Devrim’in ilk ve son yolculuğu
16 Haziran 1961 tarihinde Ulaştırma Bakanlığı’na çağrılan 23 mühendise Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in özel emri iletilir. Cumhurbaşkanı, 29 Ekim’e kadar tamamen özgün bir otomobil modelinin geliştirilmesini istemektedir. Mühendisler, 19 hafta gibi kısacık bir sürede Eskişehir Demiryolu Fabrikası’nda ilk yerli otomobil Devrim’in prototiplerini üretirler. Bu denli kısa bir sürede başarılan bu iş, mühendislik tarihinde eşine az rastlanır bir başarıdır.
BENZİN BİTİNCE NE OLDU?
28 Ekim gecesi iki Devrim otomobili, Ankara’daki 29 Ekim törenlerine gitmek üzere Karakurt lokomotifinin çektiği katara bindirilir. İkinci otomobilin boyası yetişmediği için kaporta yolda boyanacaktır. Lokomotiften sıçrayabilecek bir kıvılcım yangın çıkarmasın diye otomobilin deposu boşaltılır. Yakıt ikmali ertesi gün Sıhhiye’deki benzin istasyonundan yapılacaktır. Otomobiller Ankara’ya vardıktan sonra kalabalık bir eskort grubu ile beraber tören alanına doğru yola koyulurlar. Eskortlar yakıtla ilgili durumu bilmediklerinden benzin istasyonunda durulmaz. Bunun üzerine o ünlü öykü ortaya çıkar: Cemal Gürsel’in bindiği otomobil yakıtı olmadığı için bir süre sonra durur. Buna çok sinirlenen paşa, “Garp kafasıyla otomobil yapıyoruz, şark kafasıyla içine benzin koymayı unutuyoruz” der.
İşin, İsmet Paşa’nın damadı gazeteci Metin Toker tarafından aktarılan öykü kısmı budur evet, ancak gerçekler pek de öyle değildir. Doğrudur, Paşa otomobili kullanan mühendis Rifat Serdaroğlu’na bu lafı etmiştir, ama hiç de sinirle ya da kızgınlıkla değil, daha çok nükteli bir eleştiri olarak. Nitekim, hiçbir pürüz çıkarmadan otomobilden inip diğer Devrim’e binmiş, Anıtkabir’e kadar bu araçla gitmiş ve Devrim’ler hipodromdaki törenlere katılmıştır. Paşa, konuşmasında Devrim’i övmüş, “bundan sonraki iş seri imalata geçmek” demiştir.
ULUS GAZETESİ’NİN TAVRI
Ertesi gün basındaki hava tersine dönmüş, daha önce “bu iş olmaz” diyen gazeteler, 29 Ekim’de Devrim’i karşılarında görünce olumlu bir dille seri imalatın detaylarından söz etmeye başlamıştır. Ancak bir gazete hariç: Ulus gazetesi, diğer gazetelerin aksine, bir “fiyaskoyu” duyurmaktadır. Kısa süre içinde Ulus’un kötümser çizgisi yeniden tüm basına hakim olur. Büyük gazetelerden mizah dergilerine kadar uzanan yeni bir karalama kampanyası başlar. Gazeteciler, bakanları gördükleri her yerde “Devrim’e bu kadar para harcanması israf değil mi” diyerek sıkıştırırlar.
Ulus’un Devrim’e yönelik karşı-propagandanın merkezi haline gelmesi önemlidir. CHP’nin yayın organı olarak bilinen gazete, DP iktidarı döneminde büyük sıkıntılar çekmişti. 27 Mayıs ile beraber eski güzel günlerine dönen Ulus, Milli Birlik Komitesi’nin neredeyse tüm kararlarını desteklerken Devrim konusunda tamamen ters bir tutum takındı. Bunun sebeplerine dair elimizde kesin bilgiler bulunmuyor.
BİLDİĞİMİZ ŞEYLER İSE ŞUNLAR:
-1959 yılında kurulmuş olan Otosan, 1960’tan itibaren Ford Consul araçların montajına başlamıştı.
-İlk yerli otomobil Anadol 1966’da üretildi.
-1968’de TOFAŞ, 1969’da Oyak - Renault kuruldu.
-Otosan, Tofaş ve Oyak Renault, 1972-84 arasında (520 bini yabancı lisanslı) tam 608 bin otomobil sattı.
-Devrim’e harcanan 900 bin TL “israf” olarak nitelenirken, aynı yıl bütçeden “at neslinin ıslahı için” 25 milyon TL ayrılmasına kimsenin sesi çıkmamıştı! (1965 yılında TSK’da süvari sınıfı lağvedildi.)
Bu parçaları dilediğiniz gibi birleştirip yorumlayabilirsiniz. Ancak en önce adı geçen montaj hatlarının yatırımcılarına bir göz atmanızı öneririm.
İlginç bir anekdot ile bağlayalım: 1961’de Devrim için harcanan paraya “son kuruşuna kadar israftır” diyen Falih Rıfkı Atay, 1966’da Anadol fabrikasını ziyarete gidiyor, fabrikada yapılanları görünce gözyaşlarını tutamıyor ve genel müdür Ahmet Binbir’e şöyle diyor: “Kuvayı Milliyeyi oluştururken Gazi’nin elinde sizin kadar eleman olsaydı, bugün Türkiye’nin durumu çok değişik olurdu.” Trajik mi komik mi olduğuna siz karar verin...