Devrim Zelyut yazdı: Bu notu Abdülhamit düşürdü
Yaşamda birçok konuda ihtilafların olması doğaldır. Gerçekçi düşünen insanların yapması gereken ise, bu ihtilaf konularını ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Eğer bu mümkün olmuyor, ortak bir noktaya gelinemiyorsa bile, karşı tarafı kışkırtmadan size vermesini beklediğiniz zararı en aza indirmeye çalışırsınız. Bu kural, şirket yönetirken de, ülke yönetirken de aynıdır.
Dün Bloomberg TV’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın derecelendirme kuruluşlarına yönelik açıklamalarını gördüğüm an eyvah dedim. Çünkü üslup ortak bir noktayı aramaktan ziyade karşı tarafı suçlayıcı bir içerik taşıyordu. Kredi derecelendime kurumu Moody’s’in Türkiye’yi ‘yatırım yapılabilir ülke olmaktan çıkarması’ konusunda masum olduğunu söylemiyorum, ama onun verdiği bu haksız kararda elini kuvvetlendirmek doğru mu oldu?
“Yok efendim kredi derecelendirme kurumları zaten bize düşmandı, ne yapsak siyaseten notumuz inecekti.” Bu fikre katılmıyorum. Neden mi?
1-Bunlar kararlarında katı ise, Mehmet Şimşek’in ve tüm iş dünyasının Türkiye’ye olan bu algıyı değiştirmek için yaptıkları, baştan beri boşuna mıydı? Elbette ki hayır. Bütün yapılanlar aslında olumlu sonuçlar vermeye de başlamıştı. Moody’s’den yapılan son açıklamalar sert değildi.
2-Türk makro ekonomik verilerini daha önce notu indirilmiş Brezilya ve Rusya ile karşılaştırdığımızda, ülkemizin rakamlarında not indirmeyi gerektirecek bir durum yoktu. Ancak bu noktada yabancılar darbeden sonra şunu söyledi: “Evet rakamlar iyi, ama zamanla toplum kutuplaşacak”
Bu nedenle Yenikapı ruhu geliştirildi. Uzlaşma birlik görüntüsü verildi ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Topçu Kışlası projesini ve Meclis başkanı İsmail Kahraman’ın Abdülhamid çıkışlarını dış unsurlar çok yakından takip etti. Bu ülkenin önemli bir çoğunluğu olan Kemalist-Ulusalcı kesimin, bu çıkışlar ile sinir uçlarının uyarılmasını yabancılar görmedi mi sanıyorsunuz?
Üstüne üstlük siz ekonominizi küreselleşme adı altında Amerikan merkezli büyük sermayeye (Emperyalizme) teslim etmiş iken ve yine üretim yerine tüketimi artıracak, ithalata dayalı bir modeli, ekonomik kurtuluş reçetesi gibi on dört yıldır uygularken… Böylece Türk ekonomisini dış şoklara tamamen açmış iken, karşı tarafa iç politika yönlendirmesi amaçlı restler çekemezsiniz.
BUNDAN SONRA NE OLUR?
Kısa vadede Borsa İstanbul’da hisse senedi portföyü ve Türk tahvili olan yabancı yatırımcılar satış yaparak, ellerindeki Türk Lirasını dolara çevirip ülkeden çıkacaktır. Bu döviz fiyatının yükselmesi anlamına gelir.
Notun inmesi demek Türkiye’nin riskli olması anlamına geleceği için artık dışarıdan yapılacak borçlanma daha yüksek bir faizle olacaktır. Bu durum iç piyasadaki kredi yapısına da yüksek faiz olarak yansıyacaktır.
Uzun vadede ise zaten yavaşlamış olan yabancı yatırımların Türkiye’ye girişi daha da yavaşlayacak, yatırımlardaki düşüş işsizliği artıracaktır.
Eskisi gibi rahat borçlanma imkanı olmayacağı için bütçe dengesi de bozulacak, bu bozulmanın denkleştirilmesi için toplum zam fırtınası ile karşı karşıya gelecektir.
Bu notu Moody’s değil AKP’nin Abdülhamitçi toplum sevdası düşürmüştür, bu sevda sofralarımızdaki lokmalarımızdan birisini alıp götürecektir.