22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Demokrasi var gibi görünür, aslında yoktur

Halit Deringör

Halit Deringör

Eski Yazar

A+ A-

Demokrasi demokrasi demokrasi. Aşağı yukarı neredeyse bir asırlık dillerde söylenen şarkı. Ülkede demokrasi var mı? Var diyenler olabilir. Bana göre var gibi görünen ama yok olan bir siyasi kavram. Bildiğiniz gibi demokrasi Türkiye’ye onun erdemleri olan toplu sözleşme ve sendika yasası, liberal ekonomi, özerklik gibi bir takım kavramlarla beraber gelmişti. Öncelikle devlete bakalım. Yasama Yürütme ve Yargı, devlet başkanının iki dudağı arasında olursa o ülkede halkın egemenliği gibi demokrasi gibi kavramlardan söz edilebilir mi?Bir zamanlar umut büyüktü. İşçi, demokrasinin lokomotifi olacaktı. İşçi üretecekti, işveren satacaktı. Bu sistem içinde işçi de bilek gücünün karşılığını alacaktı Ama öyle mi oldu? Kısmen öyle oldu ama palavradan sendika yöneticileri köşeyi döndü. İşçiler hala yerinde sayıyor.Liberal ekonomi ne oldu? Bu sistemle de hayali ihracat aldı başını gitti. Bir takım kıyı köşe trilyonerleri servetlerinin üzerine daha da servet koydular. Halk yine aynı kaldı.Ya özerk federasyon? Söylemeye gerek var mı? Ön tekerlek nereye giderse arka tekerlek de oraya gider. Çok ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Seçim var, seçmen var, sandık var, oylama var ama sandıktan bir türlü demokrasi çıkmıyor. Maalesef ülkemizde her alanda seçimi bileği kuvvetli, siyasi gücü olan parası olan kazanıyor. Aslında bu tip yönetimlerde demokrasi falan palavra. İnanmayın buna. Başkanlar olmadan su bile içilmez. Zamanında bu yönetime baş kaldırmıştık. Kuvvetliydik de. İki profesör getirdik başkanlığa ama paraları olmadığı için alay konusu oldular. Futbolcuların özgürlüğü var mıdır? Nasıl olsun ki? Mukavelesi vardır ama hakkını açıklayamaz, ifade edemez. Bunları yapmaya kalksa şu ya da bu nedenle kulüpten dışlanırlar. Bilmem böyle bir yönetim biçiminden mutlu olunabilir mi? Dünya çok değişiyor. Günlük işlerimizin yoğunluğundan ve de devamlı birbirimizle uğraşmaktan dolayı bunları takip edip, okumak pek mümkün olmuyor. Ancak, bunları okuyup ona göre adım atmak gerekiyor.
Yaş ilerledikçe denge bozuluyor!Galatasaray-Akhisar Belediyespor maçını sanırım çoğumuz izledik. Akhisar takımı bir belde takımı, Galatasaray ise evrensel bir takım. Tarihi geçmişinde başarıları çok. Maç sanki kupa finali gibi oynandı. İzlemekten büyük zevk aldık. Akhisar ilk yarı 3-0 geride iken 2. yarı çetin ve güzel futbolu ile skoru 3-2 yaptı. Galatasaray yenilmekten zor kurtuldu. Hoşuma gitti doğrusu. Galatasaraylıların analarından emdiği süt burunlarından geldi. Açıkçası böyle bir futbol maçını seyretmek çok güzel geldi.Ben maçla beraber Mustafa Denizli’yi de maç sonuna kadar izlemeye çalıştım. Maç boyunca renkten renge girdi. Hareketleri bir hayli endişeli idi. Mustafa Denizli eski bir futbolcu ve de teknik direktörlük deneyimi olan birisi. Acemi birisi değil. Gerçeği söylemek gerekirse oynadığı takımlarda ve çalıştırdığı kulüplerde başarılı olmuştur. Şimdi sanırım yaşı 70’e merdiven dayamış durumda. Galatasaray kamuoyu ve basının etkisi ile Galatasaray’a teknik direktör oldu. Böylelikle yeniden aktif bir göreve geldi. Bu yaşlar için kolay olmayan bir görev. Tabii ki önceki görevlerindeki durumu ile şimdiki durumu biraz farklı. Bu da doğal tabii. Yıllar ilerledikçe, insanlar fark etmeden köprülerin altından çok sular akıyor. Türkiye’de yaşı 30’a gelen futbolcuların alnına yaşlı damgası vurulur. Bir kere vurulmaya görsün kolay kolay da silinmez. Futbolcular için hal böyle iken, teknik direktör ya da antrenörler için yaş faktörü pek konuşulmaz. Hatta öyle ki teknik adamlar için ‘neredeyse babamın askerlik arkadaşı’ diye espriler dilden dile dolaşır. Sadece o kadar.Herkesin bildiği gibi Türkiye’deki kulüplerin içi ıstakoz sepetine dönmüş durumda. Onun içine giren pek iflah olmuyor. Mustafa Hoca da geçirdiği ciddi rahatsızlığına rağmen yine geldi teknik direktör oldu. Mustafa bey kardeşim gerek futbol oynarken gerekse yöneticilik yaparken o kadar yıprandın. Sanıyorum bir hayli de dünyalık yaptın. Ne gerek var yeniden ıstakoz sepetine girmenin. Git dünyanın en güzel yerlerini gez. Havana’da bayram Miami’de mehtabı seyret. Sonra köşene otur bir kitap yaz. Bu yaşlarda bu kadar stres çekmek iyi değil. Bu sözleri, bu işleri bilen biri olarak söylüyorum. Hem futbolculuk hem de teknik direktörlük görevimden, ‘zamanı geldiğine inandığım anda’ ayrılmıştım. Önemli olan, ‘o zamanın geldiğine inanmak’ tabii ki. Şöhretin zirvesindeyken ondan vazgeçmek zordur tabii ki ama öyle bir düzenin içinde göreve devam edemeyeceğimi fark ettiğim anda, artık o zaman gelmiştir deyip noktayı koymuştum. Gerçi bizim zamanımızda profesyonellik olmadığı için bu işlerden para kazanmak olanağı yoktu. Olsaydı ne olacaktı ki? Biraz daha fazla protein tüketecektik. O da sağlığımız zarar verirdi. Ayrıca diğer taraftan insanların yaşları ilerledikçe konuşmalarındaki dengeler de biraz bozuluyor sanki. Rüzgarın estiği yön çok önemli hale geliyor. Geçen hafta hakemler için iyi konuşan Mustafa Denizli hoca bizleri mutlu etmişti. Ama bu hafta oynadıkları maç için “hakem bizi ince ince doğradı” demesi beni biraz şaşırttı. Bu yorumu sıradan bir taraftar da yapabilirdi. Bu mevkiler önemli mevkilerdir. Bu mevkilerdeki insanların yorumlarında biraz daha dikkatli olmaları gerekir. Bu gün onun bu iş için aldığı maaş, neredeyse birinci dereceden devlet memuru olan bürokratın almış olduğu emekli ikramiyesi kadardır. Biraz dikkat lütfen!