‘Demokratik kapitalizmin’ krizi-1
Financial Times köşe yazarı ve Keynes’ci guru Martin Wolf, son kitabında kapitalizm ve demokrasinin bir eldivenin içindeki el gibi birbirine yakıştığı önermesinden yola çıkıyor. Ancak şu endişesini de dile getiriyor: “Ekonomik başarısızlıkların küresel kapitalizme olan inancı sarstığı bir çağda yaşıyoruz. Bazıları artık kapitalizmin demokrasi olmadan daha iyi olduğunu savunuyor; diğerleri ise demokrasinin kapitalizm olmadan daha iyi olduğunu.”
Wolf, kitabında “kapitalizm ve demokrasi arasındaki evlilik sorunlu hale gelmiş olsa da”, herhangi bir “boşanmanın neredeyse hayal bile edilemeyecek bir felaket olacağını” iddia etmektedir. Kapitalizmin 21. yüzyılda yavaşlayan büyüme, artan eşitsizlik, sistemden umudun kesilmesi gibi tökezleyen adımlarına rağmen, Wolf’un deyimiyle “demokratik kapitalizm”, “doğası gereği kırılgan olsa da, insanın gelişmesi için bildiğimiz en iyi sistem olmaya devam etmektedir.”
LİBERALLEŞEN FİNANS İSTİKRARI BOZUYOR
Wolf ‘demokrasi’yi “genel oy hakkı, temsili demokrasi, özgür ve adil seçimler; insanların vatandaş olarak sivil hayata aktif katılımı; tüm vatandaşların medeni ve insan haklarının eşit şekilde korunması; ve tüm vatandaşları eşit şekilde bağlayan bir hukukun üstünlüğü” olarak tanımlamaktadır. Kapitalizm ile ise “piyasaların, rekabetin, özel ekonomik girişimin ve özel mülkiyetin merkezi rol oynadığı bir ekonomiyi” kastetmektedir. Wolf’a göre “kapitalizm ve demokrasi birbirini tamamlayan zıtlıklardır: ikisinden birinin gelişmesi için birbirlerine ihtiyaçları vardır.”
Önceki kitaplarında dünya genelinde kapitalist ilerlemenin başarısını öven Wolf, şimdi ise şöyle demektedir: “Takip eden olaylar kapitalizme duyulan güvenin kırılgan temeller üzerine inşa edildiğini gösterdi. Liberalleştirilmiş finansın istikrarsız olduğu kanıtlandı.”
DEVRİM KORKUSU
Wolf, devamında “Ekonomilerimizde ve yönetimlerimizde olup bitenlere yakından baktığımızda, özgürlük, demokrasi ve Aydınlanma gibi temel Batı değerlerinin hayatta kalması için önemli bir değişimin gerekliliğini kabul etmeliyiz.” Demektedir. Ancak görünen o ki insanlar onun ‘demokratik kapitalizmini’ istemiyor. Kendisi de “Karl Polanyi, insanların gerçek anlamda serbest bir piyasa sistemi altında yaşamaya uzun süre tahammül edemeyeceğini savunmuştur. Son kırk yılın deneyimleri bu görüşü haklı çıkarmıştır.” diye itiraf etmektedir.
Wolf’u en çok endişelendiren şey devrim olasılığıdır. Tıpkı 19. yüzyılın gerici Edmund Burke’ünün Fransız Devrimi’ni itham ettiği gibi, şimdi de amaç devrimden kaçınmak olmalıdır çünkü bu ancak “yıkım ve despotizme” yol açar.
DEMOKRASİYİ GETİREN SINIF MÜCADELESİ
Wolf, aydınlanmış liderlerin ekonomileri serflikten kapitalizme ve otokrasiden demokrasiye dönüştürdüğü demokratik kapitalizmin hayırsever gelişimine inanmaktadır. Ancak demokrasi hiçbir zaman kapitalistlerin nazik bir hediyesi olmamıştır. Şu anda sahip olduğumuz demokrasi, yüzyıllar boyunca iktidar sahiplerinin sert muhalefetine karşı, azınlığa karşı çoğunluğun mücadelesiyle elde edilmiştir. İnsanlar köleliği ve köle ticaretini sona erdirmek için savaşmak zorunda kaldılar; oy hakkı için (Çartistler, toplanma hakkı; ve sendikaları örgütlemek için (Tolpuddle şehitleri); ve hukukun üstünlüğü için (monarşilere ve diktatörlere karşı) savaşmak zorunda kaldılar.
Kapitalizm bunları vermedi; bunların sermayenin elinden alınması gerekiyordu. Şu anda dünyada bazılarımızın ‘tadını çıkardığı’ bu sınırlı demokrasi biçimlerini bile elde eden sınıf mücadelesiydi (“önceki tüm tarih sınıf mücadelesi tarihidir”). Demokrasi ve kapitalizm birlikte gitmez. Gerçekten de kapitalizm 19. yüzyılın sonlarında emperyalizme dönüştüğünde, sömürge dünyasındaki milyarlarca insan için demokrasi yoktu. Sadece acımasız bir baskı vardı. (İrlanda, Hindistan, Vietnam vd.).
DEVRİM OLMASAYDI…
Wolf devrim istemez, ancak insanlar ancak devrimler sayesinde sermayenin gaddar ellerinden haklarını kazanabilmişlerdir. Amerikan Bağımsızlık Savaşı, sömürgecileri İngiliz devletinin otokratik kontrolünden kurtarmıştır. Fransız Devrimi kanlı olmuş ve sonunda diktatörlüğe (Napolyon) dönüşmüş olabilir ama aynı zamanda mutlak monarşiyi ve feodal hakları sona erdirmiş, bir tür ulusal meclis ve hukukun üstünlüğünü tesis etmiştir. Şimdi söyleyin, demokrasi bu ülkelere, hayırsever tüccarlar ve kapitalistler tarafından kademeli bir değişim süreciyle mi gelmiştir?
Aynı argümanlar Rus ve Çin Devrimlerinde de geçerlidir. Eğer devrim gerçekleşmeseydi, Rusya’da sonunda demokrasi mi olurdu yoksa mutlakiyetçi Çarlık ya da yozlaşmış oligarşik otokrasinin devamı mı olurdu? Devrim olmasaydı Çin barışçıl bir şekilde Japon işgalinden, yabancı emperyalist kontrolden ve ‘savaş ağalığından’ çıkıp Çinlileri yoksulluktan kurtaracak kapitalizme dayalı demokratik bir hükümete doğru ilerleyebilir miydi? Yoksa bunu yapmak için kapitalizmi ortadan kaldıran ve ekonomiyi planlayan bir Çin devletine mi ihtiyaç vardı?
TRUMP’ÇILIĞA KARŞI ÇIKIP BUSH’ÇULUĞA SESSİZ KALANLAR
Wolf şimdi Trump’çılık ve popülizmin yükselişinin demokrasiyi tehdit etmesinden endişe duyuyor. Ancak bundan önceki ‘Bush’çuluk’ hakkında söyleyecek hiçbir şeyi yok. Amerikan kapitalizmi Irak ve Afganistan’ı işgal ederken demokrasiye ulaştı mı? Ve 1970’lerde Şili’de demokratik yollarla seçilmiş sosyalist bir hükümet varken, kapitalizm orada demokrasiyi sessizce kabul etti mi yoksa Wolf’un tüm demokratik kriterlerini ortadan kaldıran acımasız bir askeri darbeyi örgütledi ve destekledi mi? Küresel sermaye Güney Afrika’daki apartheid rejimine karşı onlarca yıl süren mücadeleyi destekledi mi; yoksa bunun yerine demokrasi için mücadele eden siyah liderlerin hapse atılmasına ve idam edilmesine göz mü yumdu? Demokratik kapitalizm, Yemen’de korkunç bir savaş yürüten seçilmemiş şeyhlerden oluşan kabus gibi mutlakiyetçi Suudi rejimini kınıyor mu; yoksa bu medya katili rejimi silahla destekliyor mu?
MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
Ancak Wolf’a göre, kapitalizmin ve piyasa ekonomisinin küresel çapta yayılması, demokrasilerin küresel çapta yükselişiyle el ele gitmiştir. Bu noktada Wolf, Marx ve Engels’in 19. yüzyılın ortalarında kapitalizmin başarısını öngördüklerini Komünist Manifesto’dan alıntılıyor. Elbette, Manifesto’nun açıkladığı kapitalist madalyonun diğer yüzünü kasıtlı olarak görmezden geliyordu. Kapitalizm, demokrasinin iyi huylu bir şekilde genişlemesiyle değil, ortak arazilerin yok edilmesi ve çitlerle çevrilerek insanların sermaye için ücretli çalışmaya zorlanmasıyla ve yerli halkların baskı altına alınarak köleliğe ve boyunduruk altına alınmalarıyla önceki üretim biçimlerinden ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Wolf’un pozisyonu ya saflık ya da düpedüz ikiyüzlülüktür. Wolf, liberal demokratik kapitalizmin çelişkilerini görmezden gelmektedir. Bunun yerine, demokrasinin gerçek düşmanının sadece Trumpizm değil, “dünya çapında otokrasinin yükselişi ve hepsinden önemlisi Çin’in despotik kapitalizminin görünürdeki başarısı” olduğunu vurguluyor.
TARİHİN SONU GELMEMİŞ!
Wolf, 1990’larda geleceğin liberal demokratik kapitalizmde olduğuna büyük ölçüde inanıyordu ve Francis Fukuyama’nın Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte bunun “tarihin sonu”, “yani insanlığın ideolojik evriminin son noktası ve Batı liberal demokrasisinin insan yönetiminin nihai biçimi olarak evrenselleşmesi” olduğu yönündeki (meşhur olmayan) ifadesini destekliyordu. Ama şimdi her şey tersine döndü. Neden her şey ters gitti? Mesele ekonomi! Görünüşe göre kapitalist ekonomi o kadar da başarılı değildi: “Ekonomik hayal kırıklığı, yüksek gelirli demokrasilerde sol ve sağ popülizmin yükselişinin başlıca açıklamalarından biri”. Şimdi “yüksek gelirli ülkelerdeki pek çok insan, bu hayal kırıklığı yaratan sonuçlar için son otuz kırk yılın küresel kapitalizmini kınamaktadır. Çünkü bu kapitalizm, refah ve istikrarlı ilerleme sağlamak yerine, artan eşitsizlik, çıkmaz işler ve makroekonomik istikrarsızlık yaratmıştır.”
HAFTAYA: ‘DEMOKRATİK KAPİTALİZM’ NEDEN BAŞARISIZ OLDU?