Denktaş’tan bir tarihi belge (TAMAMI)
Rahmetli lideri toprağa vereli kaç gün oldu?
Dün kadar yakın, sızısıyla kim bilir kaç yıl! Çünkü Sevgili Denktaş yaşarken ölüme mahkum edilmiş, kurduğu devletin başından uzaklaştırılmış ama hiçbir an bile ana vatanın dertleriyle ilgilenmeyi bırakmamıştı. Onun en önem verdiği basın özgürlüğüydü. Ana vatanı gözlüyor ve düşüncelerini zaman zaman yaşadığı yavru vatanı KKTC gazetecilerine öğütleriyle, kimi zaman da Talat Paşa Komitesi’nin toplantılarında dile getiriyordu. İşte onun ölümünden az sonra bana ulaşan görüşleri ve yakın tarihe yazılacak girişimleri...
Denktaş’ın basın özgürlüğü
Denktaş KKTC’yi insanların özgürce yaşadığı demokratik bir ülke olarak kurdu. Türkiye’de bu alanda yaşanan sıkıntılardan kaygı duyuyordu. 4 Mayıs 2011’de Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği’nde düzenlenen bir toplantıda Türkiye’deki gazeteci tutuklamalarına değinerek:
“Türkiye’de basın özgürlüğü vardır demek için hakikaten yüzümüzün kızarmaması lazım. Basın özgürlüğü yoktur ve aleyhe olan ne varsa, kim varsa, aşağı yukarı susturulmuştur, susturulmak üzere içeri alınmıştır” demişti.
Denktaş geçmişte tanık olduklarını anıları arasından çekip çıkararak, gençlere de anlatmıştı:
Yıl 1957.
Denktaş, henüz bir Cemaat Başkanı, bir mücahit. Zamanın iktidarının basın üzerindeki baskısını ve ne yaptığını 1957’de Türkiye’de Menderes hükümetinin gazetecileri benzer bir şekilde sürekli hapse attığını hatırlatarak şöyle der:
“O günlerde benim Menderes’le bir irtibatım yok ama dayanamadım kendisine bir mektup yazdım. Dedim ki ‘Efendim bizde, yani İngiliz kolonisinde basın eğer birine hakaret etmişse bu bir sivil davadır, zem ve kadih denilen, şahsiyete girme davasıdır, bu tazminatla hallolunur, kimse hapse atılmaz. İngiltere’de ve dünyanın birçok yerinde böyledir. Gelen diplomatlar çok acı sözler söylüyorlar Türkiyem hakkında, bu bizi üzüyor’ diye boyumdan çok büyük laflar ettim. Menderes tabii cevap vermedi, ne yaptı bilemem ama o acı durumu Türkiye’nin yeniden yaşaması bizi ciddi şekilde üzmektedir. ‘Gazeteci olarak tutuklamadık’ diyorlar, e ne olarak aldınız? Ne zaman belli olacak? O da belli değil. 5 seneye kadar içeride tutulabilirler, neden tutuklandıkları belli olsun, mahkemeye çıkıp çıkmayacakları anlaşılsın diye... Zannedersem bunlar hepimize acı veren şeylerdir ve özellikle böyle bir günde eğer bunları konuşamazsak, o zaman hakikaten hiçbir özgürlük kalmamış demektir.”
Rauf Denktaş o hatalı davranışları anlatırken ben Metin Toker’i anımsadım. Başbakan’a hakaretten mahkum olmuştu. Ben AKİS’te işe başladığım sırada infazı geldi. Bana nasihati şuydu:
“-Sakın şaşırma, korkma. Senin de başına gelebilir.” 1958’de o küçük Gülsün’ü öperek Ulucanlar’daki Ankara Hilton’a taşındı. Milletvekili seçilerek bu işten kurtulabilirdi. Asla kabul etmedi ve başını eğmeden yerini gazeteci arkadaşı Ecevit’e vermelerini söyledi. Ecevit’i o milletvekili yaptırmıştı. 1958’de dediği çıktı. Mahkemeye karşı yaptığım savunmada “mütecasir” - yani cüretkar ifadeler- kullandığımdan söz ederek 23. yaşımda beni bir ay hapse mahkum ettiler. Birlikte geçirdiğimiz o bir yılı unutmam olası değil. Sırayla çıktık; Toker 18 ay tamamlamıştı ben yakayı bir ayla kurtarmıştım. Mücadeleyi hiç bırakmamıştık. 1960’ın 28 Nisanı’nda Tahkikat Komisyonu beni gene Ankara Hilton’a göndermişti kim bilir ne kadar sürecekti? Ancak 27 Mayıs 1960 olmasaydı ne olurdu bilemem. Denktaş, Kıbrıs Türk basınının da bugünkünden daha özgür çalışmasını diledi ve ekledi:
“Ama zem ve kadih meselesine dikkat edin. Yani yalan, yanlış, atalım çamuru da izi kalsın diye yazı yazmayınız, halkın rahat etmesi için doğruyu yazınız, doğrular yazıldığında daha da güzel netice alırsınız” diyordu.
İşte size tarihi anımsatan bir belge.
İşte size vatanını seven gerçek bir devlet adamının özgür basın görüşü.