16 Eylül 2024 Pazartesi
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Denge’ siyasetinin ‘denge’sizliği

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 20 Ocak’ta Genel Başkan Yardımcısı Ethem Sancak’la beraber benim de katıldığım bir basın toplantısında, “denge” siyasetinin Türkiye’ye ağır bedellere yol açabileceğini söyleyerek AK Parti yönetimine kaygılı, ama dostça bir uyarı yaptı. Siyaset, dostça, ama doğru bildiğini sakınmadan yapıldığında yarar sağlıyor. İşte bu yüzden Vatan Partisi’nin çatısı altındayım.

“Denge” arayışı, bir yağmacının, emperyalistin veya emperyalist destekli yağmacının ürküttüğü zayıf bir devletin, kurtuluş refleksi göstermesinden başka bir şey değildir. Emperyalizmden kurtulmak için alternatif bir emperyalist modellemenin arkasına saklanma çabası olarak özetleyebileceğim bu ölümcül refleks, kendi gücüne güvenmemek üzerine kurgulanmış, hastalık derecesinde bir alışkanlıktır. Hâlbuki, yapılması gereken şey, “denge siyaseti aramak” değil, “tehdidi doğru olarak tanımlamak” ve “doğru tanımlanan bu tehditle mücadelede kullanacağın millî gücü dinç tutmak”tır…

Ne yazık ki, Türkiye’nin son 250 yıllık siyasi tarihi, -1919-1938 arası dönem dışında- “denge arayışları” tarihi olarak tanımlanabilir. Atatürk’ün yön verdiği 1919-1938 arası dönemde Türkiye, emperyalistler arası “denge” arayarak zayıf düşmek yerine, “dünyanın dengesini bozan emperyalizm”e gücünü göstererek nefes almıştır. Çarlık Rusyası’nın “denge” oyunlarından zararlı çıktığını anlayan Sovyet Rusya da o dönemde “denge arama” siyasetinden vazgeçerek nefes alabilen diğer bir devlet olmuştur.

DENGE ARARKEN ZAYIF DÜŞEN OSMANLI DEVLETİ (VE TÜRKİYE)

Türkiye’nin son 250 yıllık denge oyunlarına göz atalım… 1700’lerde okyanuslardaki egemenlik savaşlarına girmesini istemediği İsveç’i Baltık Denizi’nde tutmak isteyen İngiltere, “denge” aramak için kapısını çalan Rusya’yı kontrollü olarak denizcileştirdi; yani, “denge”ye gelen Rusya, Baltık’ta İsveç’e karşı savaştırılmaya başlandı. Beklendiği şekilde Baltık’taki İsveç’i -İngiltere yararına- zayıflatan Rusya, 1768’den itibaren Baltık Denizi’nden kalkıp Akdeniz’deki Türk Mavi Vatanı’na saldırınca Osmanlı da Rusya gibi kendisine “denge” aramaya başladı ve aradığı “denge”yi Fransa’da buldu. Dost Fransız “denge”si, 1798’de bir Osmanlı toprağı olan Mısır’ı işgal etti. Osmanlı Devleti, toprağını Fransız işgalinden kurtarmak için İngiliz “denge”sine koştu. 1807’de bu defa İngiltere “denge”si Mısır’ı işgal etmeye kalkınca yine Fransız “denge”si devreye girdi. 1812’den itibaren Osmanlı Devleti, Rus saldırılarını göğüslemek için İngiliz ve Fransız “denge”lerinin ikisinin birden arkasına geçti. Ama bu defa İngiliz ve Fransız “denge”leri, melez rollerde kullandıkları Çarlık Rusyası’nı da aralarına alarak 1827’de Navarin’de Osmanlı Donanması’na saldırıp imha ettiler. Bunun sonucunda da Osmanlı Devleti’ni “denge” arama politikalarına devam etmeye zorlayacak şekilde, Yunanistan adında melez bir devlet kurulmuş oldu. Özetlersek, Batılı emperyalistlerin “denge”si sayesinde kendini Çarlık Rusyası’ndan koruduğunu zanneden Osmanlı Devleti, 1828’den sonra, Çarlık Rusyası’na ilave olarak Batılı emperyalistlerin “denge” oyunları ile her an savaşmak üzere canlı tuttuğu Yunanistan’ı da karşısında bulmuştu. Üstelik bu karambolde, güvenilir Fransız “dengesi”, Cezayir’i de Osmanlı’nın elinden söküp almıştı. 1830’da kıta dışı sorunlara henüz gücü yetmeyen ABD “denge”sine ulaşma çabasından istediği sonucu alamayan Osmanlı Devleti, 1833’te Rus “denge”sine, 1838’de yeniden İngiliz “denge”sine, 1853’ten itibaren yine İngiliz+Fransız “denge”sine sarılmıştı. İngiliz ve Fransız “denge”leri, Baltık ve Karadeniz dışında görmek istemedikleri Rusları, 1856’dan itibaren sınırlandırırken, yani kendi “denge”lerine muhtaç duruma düşürürken, Osmanlı’nın Mısır, Kıbrıs ve Tunus toprakları ile Türk Mavi Vatanı’nın jeopolitik gücünü tümüyle yutmuşlardı. I. Dünya Savaşı’na kadar Batılı emperyalistlerde aranan “denge”, bir süre sonra mutlaka bizzat “denge”sini sunan devletin saldırısı ile sonuçlanmıştı. Zikzaklarla dolu “denge” dizisi, sezon finalinde yani I. Dünya Savaşı’nda, zorlukla bulunabilen “Alman” dengesi ile son bulmuş ve Osmanlı Devleti, trajik bir şekilde yıkılmıştı. Osmanlı’nın emperyalist oyunlara uygun zemin sunan kurumlarını ve alışkanlıklarını güçlü bir devrimle yıkan Atatürk Türkiyesi ise, emperyalistlerle “denge” arayışlarına asla girmemiş, millî güç unsurlarını bütünselleştirerek gerçek düşmanına karşı, yani “emperyalist denge”ye karşı sağlam durmuştur. Atatürk’ten sonraki Türkiye ise, yakından takip ettiğiniz üzere, emperyalist ABD’in güttüğü “NATO” ve “AB” isimli “denge”ler üzerinden kendi millî güç unsurlarını Batı’nın kontrolüne teslim ettiği için kaygan zemin üzerinde düşe kalka idare eden bir devlet konumuna gerilemiştir. İşte Türkiye’nin “denge siyasetleri” tarihinin özeti…

EMPERYALİZMİN DAYATTIĞI ‘DENGE’ SİSTEMİ

Osmanlı’nın, devamında da Türkiye’nin, “denge” oyunları kurgusu üzerinden emperyalist tuzaklara bu kadar kolay ve defalarca düşmesinin nedeni ne olabilir? Cevap çok basit: Tehdit ve düşman doğru belirlenmemiş; tehdidin emperyalizmden geldiğini, gerçek düşmanın emperyalizm olduğunu resmen söyleme cesareti gösterilmemiş ve bu yönde gerçekçi tedbirler alınmamış; neticede, emperyalizmin tetiklediği yağmurdan kaçarken emperyalist “denge” dolusuna yakalanılmış. Anlayacağınız, tehdidi altında olduğunuz düşmanı doğru tanımlamamışsanız gücünüzü boşa harcarsınız, hayatta kalmakta zorlanırsınız ve son anda gösterebildiğiniz reflekslerle de çok büyük bedeller ödersiniz.

Tarihten yeterince fikir aldıktan sonra, günümüzde bizi “denge” oyunlarına zorlayabilecekler arasından Yunanistan’ı hızlıca örnekleyelim. Düşmanınız, denizlerinizi çalmak isteyen Yunanistan mı? Yoksa Türkiye’yi de Yunanistan’ı da “denge” numaralarıyla arkasına almaya teşvik eden Batı emperyalizmi mi? “Denge” arayışıyla Batı’nın arkasına geçip komşusuyla kronikleşmiş bir gerilim yaşayan Türkiye’nin de Yunanistan’ın da denizleri başta olmak üzere, tüm güç unsurları Batı emperyalizmine emanet edilmiştir. Yani, Yunanistan’a kaptırmamak için uğraştığınız Mavi Vatan, o eşsiz jeopolitik güç başta olmak üzere tüm gücünüz, artık emperyalizmin hizmetindedir. “Denge” aramak ve bulabildiğin “denge”ye de rıza göstermek, emperyalizme teslim olmak değil midir? Bence asıl düşman, bana “denge” seçeneği sunan emperyalizmden başkası değildir. Bu yüzden de NATO’dan derhâl çıkmak istiyorum. Asya jeopolitiğinde sahibi olduğum kritik denizler başta olmak üzere, gücümü kudretimi emperyalist “denge”nin hizmetine sunmak, gerçek düşmana teslim olmak anlamına gelir.

Sonuç olarak, “denge” siyaseti, mazluma değil emperyaliste yarar sağlar. Mazlumun, emperyalistlerce pazarlanan “denge”ye (yani, oltaya) gelmeye değil, emperyalist “denge”yi bozmak için diğer mazlumlarla iş birliği ve güç birliği yapmaya gereksinimi vardır. Batı’nın “denge” oyunlarını bozacak potansiyel ise, Asya kıtasında fazlasıyla vardır.