12 Ocak 2025 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Demokrasinin evreleri (TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

NABIZ

DEMOKRASİNİN EVRELERİ

Başbakan 12 Haziran seçimlerine az kala sık sık ifade ediyor ki:
“-8 buçuk yıl geçti. Çıraklık, kalfalık dönemleri bitti. Evelallah, bu dönem ustalık devrimizdir”
Başbakan bu 9 yıla yakın süre içinde yaptıklarını anlatmıyor, işi laf kalabalığına getiriyor da, kendisine bir 4 yıl daha verilmesini isterken, kendisine göre demokrasinin evrelerini sıralıyor.
Oysa aslında önemli olanı söylemekten nedense kaçınıyor.
O halde geçmişten örnekler vererek biz anlatalım:
Öncelikle demokrasi denilen rejim;”İktidarların geldikleri gibi gitmeleri erdemine inanmalarıdır”
Rahmetli Prof. Aydın Yalçın bunu şöyle açıklardı:
“Bizim demokrasi anlayışımız, sandıkla iktidara gelmek ve sandıkla iktidardan gitmektir. Yani sandıktan çıkıp iktidar olduktan sonra, gitmeyi mitralyöz zoruyla yapmamaktır”
İnatla iktidarda kalmak şereflice gitmesini bilmek ve halkının tüm umutlarını yadsımak, demokrasilerde değil, sadece dikta rejimlerinde vardır.
Ülkemizde acemice kurgulanmış, perçem düşünce kel görünen öyle oyunlar oynanmaktadır ki, bu gidişin hayra alamet olmadığını görmek için ille de kör olmak, kulaklarını tıkamak ve demokrasinin evreleri diye bir takım acemice kavramları sıralamak, aslında acemiliğin hala devam ettiğinin kanıtıdır.Böyle anlarda- geçmişten bilirim- iktidarların başı sinirlidir. Parlamentoya girmek, önüne gelenin politikaya heves etmesi, parlamentoya girenin de, devletin olanaklarını eşine dostuna , yandaşına dağıtması bir usul olmuşsa, yolsuzluklar yoksulluğu yaratmışsa, bu girdaptan kurtulmanın belki de tek yolu biraz kenara çekilmek yerine iktidarda kalmak için tüm olanakları seferber etmek olmamalıdır.
Bir başbakan’a geçmişte bir yakın arkadaşı- hadi adını da verelim- rahmetli Cihad Baban( Bkz- Bir Numaralı Tanık- İsim yayınları- 3 baskı.) şöyle demişti:
“-Efendim istifa edin. Seçime gidin ve iman tazeleyerek yeniden gelin…”O iktidarın başı yanıtlamıştı:
-Ben istemiyor muyum bu işten kurtulmayı?Bu millet için geceli gündüzlü çalıştım. Bu çalışmanın mükafatı bu olmamalıydı” Gazeteci ve milletvekili Cihad Baban sormuş:
“- Neden efendim?”
“-Ben istifa etsem bu yaşlı adam- Ana muhalefet liderini kastediyor-Beni mahkemelerde, Yüce Divanlarda süründürür.Öyle kanun dışı teşvikler var ki; onların hesabını veremem” Talihsiz Başbakan korkuyor ve o nedenle iktıdarı bırakamıyordu.
Liberal siyasetçi Lord Acton’ın unutulmaz bir söz vardır:”İktidar insanı bozar” Hele bu iktidar uzun sürmüş, her geçen gün iktidardan gitmemek için türlü yollara başvurmuşsanız. Örneğin kendinize göre yargı, kendinize uygun özel Mahkemeler , kurduysanız, dış dostlarınız sandıklarınızın dolduruşuna gelip, ulusal ordunuzu perişan etmiş, suçsuz insanları bir yerlere tıkdıysanız, sanırsınız ki; sandıktan bir kez daha çıkmak ve bir süre daha iktidar olmak, tüm bu yanlışların, hataların üstünü örter.
Kurulduğundan bu yana-ABD Devleti-hiç diktatör başında yaşamamıştır ki; onun verdiği reçete bu vahim illete devam olabilsin.
Aklıma gelmişken anlatayım.
Sanırım1959 yılında onca ağır acılar çekmiş Alman iktidarı ile muhalefet arasında ciddi bir anlaşmazlık çıkmıştı:”Muhalefet Adaneuer’i demokrasiden uzaklaşmakla suçluyordu”Alman Sanşölyesinin Almanyayı elbette demokrasiden uzaklaştırmak gibi bir gayreti olamazdı.Almanya’da özgür kurumlar tıkır tıkır işliyor, iktidar yolsuzluk batağına saplanmamıştı. Ancak acı bir Hitler dönemini yaşayan Almanya’da özgürlük rüzgarları esiyordu. Hapishanelerde bir tek yazar, bir tek aydın yoktu. Özel kurulmuş Mahkemeler de siyasileşmiş değildi. Yargıçlar bağımsız ve özgürdü. Buna karşın, Alman muhalefeti hırçınlık içindeydi. O tarihlerde ABD ‘nin ünlü gazetesi TheNewyokTimes olayı ele almış ve baş yazısında şöyle yazılmıştı:”Bu itham sadece Dr. Adenauer ‘i n demokrasiye vakfedilmiş uzun yaşamının ışığında değil,serbestçe seçilmiş bir parlamentonun reyi ile daima devrilebilecek olması dolayısıyla da haksızlıktır.Seçimler serbest kaldığı müddetçe, Almanya’da olduğu gibi her yerde de, demokrasi masum olarak kalacaktır”
Tez doğruydu; ama yaşadığımız deneyimler başına hiçbir diktatör geçmemiş ABD için hele şu günlerde pek de inandırıcı değil.Bir ülkede özgürlükler tartışılıyor, sonu gelmeyen kadrolaşma ve yandaş basın üreterek basının sesini kısmak,doğal sayılmışsa, Yargı siyaset baskısı altına alınmışsa, üstelik ordular saf dışı edilmişse, gazeteciler özgürce yazma olanağından yoksunsa, kim güvence verecektir ki; Ya sandıktan çıkan çoğunluk, demokrasiyi bir yana itecek, rejimi değiştirecek ve ABD’nin pek beğendiği Küba, Filipinlerde Marcos, Arjantin’da Menem gibileri demokrasiyi değil, kendi bildiklerini okumayacaklardır? Dahası; ABD’ nin bu konuda ne denli beceriksiz olduğu Irak’taki demokrasiden, Mısır’daki, Tunus’daki, Yemen’deki, ya da hala dumanı üstünde Libya’ya yapılan demokrasi hareketinden anlaşılmıyor mu?
Demokrasiden uzaklaşmak isteyenlerin açık açık konuştukları bu global dünyada sandıktan çıkan çoğunluğun sonucunun ne getireceğini kestirmek olası mı?
Eğer öyle olsaydı; teknik olanakların seferber edildiği, CİA ve tüm yabancı casusların kol gezdiği ülkelerdeki, demokrasi dışı belden aşağı vuruşlar, siyasi partileri yeniden istenilen biçimde düzenlemek için ortalıkta dolaşan ne kasetler olurdu, ne de iki partili rejim istediğini açıktan ifade eden bir partinin Cumhuriyeti tehlikeye düşürebileceğinden kuşku duyup, “Cumhuriyetçi Güç birlikleri” kuran ve oyunları bozmak isteyen asıl demokratik güçler.
Bir gazetemizin başlığında şu yazıyordu: “ Türkiye Türklerindir”
Hala öyle de, biz neden tek partinin iktidara gelmesine karşıyız? Ya “Nerede serbest seçimler varsa, orada demokrasi vardır” diyen ünlü Prof. Duverger sadece ahı gitmiş vahı kalmış bir seçim sisteminin, ne diktatörler çıkardığına tanık olmamış mıdır?Dünyanın her tarafında türeyen diktatörler seçimlerle gelmediler mi? Nazi Almanyasında, Komünist Rusya ‘da diktatörler seçimle gelip, sonra yedire yedire, sessiz ve derinden Demokrasiyi otokrasiye, sonra diktaya çevirmekte zorluk mu çektiler?

kurtulaltug@aydinlikgazete.com