Devrim değil, karşı devrim
Kulüpler Birliği Vakfı, kurmaya hazırlandığı Süper Lig AŞ. projesini dün büyük bir tantana ile açıkladı. Televizyon kameralarının karşısına geçen yetkililer, futbolun yayın hakları ve sponsorluk gelirleri dahil olmak üzere tüm gelir kaynaklarının Kulüpler Birliği’ne devredilmesi konusunu açıkladılar. Yani bir anlamda Türkiye Futbol Federasyonu’nu taca atarak, yetkilerinin kendilerine devredilmesi isteğindeler. Ama sorumlulukları konusunda bir açıklama olmadı.
Ben taslağı inceleyemedim, çünkü böyle projeler bizim gibi ‘ötekiler’ den köşe bucak kaçırılıyor. Her şey olup bittikten sonra duyuyoruz, medyadan okuyoruz. Bu da öyle oldu. Ne hazırlıktan haberim var, ne taslaktan. Sadece bir panel dolayısıyla birlikte olduğum Göksel Gümüşdağ, böyle bir hazırlık içinde olduklarını söylemişti. Ancak yazılanları, söylenenleri dikkatle okudum. Kimlerin bu projeye destek verdiğine, hangi yorumcuların neler yazıp söylediklerine baktığımda şunu anladım. Bu proje bir devrim değil, karşı devrimdir.
Büyük bir gümbürtüyle ortaya konduğuna göre yukarlardan bir yerlerden dikte ettirilmeye çalışıldığı da ortada. Beyefendiler, adama sormazlar mı, Türk futbolunu mu istiyorsunuz, parayı mı diye. Kulüplerinizi nasıl yönettiğiniz ortada. Hepiniz borç batağındasınız. Bir stadınızın zeminini bile düzgün çim olarak tutamıyorsunuz. Passolig’in hali ortada, statlar hala boş. Önce kendinize çekidüzen verin de sonra Türk futbolunu yönetmeye talip olun. Pişkinliğin de bu kadarı olur. Sizi yazıları ve sözleriyle yönlendiren şakşakçılar yüzünden başınızın dertten kurtulmadığını hala anlamadınız mı?
ÇAKIR DA MI MÜRİT OLDU?
Geçen hafta Aksaray’ın Cinci Hoca’sını yazarken işin bu kadar çabuk tutacağını ve parlayacağını hiç tahmin etmemiştim. Ama gelen mail’lerden anlamam gerekirdi. Baksanıza herkes “ilmi” bir şekilde Fenerbahçe’nin kendi sahasında Galatasaray karşısındaki 16 yıllık yenilmezliğini cinlere, perilere, şeyhlere bağlıyor. Sarı lacivertlilerin ezici üstünlüğünden, Cüneyt Çakır’ın vermediği ve verdiği kararlar ile sarı kırmızılıların beşlik olmaktan kurtulduğundan bahseden pek yok.
Elbette ki, lider Galatasaray iyi takım ve iyi futbolculara sahip. Elbette ki, onlar da iki, üç pozisyon buldular. Futbol bu, belki birini atsalar maçı alıp götürebilirlerdi. Ben burada eski hakem hocalarımızın bazılarının verilmeyen kırmızı kartı onaylamalarına takıldım. Aksaray’daki Cinci Hoca esprisini Cüneyt Çakır ile o nedenle örtüştürdüm. Aslında kendisi ile gurur duyduğumuz Çakır, ne yazık ki, belki de hayatının en hatalı maçını yönetti.
Şimdi, Telles ve Olcan’ın Gökhan Gönül ile Diego’ya arkadan balta gibi tabanla gelmelerini bıraktım. Hakan Balta’nın daha ilk çeyrekte Emenike’ye attığı son adam tekmesinin şiddetinden kendini sakatlayarak oyundan çıkmak zorunda kaldığını da geçtim. Hatta Olcan’ın Gökhan Gönül’e açık bir şekilde bindirerek penaltılık pozisyona devam denilmesine de bir şey demeyeceğim. Gelelim, Olcan’ın Emenike’yi yaka paça indirmesine. Pozisyonu beyninize yerleştirin, anlatacağım şey ile örtüştürün.
Efendim, Emenike topa hakim olamamış, nasıl olsun, alttan çelme, üstten yaka paça al aşağı. Şimdi, anlatıyorum, bizim zamanımızda öyleydi, bugün de böyle, değişen bir şey yok. Deyin ki top oraya gelmemiş, hatta Galatasaray rakip kalede korner kullanıyor. Emenike ise Muslera’nın ceza alanı içine doğru hareketleniyor. Muslera ona bir yumruk atar, ya da yaka paça indirirse ne olur dersiniz? Penaltı ve kırmızı kart. Şimdi soruyorum, burada top var mı, ya da kontrol edilmesi diye bir şey. Hadi bakalım buna da bir kulp bulun.
FAİR PLAY YILDIRIM VE YARSUVAT’A
Derbi için teknik görüşlerimi diğer yazıda okuyacaksınız. Ben maç öncesi ve maç sonrası davranışlarıyla bu derbinin şimdiye dek yaşanan en “gerilimsiz” Fenerbahçe - Galatasaray çekişmesi yaşanmasını sağlayan Aziz Yıldırım ve Duygun Yarsuvat’a fair play ödülü verilmesini öneriyorum. Dünya Kadınlar Günü öncesi oynanan Fenerbahçe- Galatasaray Kadınlar basketbol müsabakasında Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe taraftarının küfürlerine karşı çıkması ilk kıvılcımı çaktı.
Sonra olgun, sempatik ve barışçı tavrıyla Galatasaray Başkanı Duygun Yarsuvat devreye girdi. Tribünlere de geldi, maçı seyretti, ayrıca şirin bir şekilde gelenek bozulmadı esprisini bile yaptı. Ama biliyorsunuz böyle şeyler bizdeki azgın azınlıklar tarafından pek istenmez ve sevilmez. Fenerbahçe açısından 3 Temmuz süreci hala devam ettirildiği için Aziz Yıldırım’ın “tü kaka” olmasına alıştık. Ama Sayın Yarsuvat’a bazı eski başkanlar tarafından bile gösterilen tepkiyi anlamak mümkün değil. Ne diyelim, sonra da ağzı olan yalandan dostluk, barış diye konuşuyor.
BENCE “PAPAZ BÜYÜSÜ”
Efendim, Burak’ın aşırtması kaleye giderken periler topu alıp direğin üzerinden aşırtmışlar. Volkan’a da “kedi yutma” büyüsü yapılmış. Yoksa Galatasaray, Fenerbahçe’yi 16 yılda yenebilirmiş. Yetmedi bir de Şeyh Efendi’nin yıkılan eski evi yerinde dolaşan ruhu olaya eklenmez mi? Zaten sarı lacivertlilerin eski futbolcusu imiş, kayıtlarda pek göremedim, bilmiyorum. Ama Şeyh Efendi herhalde iyi bir savunmacı idi...
Hepiniz yanılıyorsunuz. Ben ne olduğunu iyi biliyorum. Ömrüm Adalar, Moda, Kadıköy civarlarında geçti. İleri yaşlara dek yaz kış Kınalıada’da yaşadım, hala da yazları evimize gider, kışın 4-5 ay Acıbadem’deki evimize geliriz. Diyeceğim, Rum, Ermeni, Süryani arkadaşlarımla birlikteyim. Onların adetlerini de bilirim, yaşayış tarzlarını da. Hatta onların bilmediği ‘Papaz büyüsünü’ de bilirim. Zira söylediğimde şaşırıyorlar da.
Neyse, gelelim sadede cinleri, perileri, şeyhleri bırakalım. Fenerbahçe Stadı’nın yeri şaraplık üzümlerin yetiştirildiği ‘Papazın bağı’ değil miydi? Yaa, o yüzden üstüne basan yabancı iflah olmaz. Papaz Büyüsü’nün nasıl yapıldığını da çok eskiden öğrendim. Gençliğimde güzel ve meraklı kızlara ne güzel anlatırdım. Aaah, ah, nerede o günler. Burada anlatırsam kırmızı noktalık olurum. Ulan ne diyosunuz siz be, ne cini, perisi, şeyhi. Sizin yüzünüzden kafamda huni ile dolaşmaya başladım. Hişşt, hanım, kızı al, ben normale dönene kadar birkaç gün anana git de korkmasın yavrum.