Dergi ve gazete arşivciliği
Her hangi bir dalda ve de özellikle de kültür -sanat alanında bilgi ve belge arşivciliği konusunda ne durumda olduğumuzu sanrım söylemeye gerek yok. Bu olumsuzluk bu alandaki yetersiz bilgi ve belge yoksunluğundan daha çok, bu yoksunluğu giderecek kalıcı kurumların olmamasından, olma iddiasını taşıyanların ise yetersiz, ya da kısa ömürlü olmalarından kaynaklanıyor. Buna bir de, bu tür kurumlara ne kadar gereksinim duyulduğuna da ekleyebiliriz.
Örneğin ülkemizde, süreli yayınlar ya da gündelik basına ilişkin uluslararası düzeye sahip bir arşivimiz ne yazık ki yok... Olanların bir çoğu da; bölük-pörçük, eksik, ya da sunuş ve de kullanış olarak günümüz tekniğine pek uyumlu değil. Bu açığı kapatan bir Hakkı Tarık Us Kütüphanesi vardı ki, şimdi yerinde yeller esiyor. Arşiv konusunda bir çok basın kuruluşumuz-gazetelerimiz de pek masum değil. Çoğu, bırakın bir başka yayınları, kendi yayınlarının bile tam koleksiyonu sahip değil. (Yıllar önce Yeni İstanbul Gazetesinin bugün yerinde olmayan Şişhane’deki eski ama devasa olan çok katlı binasında çalışırken devamlı kapalı tutulan üst katlarından birine bir rastlantı sonucu girmiştik. Gördüklerimin yanında Arkeoloji Müzesinin kitaplığı bile çok ama çok küçük kalırdı. Ne mi oldu? Patron-adını vermeyeyim- atın bu pisliği dedi… Atıldı…)
Gazete ya da süreli yayın arşivine sahip oldukların iddia eden kurumların durumu ise, bir başka sorun. Çeşitli yollardan, farklı zaman dilimlerinde elde ettikleri bu arşivi, ne yazık ki yıllar yılı bağışlandığı kadarıyla saklamışlar, satın alma ya da bağış yoluyla onları zenginleştirme yoluna gitmeyerek, verilenle ya da bağışlananla yetinmek zorunda kalmışlardır. Örneğin en büyük üniversitelerimizin birinde yer alan gazete arşivi, 1929 ila 1940 –hadi bilemediniz 1950- kapsıyor. Yani, son tarihten sonra bu arşiv ya da koleksiyona tek bir yaprak dahi eklenmemiş, Yalnızca zamanında verilen ya da satın alınanla yetinilmiş.
Kimi büyük kütüphanelerimizdeki gazete arşivleri ise kelimenin tam anlamıyla felaket…Adı büyük olup da arşivini dijital yapmayan-ya da maddi olanaksızlar nedeniyle yapamayan- bir çok kütüphaneye sahibiz. Üstelik bu türdeki gazete arşivleri nitelikten yoksun olduğu kadar oldukça da niteliksiz bir konumda. Jiletle kesilmiş, eksiltilmiş sayfalar, elinizde dağılan ciltler, üzerleri çizilmiş, karalanmış sütunlar vs…
Süreli yayınların durumu ise bir başka sorun, bir başka alem… Herhangi bir süreli yayını tam takım halinde bulup incelemeniz birkaç kütüphanenin dışında mümkün değil. Kimi zaman üzerinde araştırma yaptığınız, çok değil bir çeyrek asır geriye gidip de aradığınız bir yayını tek bir kütüphanede bulmanız şansların en büyüğü. Kimi zaman aynı derginin tüm sayılarına erişebilmek için birkaç kütüphane gezilmesi gerekiyor. Çünkü, yalnızca süreli yayınları toplayan bir arşivimiz, bir kütüphanemiz, hatta kütüphanelerin içinde bir bölümümüz bile yok. Bir Milli Kütüphane var, onun da eksiksiz olduğunu söylemek zor.. Çünkü süreli yayın arşive, durağan değil, sürekliliği olan, devam ettirilen, bir yandan eksik olanların tamamlandığı, öbür yandan da yenilerin takip edilerek arşivlere dahil edildiği özelliklere sahiptir. (Örneğin; Bir çalışmada; bir derginin tüm sayılarına ulaşabilmeniz için dört kütüphane ile iki de özel koleksiyonun adı veriliyor.)
Süreli yayınlar ya da gazete arşivciliğinin ne denli önemli olduğunun altını çizecek değilim. Bizim kuşak bunun önemini çok iyi bilir. Ve bu saydıklarımın büyük bir çoğunluğunun da-hele hele gazeteci, yazar çizer ise- ciddi sayılabilecek kupür arşivi vardır. Atmazlar… Saklarlar… Hala da kullanırlar ve kullanmaktan da büyük keyif alırlar… İnanamayacaksınız ama çoğu zaman bilgisayarın ıskaladıkların bu kupür dosyalarının içinde bularak teknolojiye meydan bile okurlar... Örneğin Taha Toros’un, - şimdilerde kapanan değil, kapatılan bir üniversiteye- bağışladığı ve şimdilerde ne akıbetinin re olacağı bilinmeyen o güzelim kupür arşivi… Sanırım bu türün son örneği… Bu arşivin ne olduğu kadar, nasıl oluşturulduğu bile bir ders konusu… Örnek olsun diye saklanmasında büyük yararlar var. Madem oluşturamıyoruz, hiç olmazsa olanı koruyalım. Ne yazık ki o da olmuyor…
Sanırım çok değil, kısa bir süre sonra ne gazetelere, ne de süreli yayınlara gereksinim duyulacak… Kupür arşivi mi? O da nesi denilecek…
İşte bu yüzdendir, geleceğini pek parlak görmediğimiz bu durum üzerine yazmamız…
Kısacası ne sahip çıkıp yaşatıyoruz, ne de koruyup saklayabiliyoruz….