23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Demir Özlü ve boşlukta sallanan sol aydınlar

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Cemal Süreya, 31 Ocak 1988 tarihli 2000’e Doğru’da şöyle yazmış, aynı derginin bir başka yazarı olan kırk yıllık dostu Demir Özlü için:

Bütün dogmalara karşı çıktı. Bunu yalnız sanatında ve düşüncesinde değil, özel hayatında, dostluk ilişkilerinde de, bir ara üstlendiği siyasi rolde de gerçekleştirmeye yöneldi. Bütün bunlar Demir Özlü’nün çok sivri bir kişi olarak bilinmesine yol açtı. Sağdan da, soldan da; sanatçısından da, düşünüründen de, politikacısından da, kadınından da, erkeğinden de saldırılara uğradı.”

Özlü’yü “açık genç” olarak tanımlayan Süreya şu saptamalarda da bulunuyor: “Bir şeyin boyası dökülmeye başlamışsa, onu söylüyordu. Hem de bir savaşçı tavrıyla değil, alçak sesle ve parmağını o boyası dökülmüş yere götürüp yakından göstererek (…) Yazılarında aydın sorununu, yazarın konumunu ele aldı. Bu konudaki düşünceleriyle etkili oldu. Hep arayan bir kişi. Yalnız düşünceyi değil keyfi de arar. Hep arar, bulduğu anda da hınzırca bir gülümseyişi vardır. Behzat Ay gibi dostlarına porno resim gönderir.

“PARTİ SANA İNAT ÇALIŞIYOR, SEN ÇALIŞMAMAKTASIN”

Üslup ve içerik açısından elbette ki aralarındaki farklardan söz edilebilirse de Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Sevgi Soysal, Aysel Özakın, Selim İleri gibi yazarlarla birlikte, edebiyatımızda küçük burjuvaları en iyi anlatan yazarlardan biridir Demir Özlü. Dışarıdan değil içeriden bir bakışla, bizzat kendi gerçekliğini de yansıtarak belirginleştirir bu dünyayı. Adını önce “1970 Sonbaharı” olarak düşündüğü “Bir Uzun Sonbahar” (1975) romanı, kahramanın “Türkiye’ye faşizm geliyor. Uzun, karanlık bir dönem yaşanacak” saptamasına rağmen, yalnızlık ve boşluk duygusu içinde bunalan aydınların yaşamlarından kesitler aktarır. Partisinden atılan, sonrasında “senin partin sana inat çalışmaktadır, sen çalışmamaktasın” gerçeğiyle yüz yüze geldiğinde kendine bireysel bir yaşam, oyalanacak zevkler bulmaya çalışan “boşluktaki sol aydın” gerçeğini başarıyla betimler roman. Örneğin şu satırlar boşlukta sallanan pek çok aydınımızın vesikalık fotoğrafını çekmiş gibidir: “Gençlik yıllarında gerçeküstücülükten, varoluşçuluktan etkilenmiş, bizi belirleyen kurallar dizininden kopmuştuk. Bu bir anlamda toplumdan kopmak demekti. Topluma sonradan dıştan katışıyorduk. Çatışarak ya da alaya alarak.

“DURUP BEKLEYECEĞİZ… BUNALTI BURADAN GELİYOR”

1979’da yayımlanan “Bir Küçük Burjuvanın Gençlik Yılları” da aynı tema çerçevesinde örülmüş bir romandır. “Bir Uzun Sonbahar”da 12 Mart öncesine yönelen Özlü, bu romanında daha da öncesine, 1960’lı yıllara (gençliğine) dönerek solcu bir aydın ve ilişkiye girdiği kadınların karşılıklı sıkıntılarını/bunalımlarını yansıtır.

İşçi sınıfına bağlanmak, sosyalizm için savaşmak isteyen ama üye olduğu partiden ihraç edilen 30’lu yaşlarının başındaki genç bir edebiyatçının burjuva kadınlardan vazgeçememesinin öyküsüdür anlatılan. “Yalnızdı, içinde derin bir acı duymuyordu. Hava güzeldi, serin bir rüzgâr esiyordu. ‘Ancak büyük savaşımların ortasında rahat edebilirim’ diye düşünüyordu. Ama şimdi hiçbir savaşım yok. Toplumun yaşamı, insanın yaşamıyla aynı hızda değil. Biz durup bekleyeceğiz. Bunaltı da buradan geliyor” diyerek çizer Selim’in portresini.

Cemal Süreya’nın yukarıda andığım yazısında “Öykülerinde, özellikle de romanlarında olaylar kendi hayat öyküsünün çevresinde gelişir. ‘Bir Küçük Burjuvanın Gençlik Yılları”ndaki Selim kendisidir belki de” demiş olması ayrı bir anlam kazanır bu açıdan.

Atıf Yılmaz’ın 1987’de çektiği, çok güzel, sıradışı bir “sinema, sinemaya bakıyor” örneği niteliğindeki “Hayallerim, Aşkım ve Sen” filminin “Bir Beyoğlu Düşü” bölümünün, yazarın 1985’te yayımlanan aynı adlı anlatısından uyarlanmış olduğunu, Özlü’nün sinema tarihimizde de pırıltılı bir iz bıraktığını belirteyim.

Aydınlarımızın bunalımlarını, can sıkıntılarını, büyük boşluklarını, dolu dolu anlattı Demir Özlü. Huzur içinde uyusun.