta ya da ayırt edici polis ve asker üniforması mı olsun?

Yazar çizer mimar sporcu neden bu kimliklerimizle değil laz ve kürt ve Sünni kimliklerimizle siyaset yapmak zorundayız?

Bu aklı size kim verdi, bu silahı kim doldurdu, bu vahşi insanlıkdışı tartışmayı otuz yıl ekran ve manşetlerinizde kimler sürdürdü?

Şimdi soralım, bu toprakları düşman bugün kimlere parçalattırıyor, kimlere laz kürt Sünni alevi kimlikleri vermişse, onlara!

Apaçık gerçek ortada, emperyalistler, topraklarımızı daha kolay parçalayabilmek için, hepimizin etnik ve mezhep bölünmeyle birbirimizi kırdırmak için yola çıkmış ve artık iç savaş çoktan başlamış.

***

Hepimize etnik ve mezhep giysileri giydirdiler. Hepimize ortaçağ kimlikleri verdiler. Ve bu toprakların insanlarının sanatçı yazar akademisyen oluşlarıyla zihinsel ve el kol becerileri ustalıklarıyla hiç ilgilenmediler. Hepimizden Sünniler Lazlar Kürtler diye bahsedip, topraklarımızı da hayvanat bahçesi kafesleri gibi, tavşanlar bu tarafa kargalar buraya diye demir kafeslerle ayırdılar. Otuz yıldır aralıksız süren bu iç savaşların sonuçlarına bakalım, etnik ve mezhep kimlikleri kimin işine yarıyor?

Doktor, yazar, sanatçı, meslek ve kariyer ve liyakat ve işinde usta olma gibi ‘modern kimlikler’ kimlerin işine yaramıyor?

Yani ‘doğuştan getirdiğimiz içine doğduğumuz’ etnik ve mezhep kimlikleri özgürlük ve demokrasi olacakmış, oldu mu, oluyor mu, olacağı var mı, bu kimliklerle kıyamet savaşından başka üçüncü dünya savaşından başka ülkenin iç savaşla parçalanmasından başka, gideceği yer var mı?

Dile kolay otuz yıl ekranlarda ve manşetlerde, herkesi karşısında eşitleyen hukuk ve beceri ve ustalıkla edindiğimiz sosyal kimlikleri, bunlar ırkçı, tektipçi, diktatör Kemalist rejim diye suçladılar, sonra damgaladılar sonra iddianame yazıp muhalefeti ordusu emniyetiyle herkesi içeri attılar.

Ve üstüne bir de yedi uzun yıl, oh ne güzel, vesayet temizlendi diye cemaatle el ele PKK’yla el ele kimlik kimlik inanç inanç cemaat cemaat etnik mezhep bölüşüm paylaşım derdine düştüler. Siyasi ve sosyal kimlikler karşısında bu kadar kafası karıştırılmış bir ülke düze çıkabilir mi?

Şaka değil saç rengimiz ve giydiğimiz mahalli giysiler ve ibadet şekillerimiz bu sahtekar liberallere göre ‘özgürlük’ olacaktı, tam tersine, iç savaş oldu, tam tersine, bir cemaat şeyhinin orduyu emniyeti ele geçirmesinin önünü açtı, tam tersine, topraklarımızda bugün iki kişinin birbirine güveni kalmadı.

Zihnimizle beynimizle el ve kol marifetiyle kazandığımız ‘değerler’ ve ‘sosyal kimlik’ ise diktatörlük ve vesayetçi rejim oldu.

Oysa bir ülkenin ekonomisini ve demokrasini kalkındıracak değerler insanların zihinsel ve el kol ustalıkları ve üretimleridir, laz kürt oluşları değil. Aman ha, zihinsel becerileri ve ustalıkları ve meslekleriyle öne çıkmış sanatçıları sporcuları yazarları siyasetçileri öne çıkartmayın, aman ha, etnik ve mezhep kimlikleriyle konuşanları siyasetçi yapın, devleti emniyeti orduyu etnik ve mezhep kimliklerine teslim edin.

Bu mudur siyaset ve sosyoloji ve demokrasi ve hukuk bilginiz!

Allem gullem doğuştan gelen kimlikler ‘özgürlük’ oldu demokrasi oldu. Eşekler gibi hepsi gayet iyi biliyordu, doğuştan gelen kimlikler bölmek parçalamak isteyen emperyalistlerin kanlı sinsi savaş bıçaklarıydı, ve bu hain bıçaklar görevlerini harfiyen ve kusursuzca yerine getirdi, topraklarımızda onbinlerce insan öldü ve sokaklarımız havaya uçtu.

***

Modern çağda ortaçağ sosyolojisiyle özgürlük getirmeye çalışanlar bu savaş makineleriyle aynı karargahta ve ülkemizde otuz yıl aralıksız manşetlerde ve ekranlarda hepinizin gözleri önünde mesai yaptılar, bir de üstüne kahraman yazar bir de üstüne servete boğuldular.

Tektipçilik deyip ortaçağ kimliklerinin önünü açtılar.

Kemalist vesayet yaftasıyla evrensel hukuk değerlerine savaş açtılar..

Demokrasileri ve modern toplumları, sosyal kimlikler yönetir, zihinsel becerisi ustalığı olan insanların liyakatları bilimi sanatı üretimi, bir toplumun tek zenginliği çeşitliğidir. Tarihteki bütün büyük imparatorlukların çöküşü, Bizans, Roma, Kutsal Cermen imparatorluğu ve Osmanlı, hepsinin çürüten ve çökerten, ortaçağ kimlikleri etnik ve inanç ve mezhep kavgalarıdır. Sonunda, herkesi karşısında eşitleyen hukuk’a dahi tektipçilik vesayet diye diye uçurumun çöküşün kıyısına geldiniz, ha gayret.

Beyler, insanın özü, zihnidir, iradesidir, becerisidir, beynidir, el ve kol ustalığıdır. Sanatçısı sporcusu mimarı yazarı düşünen üreten maddeyi şekillendiren ve dönüştüren insanlardır. Maddeyi dönüştüren ve zenginleştiren insanlar mutlu ve sevinçli insanlardır.

İradesi ve zihinsel becerisi olan bu insanları ‘sopayla’ yönetemezsiniz, etnik mezhep kavgaların içine sokamazsınız. Kürtlük, Lazlık, Sünnilik emperyalizmin sopasıdır, kıyafetlerinizi hazırlar ve kendi kardeşlerinizi size öldürtür..

İslamcı iktidarın ve emperyalistlerin servetleri ve doymayan iştahları için, sanatçı yazar aydın ve mesleğinde usta insanlar, en büyük engeldir.

Özgürlük bilim demokrasi bu üstün yeteneklerin üretimleriyle çeşitlenir.

Etnik ve cemaat giysi ve kılıklarıyla kardeşi kardeşe kırdırtan kör inançlarıyla değil.