04 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Demokrasi makas mı değiştiriyor? -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

1 Mayıs olaylarını yorumlayabilmek için geçmişten dersler çıkarmak lazım.

1954 seçimlerinden sonra DP iktidarının gerçekten sertleşmeye başladığını söyleyebiliriz. O seçimlerde CHP’nin Meclis’te 30 milletvekili bulunuyordu. İnönü artık resmi ziyafetlere çağrılmayacak kadar ihmal edilmişti. Pembe Köşk’te sessiz bir hayatı yaşıyor gibiydi. Cumhurbaşkanı Bayar, 1954 seçimlerindeki DP zaferini köşkte kutlamak için ziyafetler, kabuller yapıyordu. İşte o sıralarda bir yemekte Cumhurbaşkanı DP’nin sayısal olarak çok ilerlediğini, CHP’nin ise halk üzerinde etkin olamadığı kanaatiyle işareti verdi: “İnce demokrasiye paydos!”

Çok yanılmışlardı

Şöyle deniyordu: “Millet CHP’nin Meclis’teki milletvekillerinin sayısını daha da azaltıp 30’a indirmekle ne istediğini belli etmiştir. Artık bundan sonra ince demokrasiye paydos.” Çok yanılmışlardı. Demokrasi mücadelesi asıl bundan sonra başlayacaktı.

Bayar’ın “Nitelik değil, nicelik” düşüncesine göre bu sayısal çokluk; tek partili rejimlere dönüşün yolunu açabilir hatta bu heves o kadar etkin hale gelebilirdi ki, Meclis’teki çoğunluk bütün yasaları çoğunluğa göre hazırlayıp Meclis’i uzun bir yaz tatiline de sokabilirdi. İktidara hakim olan temel felsefenin kime ait olduğu o günlerde İsmet Paşa’ya soruldu. İsmet Paşa:

“-İkisi beraberdirler” dedi ve düşünceli bir sesle ilave etti: “Fakat bu yollarla sonları iyi olmayacaktır.” (Şevket Sürreya Aydemir, İkinci Adam, S:271)

Gerçekten 1957 seçimlerinin yarattığı yeni durum ve Meclis’e CHP’nin daha büyük bir güçle-178 milletvekili- girmesi iktidarın muhalefete karşı daha haşin davranmasını sağlamıştı. Menderes artık muhalefet için “ihanet” laflarından söz etmeye başlamıştı:

“-Her sabah uyanınca sırtımda hıyanetin hançerini mi hissedeceğiz? Milletvekili seçildikten sonra partiyi tekmeleyenlere karşı elbette tedbir alacağız” diyerek parti içinde kendisine karşı baş gösteren ve sonra partiden kopmaları sağlanan- F.Lütfi Karaosmanoğlu ve arkadaşlarını kastediyordu- milletvekillerini hedefine aldı. Menderes bir gün kürsüye çıkarak güvenoyu istiyor ve şöyle devam ediyordu:

“-Arkadaşlarım beni diktatörlükle itham ettiler. Benim sizin karşınızda diktatör olmama ihtimal var mıdır? Sizin kudretiniz o kadar büyüktür ki şu anda isteseniz anayasayı değiştirebilirsiniz. Ben sizin bu büyük kudretiniz karşısında nasıl diktatörlük yaparım? İşte misalini verdiniz, bir anda kabineyi istifa ettirdiniz. Fakat bana olan itimadınızı devam ettiremezseniz muhalefeti de sevindirmiş olursunuz.” Ne varki kongrede ispat hakkını savunanlar DP’den ayrıldılar ve Hür-P’yi kurdular. Muhalefet daha da güçlendi.

Dikkat edin yaşadığımız olaylarda benzerlikler yok mu, AKP’de çatlamalar olmuyor mu?

İsmet Paşa 1950-1957 arası Meclis’i terk etmek dahil, Menderes’i öyle zorladı ki: sonunda DP iktidarına hataların en büyüğünü işletebildi: Tahkikat Komisyonu. İşte o komisyon, o yasaları hiçe saymak, DP için sonun başlangıcı olmuştur.

Verilen sözlerin sıkıntısı

Bugün de iktidardaki parti seçim sonuçlarına bakarak kendisini her şeyi yapabilecek durumda güçlü hissediyor. Aynı Menderes gibi... Ancak bu kez Türkiye’nin etrafında ve sınırlarında dolaşan bizi ilgilendirmeyen bir savaşın bulutları onu köşeye sıkıştırıyor. AKP lideri devletin tüm yasal kurumlarını kendi elinde toplamak istiyor. TSK’yı dize getirdiği gibi...

Kimilerine göre 1 Mayıs’ta, Parlamento dışındaki duyarlı siyasal güçlere ve baskı gruplarına egemen olmak hayaliyle adeta sıkıyönetim yaşandı. Şüphesiz Başbakan’ın üzerinde, BOP projesi yolunda Suriye üzerinden İran’a saldırma arzusu içinde bulunan ABD’ye ve Obama’ya verdiği sözlerden dönememenin yarattığı sıkıntı büyük. Üstlendiği görevi yapmasının zamanı geldikçe bu güçlerin kendisini daha da sıkıştıracağını biliyor. Hiddetini daha açıktan sergilemeye başlıyor. İsmet Paşa’nın dediği gibi bu sıkıştırmaların kendisini getireceği noktayı düşünmeden edemiyor.

Anlaşılan o ki; Başbakan Erdoğan “Zoru başarmak” için yeni ve şiddetli eylemlere hazırdır. İşte şiddet ve celalin en tehlikelisi ve iktidar için en zararlısı bu koşullar olsa gerek.