22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

DEVRİMİN MAYASI ŞİİR: Yapma iradesinin kaynağındaki güç!

Hüseyin Haydar

Hüseyin Haydar

Gazete Yazarı

A+ A-

DEVRİMİN MAYASI ŞİİR: Yapma iradesinin kaynağındaki güç! - Resim : 1

Devrim ile şiir

Ekin ile yağmur gibidir.

Devrimin hasadı

Şiirle bereketlenir.

 > İnsanlığın modern dönemde yetkinleşme, özgürleşme çabasının en önemli atılımlarından biri, 1917’de gerçekleşen, Rusların büyük Ekim devrimidir. Bu toplumsal sıçramanın yasaları, kaynağını insan erdemlerinde bulur ve o erdemleri pekiştirir. Bu yönüyle insanlığa büyük katkı yapmış ve öncü devrim olarak yolu açmıştır. Toplumsal tarihte ömrünü tamamlamış feodal imparatorlukların yıkılıp yerine milli devletlerin kuruluşu, daha özgür insanı yarattı. Bu yeni insan cesur, adil, paylaşımcı, eşitlikçi, yardımlaşmacı vb. manevi değerlere sahiptir.

> > İNSAN ERDEMLERİNİN DEVRİMCİ ZAFERİ

> Arka arkaya gelen güçlü devrim dalgaları insanlığın özlemlerine hitap ederek, esas olarak dinlerin vaat ettiği evrensel kardeşliğin yolunu, bilimle açtılar. O nedenle büyük Rus devrimi, özellikle 1789 Burjuva devrimi gibi, bütün insanlığın borçlu olduğu kutsal isyanlardır. Devrim uğrunda, vatan savunmasında milyonlarca insan canını seve seve vermişse, ortada büyük bir inanç ve o inancı besleyen güçlü bir şiir var demektir. Bu kesin olarak şiirle buluşan insan erdemlerinin tarihsel zaferi anlamına gelir.

> Kutlu Rus devriminin 105. Yılında, devrim hareketi içindeki şairin rolünü araştırmaya çalışırken, şiirin nasıl olup da devrimin mayası olabildiğine odaklanacağız. Bu çok kapsamlı, çok çetin konuya girmeden önce, devrim ile şiir arasındaki ilişkiye dayalı olarak, Rusya'daki devrim süreçlerinin geçirdiği belli aşamaları, şiirde kaydedilen benzer aşamaların koşutluğunda ele alacağız. Bugün, Yükselen Asya Devrimleri programı içinde ihtiyaç duyduğumuz şairin görevine, şiirin rolüne değgin olgulara ulaşacağız.

 >> TÜKETTİKÇE ÇOĞALAN ŞEY NEDİR?

> Şiir ile devrim arasındaki yoldaşlık ilişkisi, sanatsal yaratı ile insanın (kitlenin) estetik algısı arasındaki karşılıklı ilişkiden kaynaklanır. Şiir, büyük kitleleri aynı eylem doğrultusunda birleştirirken,  "nesnel" bir görev üstlenir. Şiir taşıdığı toplumsal içeriği estetik / güzellik kutluluğuna dönüştürerek belli bir manevi ihtiyacı karşılar. Şiire duyulan ihtiyaç burada ortaya çıkar. Marx'ın, "Nesneye duyulan gereksinme, o nesnenin algılanışından doğar," tespitini, şöyle de anlayabiliriz: Şiire duyulan gereksinim, dolaysız olarak o şiirin algılanışından doğar. "Sanatın nesnesi de (herhangi bir başka ürün gibi) sanat duyusu olan ve güzellikten haz alabilen bir izleyici kitle yaratır. Onun için, üretim, özne için bir nesne üretmekle kalmaz, ama nesne için de bir özne üretir.”  (Karl Marx, 1857-58 Ekonomi Elyazmaları'na 'Giriş').

> Marx'ın "İzleyici kitle" dediği,  esasında sanat nesnesini talep eden ve kendisi de bir tüketici, aynı zamanda bir çoğaltıcı olarak (karşısında değil) onun içinde var olan algıyı sahiplenen demektir. Bu da güzelin faydasına ihtiyaç duyan insan anlamına gelir. Marx şöyle diyor: “Sanatsal tüketim aynı zamanda bir çoğaltımdır. Örneğin bir türküyü seslendirirken onu kullanarak tükettiğimizi zannettiğimiz anda çoğaltmış oluruz. Ekmeği tükettiğimizde onu eksiltiriz, yeniden üretmek gerekir. Türkü ne kadar çok söylenirse o kadar hızla çoğalacaktır. Bu özellik onun manevi bir ürün, bir yaratı oluşundan ileri gelir.” Birbirini üretip birbirini geliştiren böylesine güçlü etki, insanın özü ile şiirsel özün toplumsal bir bütünlük içindeki yaratıcı ilişkisinden doğmaktadır.

>> DEVRİMİN SAVAŞÇISI, CAN YOLDAŞI ŞİİR

> Şiir ile devrim mücadelesi, halk hareketleri arasındaki ilişki, insanlık tarihi boyunca önemini koruya gelmiştir. İnsanın en eski, fakat geliştirdiği en önemli yetkinliği olarak şiir sanatı, insan soylarının doğaya direnişinde, toplumların hayatta kalma mücadelesinde her zaman en etkili yardımcısı oldu. Bu açıdan gerçek şiirin günümüze değin, şairin elinde, insanın donanımında bir yönüyle hayat iksiri, bir yönüyle uzun namlulu silah işlevi görmesi, onun nesnel bir işleve sahip olduğunu gösterir. Böyle "sert", bir bakıma alışılmadık bir yargıya varmamız size şaşırtıcı gelmesin: Kralların, Çarların, Sultanların, derebeylerin, kısaca toplumun gelişmesine karşı zorbaların şairlere gösterdiği şiddetin nedeni, şairin "şiir silahı tekeli”ne sahip oluşundan değilse nedendir?

> Peki, gerçek sanat, gerçek şiir nedir ve bunu nasıl yapar? Bu soruya Tolstoy şöyle açıklık getiriyor: "Gerçek sanatı taklidinden en kuşku götürmez biçimde ayıran özellik, ondaki aktarılma özelliğidir. Bir insan, bir başkasının yarattığı yapıtı okurken, dinlerken ya da izlerken herhangi bir etkinlikte bulunmaksızın ve bakış açısını değiştirmeksizin, kendini o yapıtın sahibiyle ve o yapıtı kendisinin kavradığı gibi kavramış, algılamış, benimsemiş öteki insanlarla birleştirip bütünleştiren bir ruh durumu içine girerse, böylesi bir ruh durumu yaratan yapıt, sanat yapıtıdır. Öte yandan gerçeğe ne kadar benzerse benzesin, ne kadar şiirsel, etkileyici ya da ilginç olursa olsun, bir yapıt eğer bütün öteki duygulardan farklı bir duygu olarak, bir sevinç duygusu, yazarla ya da (o yapıtı okuyan, dinleyen, izleyen) başka insanlarla bir ruh birlikteliği yaratamamışsa, sanat yapıtı değildir." Halkın duygularını dalgalandıran, gönlünde yer eden şiir, onun ayaklanışında da can yoldaşı, savaşçı arkadaşıdır.

> Şiir sanatının devrimle yoldaşlığı onun, devrimin yaşamsal ihtiyacı olan bütünleştirici karakterindendir. Şiir, farklı duygularla farklı yönlere bakan, farklı düşüncelerle farklı beklentilere kapılan, karışıklık içinde sürüklenen kalabalıkları, bir toplum kavrayışıyla düzenler, aynı duygu iklimine, aynı düşünsel yönelişe ve en önemlisi aynı yürek birlikteliğine ulaştırır. Böylece şiirin ruhsal etkisi eylem sahasında bedenleşip "nesnel" bir güce dönüşür. Atatürk'ün "Ben size ölmeye emrediyorum!" destansı hükmü ile Mehmet Akif'in "Bir hilâl uğurun ya rab ne güneşler batıyor!" imgesi aynı cephede nesneleşip birlikte savaşıyor.

>> ÖZGÜRLEŞME GÜDÜSÜNÜ ATEŞLEYEN SÖZ

> Bu özelliğiyle şiir, gün gelip de toplumların bunalıma düştüğü, karanlığın koyulaştığı, acıların ağırlaştığı, halkın onursuzca ölmek ile onurlu yaşamak arasına sıkıştığı dönemlerde görev üstlenmiştir. Aldığı "toplumsal buyrukla" en "kestirme yoldan, en kısa sürede" olay mahalline ulaşan şair, bütün becerisini, olanaklarını kullanarak ilk müdahaleyi hemen orada yapar. Siyasetin üstesinden gelemediği, çözümü şiir gerektiren, toplumsal sorunları şair, kendi özel yöntemleriyle çözer. Çaresizi ayağa kaldırır. Ardından ona cesaret aşılar, onun bütün erdemlerini tekrar geri çağırır, bağışıklık sistemini harekete geçirir, daha da güçlendirip tarihsel görevine doğru işe koşar: Orduyu atağa kaldırır. Çünkü şairin canlı devrimci ruh hali, şiir sanatı sayesinde artık insanlara geçmiştir. 

> Peki, şiiri böylesine etkileyici, mucizevi yapan nedir, bu güç nereden kaynaklanır? Bu soruya verilecek yanıt, aynı zamanda, daha baştan şiirin büyüleyici etkisinin de nereden kaynaklandığının yanıtı olacaktır. “Şiirin büyüleyici etkisini ancak, şiirin sanat olarak, Büyücünün Üç Çocuğundan biri oluşuyla açıklayabiliriz.” "Sanat, insan doğasını, başka deyişle insan iç dünyasını yeniden yaratma çabası olarak" doğrudan ruhsal alanlara seslenir. (Bilimsel Sosyalizm ve Bilim, Doğu Perinçek) Bu yönüyle insan maneviyatına etki edip harekete geçiren sanat gücünü "büyü", "büyülenme" olarak tanımlıyoruz. Şiir, kitlelerdeki yapma iradesini canlandıran, insanın özgürleşme güdüsünü ruh derinliğinden ateşleyen sözün gücüdür.