22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Demokrasi, bilim ve toplum

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

Bilimde seçim olmaz. Doğrunun ölçütü pratikle sınamadır. Bilimde doğrular seçimle belirlenseydi, bırakalım toplumbilimi, doğa bilimlerindeki yasaların ezici çoğunluğunun akıbeti de herhalde pek parlak olmazdı. Toplumsal varoluş, nesnel gerçekliğin bir parçasıdır. Onun için toplumsal gelişme, bilimin konuları arasında yer alır. Toplumsal olarak neyin ileri, neyin geri olduğunun nesnel bir ölçütü vardır.

SOKRATES, COMTE VE BUGÜN
Demokrasi kavramının ortaya çıkışından bu yana, yöneten-yönetilen ilişkisinde "bilgi" ile "genel oy hakkı" arasındaki çatışma gündemdeki yerini koruyagelmiştir. Sokrates, köleci toplumun yurttaşları arasında oy hakkını "bilgelik ölçütü"ne bağlamış; Auguste Comte ise, "toplumsal fizik" olarak adlandırdığı "toplumsal düzenin işleyiş kurallarının bilgi"sine sahip olmayı yönetmenin önkoşulu haline getirmeyi savunmuştur. Sokrates’le Comte’u birleştiren, her ikisinin de yeni bir toplumsal düzeni değil, mevcut düzenin sağlamlaştırılmasını amaçlamalarıdır. Bugün ülkemizde de, seçim sonuçlarının "halkın cehalet ve eğitimsizliği"ne yüklenerek "halkın aşağılanması", yaygın olarak görülen bir eğilimdir.

TOPLUMSAL GÜÇ OLMADAN TARİHİN ÇARKI DÖNMEZ
Günümüzde nasıl bilimsel bilgiye dayanmayan herhangi bir teknolojik gelişme mümkün olmaktan çıkmışsa, toplumbilimin yol göstericiliği olmadan herhangi bir toplumsal ilerlemenin gerçekleştirilmesi de olanaksız hale gelmiştir. "Bilimin hayattaki en gerçek yol gösterici olması", bugün her zamankinden daha büyük bir önem kazanmıştır. Ama tek başına doğru bilgi, tarihin çarkını döndürmeye yetmez. Dünyayı dönüştürmenin erkesi, toplumsal güçte saklıdır. Toplumsal ilerlemeyi sağlayacak olan, kitlelerin devrimin karşı karşıya geldiği sorunların üstesinden gelmeyi sağlayacak biçimde seferber edilmeleridir.

DEMOKRASİNİN TEMEL ÖLÇÜTÜ
Demokrasinin temel ölçütü, kitleleri etkinleştirerek harekete geçirme yetisidir. ABD emperyalizminin vatan bütünlüğü ve milli egemenliğimize karşı koçbaşı olarak kullandığı bölücü ve yobaz terör ile ülkemiz içindeki "Beşinci Kolu"na sağlanacak her serbesti, "sahte demokrasi"dir. ABD’nin talebiyle onun araçlarına tanınan her özgürlük, milletin özgürlüğünü kısıtlar ve hareket kabiliyetini zaafa uğratır. Kürt yurttaşlarımızı özgürleştirmek ve onları vatan bütünlüğümüzün inşasına etkin biçimde katmak, ancak onları PKK-HDP’nin baskı ve denetiminden kurtarmakla mümkündür. Bu yurttaşlarımızın oylarına "PKK-HDP’nin malı" gözüyle bakıp, o oylara PKK-HDP ya da başka Ortaçağ kurumları aracılığıyla talip olmak, onların üstündeki baskı ve denetimin pekiştirilmesinden başka bir sonuç vermez. FETÖ’ye tanınan her özgürlük, demokrasiye değil, demokrasinin "olmazsa olmazı"nı oluşturan milli egemenliğin çökertilmesine hizmet eder.

KÜLTÜR DEVRİMİ
Demokrasinin işlevini güçlendirecek temel etken, kitlelerin düzeyinin her bakımdan yükseltilmesidir. Cumhuriyet tarihimizde bu yönde atılmış en somut adım, Köy Enstitüleri’dir. Köy Enstitüleri, Cumhuriyet’in Kültür Devrimi’dir. Amaç, Cumhuriyet’in köy önderlerini yetiştirerek devrimin nefesini köylere taşımaktır. Hedef, bu önderler aracılığıyla feodal hakimiyeti yıkmak ve özgürleşen köylüyü "milletin efendisi" haline getirmektir. "Tunceli", bu kültür devriminin; "Dersim" ise, emperyalizm tarafından kullanılan feodal hakimiyetin sürdürülmesinin safındadır.

EĞİTİMDE SIĞLAŞMA VE RENKLİ ‘DEVRİMLER’
Eğitimin işlevi, içeriğine bağlıdır. Eğitim, "derinleşme"nin olduğu kadar, "sığlaştırma"nın bir aracı olarak da kullanılabilir. Eğitim, Atlantik Sistemi’nde "Bilgi Çağı" kisvesi altında ve "sosyal medya" araçlarının da yardımıyla uzunca bir zamandır sığlaşma sürecine girmiştir. ABD’de eğitim, dar bir seçkinler grubunu bilimi etkin ama teknik bir araç olarak kullanacak düzeye ulaştırmak, genel kitleyi ise sistemin kendilerinden ne beklediğini anlayacak düzeyle sınırlamak üstüne kuruludur. Ülkemiz de, din tabanlı eğitimin yaygınlaştırılmasının yanı sıra, bu sığlaştırma akımından nasibini almıştır.

ABD, toplumsal mühendislik araçlarının kullanımında bu sığlıktan yararlanmaktadır. Soros’un farklı ülkelerde değişik renklere bürünen "devrim"leri bu sığlık üzerine kuruludur. Çünkü sığlaşma, akla değil, dürtülere hitap etmeyi kolaylaştırır. Ama Türkiye, Atatürk’ten "dogma değil, akıl ve bilimi miras almış" bir ülkedir. Bilimin yol göstericiliği kalıcı, sığlaşmanın yol verdiği akımlar ise saman alevi gibidir. Milletimiz, iniş-çıkışları kendi deneyimi içinde yaşayarak doğru yolu bulacak bir birikime sahiptir.