Derbi, basketbol yerine rezillik
Müthiş bir spor haftası geçirdik. Türkiye açısından tırmanan başarılar insanımızın ruhunu okşadı. Fenerbahçe ile Galatasaray’ın oynadığı ve sarı kırmızılıların şampiyonluğu ile sonuçlanan bayanlar basketbol finali spordaki ömür boyu gördüğümüz bir rüyanın gerçek olmasıydı. Düşünebiliyor musunuz, iki Türk takımı Avrupa Şampiyonluğu için karşı karşıya ve kupa mutlaka Türkiye’ye gelecek. Fenerbahçe’nin masa tenisindeki finali, daha öncesinde Fenerbahçe voleybol takımlarının şampiyonluğu, Beşiktaş ve Galatasaray’ın yine basketboldaki zaferleri, diğerleri ve yolun belli bir yerine dek yürünen başarılar.
Şimdi de bizi hafta sonundaki Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi bekliyor. Belki Fenerbahçe’nin şampiyonluğu garanti gibi. Ama sonuç Galatasaray’ı da ilgilendiriyor. Zira ikinci olan direkt şampiyonlar ligine gidecek. Ama biz tüm bunlar yerine neyi ön plana çıkarıyoruz. Vicdan ile cüzdan arasında değil, şerefsizlikle para arasında kalanlar yüz yılı deviren çınarlarımız olan büyüklerimizin şike yapacağını, söylerken utanmıyorlar. Hapşu deseniz sizi mahkemelerde sürüm sürüm süründüren paralel yapı durumu gülerek seyrediyor. İnsanlarılıs kendilerini buna göre “dizayn” ediyor.
Son durum biliyorsunuz, bir kısım “azgın azınlık” ile Aziz Yıldırım arasındaki küfürleşme. Bakın asla Galatasaray taraftarı demedim, çünkü Fenerbahçe Başkanı da öyle demiyor. Keşke sayın Aziz Yıldırım haklı bile olsa kendini tutsaydı. Paralel yapının yöntemi ile yapılan kışkırtmalara kapılmasaydı. Hemen belirteyim, onun değil, hiç kimseninin küfürünü hoş karşılamam. Ama burası Türkiye, önce ana avrat düm düz git. O sana edince kendine arka bulmak için “Galatasaray taraftarına etti” de, yemezler. Onlar ne Galatasaraylı, ne Fenerbahçeli, ne Beşiktaşlı ve de diğerlerindendir. Onlar bu güzide camialarımıza yapışmış hastalıklı “ azgın azınlıktır.” Onlara şirin görünmek için arka çıkanlar da gerçek spor taraftarları tarafından lanetleniyorlar iyi bilsinler.
HAK EDEN ŞAİR EŞREF
Son yıllarda giderek artan ve günümüzde doruğa tırmanan durumlar epeyce canımı sıkıyor.Bu konuda eleştirilerimi dile getiriyorum. Ama Şair Eşref’in bir dörtlüğüne rastlayınca anladım ki, bu hastalık çok eski. Şiirin tarihi 1907, yani Fenerbahçe’nin kurulduğu yıl. Ama siz aşağıdaki benzetmeleri alın, hakeden devlet, kulüp, gazete, televizyon, spor sayfaları, spor programları yöneticilerine uygulayın, bakın nasıl da örtüşüyor.
Kişi, kamil oldu mu üstad derecesinde,
Ona madde üstünde bir değer vereceksin...
Baktın ki; hali, tavrı değişti meslise gelişte,
Çüüşş... deyip sırtına bir semer vereceksin!..
SALİH VE FUTBOL ANLAYIŞI
Fenerbahçe Salih Uçan’ı nereye koyacağını bilemiyor. Daha doğrusu Türk futbolu bilemiyor. Nedeni basit, çoğu teknik adamlar, sahadaki futbolcuyu alıp kendinden başka bir şey yapmaya çalışıyor. Sonra da eski yetenekleri bile körelmeye başlayınca “tembel, koşmuyor” falan deyip hatayı yok ettikleri yeteneğin sırtına yükleyip işin içinden sıyrılıyorlar. Buna tipik örnek Antalyaspor karşısında seyrettiğim Salih’tir. Maçın başından itibaren yaptığı hareketlerle tribünleri ayağa kaldırdı. Kendisi olan şeyleri yaptığında top ayağına ne de çok yakışıyor, ben de onu seyretmeye doyamıyorum. Şimdi işin öteki perdesine geliyorum. Neden daha fazla dakika alamadığını, ben dahil eleştirmenler sorgulayınca, “çalışmıyor, güçsüz” laflarıyla savunma yapıyorlar. Geçeceksiniz, Salih ve diğerlerinin bir futbol yapısı var. Kendi yaptıkları, yapamadıklarına göre “ çok fazla.” Ve eğer siz iyi bir teknik adamsanız ondakileri alır, takımınıza monte eder, böylece yararlı taraflarını öne çıkarırsınız. İşte Arda Turan örneği. Kuvveti en iyi yükleyen takım olan Galatasaray’daki bitik durumuna bakın, Atletico Madrid’teki güçlü yere basışına. Verin onlara Salih’i, 6 ay sonra ne olacağını hep birlikte görürüz. Yani hata olmayanda değil, onu yapamayanda.
O da kendisi için söylenenleri biliyor, olmayan şeyleri yapmaya çalıştı. Yani rakibi kovalarken sert oynamaya, daha fazla savunmaya falan. Ne oldu, daha 10. dakikada sarı kartı gördü. Durmadı, devam etti, az daha iki sarı karttan oyun dışı kalacaktı. Dahası ne oldu, zaman zaman attığı ters çalımlar ve paslarla en az 3 rakibini saf dışı bırakırken, diğer işleri daha fazla yapayım diye bunlardan da oldu. Salih, genç kardeş, belki şu anda herkese yazdıklarım yanlış gelecek. Ama kendi futbolunda ısrar et. Bunu yaparken saygısız ol demek istemiyorum. Diğer şeyler zamanla gelecek. Aksi takdirde bizim seni beğendiğimiz Salih, yani kendin olmazsın, o zaman da... Neyse gerisini boş ver. Sadece gençliğinde futbol ve spor yazarlığı sırasında başından buna benzer şeyler geçmiş bir ağabeyin aktardığı deneyimleri olarak kabul et.