Devletçilik ve milletleşme
Tek tiplilik, emperyalist sisteme özgüdür. Gelişen Dünya’ya çeşitlilik egemendir. Bu durum, değişik ülkelerin milletleşme sürecinin farklı aşamalarında bulunmalarından kaynaklanmaktadır. Tarihsel ve kültürel farklılıklar, hem milletleşmenin dayanaklarını, hem de toplumsal kırılganlıkları çeşitlendirmektedir. Her ülkenin kendine özgü bir yol izlemesi, bu nedenle gereklidir. Aynı olan, her ülkenin kendi yolunda ilerlemek için “milli devlet”e duyduğu ihtiyaçtır. Çağımızda milletin ekonomik temelini oluşturan bir milli pazarın inşası, ancak “devletçilik”le mümkündür. Süreci piyasaların kendiliğindenliğe terk etmek, ülkeyi emperyalizme bağımlılığa sürükler.
ÜRETİM DEVRİMİ ‘TEKNİK BİR SORUN’ DEĞİLDİR
Milli ekonominin inşasında, hedeflerin ve ana doğrultunun belirlenmesi, ilk adımdır. İnşa süreci, uygun iktisadi ve toplumsal araçların da tasarımlanmasını gerektirir. Çünkü üretim ekonomisinin inşası, “teknik bir sorun”dan ibaret değildir. Her aşamada sürecin güvenliğini sağlayacak toplumsal güç, milletin birliğidir. Özellikle ülkemizin içinden geçmekte olduğu ekonomik bunalım koşullarında izlenecek siyasetlerin ve alınacak önlemlerin belirlenmesinde üreticileri bir araya getiren düzlemler yaratmak ve bu oluşumları söz sahibi kılmak, yaşamsal bir önem taşımaktadır. Bu süreçlerin saydam ve adil bir biçimde düzenlenmesi, sonuç almak için vazgeçilmez olan “karşılıklı güven” oluşumuna da katkıda bulunacaktır. Vatan Partisi’nin düzenlemeyi sürdürdüğü Üretim Devrimi Kurultayları, bu amaca yöneliktir.
MİLLİ HÜKÜMET’İN İŞLEV VE ÖNEMİ
Milli devletin uygun siyaset ve araçlarla müdahil olmadığı bir ortamda, milleti oluşturan değişik sınıf ve kesimler arasındaki çelişmelerin uzlaşmaz bir nitelik kazanma tehlikesi büyür. Devlet, bu işlevini gerçekten milletin örgütlenmiş haline dönüştürüldüğü ölçüde gerektiği gibi yerine getirebilir. Bu amaca ulaşmak, ancak milletin ağırlık merkezini oluşturan emekçi sınıfların siyasal iktidarın da merkezinde temsil edildiği bir “Milli Hükümet”le mümkün hale gelir. Milli ekonominin inşasında, atılacak her adımın doğuracağı etki-tepki zincirini de dikkate alan bütüncül ve uzak görüşlü bir bakış açısı belirleyici bir öneme sahiptir. Böyle bir yaklaşım, karma ekonomide devletin rolünü doğrudan kamu üretiminin çok daha ötesine taşır. Salt kâr amacıyla üretim yapan özel sektörün de toplumsal refaha daha büyük katkı yapar hale gelmesini sağlayacak iktisadi düzenleme ve yönlendirmelerin önünü açar.
KENDİLİĞİNDENLİK VE TASARIM
İnsan bedeninin işleyişinde, kimi işlevlerin otomatiğe bağlanmış olarak görülmesi, insanın bilinçli edimlerine konu olan alanı genişletir.
Eğer kalbimiz “kendiliğinden” atmasaydı, hayatta kalmak için “kan pompası”nı çalıştırmaktan başka bir iş yapamazdık. Hele bir de pompaya “nefesi körüklemek” eklenseydi, herhalde telefat büyük olurdu. Ekonominin işleyişinde de, neyin otomatiğe bağlanıp, neyin bilinçli bir tasarımın konusu yapılması gerektiğini doğru biçimde ayırdetmek, büyük önem taşır. Piyasalar kendiliğindenliği; devletin üretici, planlayıcı, yönlendirici ve düzenleyici işlevleri de, tasarımlanmış ekonomik edimleri temsil eder.
HAYATI TEOREME UYDURMAK
Her şeyi piyasaların kendiliğinden işleyişine bırakan neoklasik iktisadın temel dayanağı, “piyasa dengesinin verimliliği” teoremidir. Bu teoremin daha teknik nitelikte olanların yanı sıra üç önemli varsayımı vardır: Piyasaların ölçeğinin büyük olması (küresel pazar), kamu mallarının bulunmaması (özelleştirme) ve bütün iktisadi aktörlerin yalnızca kendi çıkarlarına bakıp başkalarının başına ne geldiğiyle hiç ilgilenmemesi (homo economicus). Bu teorem hayata uymamaktadır. O zaman geri kalan seçenek, “hayatı teoreme uydurma”ya çalışmaktır. Yakın geçmişteki “küreselleşme taarruzu”, hayatı teoreme uydurma girişiminden başka bir şey değildir. Son otuz yılın olguları, bu girişimin başarısızlığının tanığıdır.
Milli birliğin en önemli bileşeni, toplumsal dayanışmadır. Kurban Bayramı’nın toplumsal özü de, dayanışmanın güçlendirilmesidir. En içten dayanışma duygularımla Kurban Bayramınızı kutlarım.