22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dıdısının Dıdısı...

Ekrem Kahraman

Ekrem Kahraman

Eski Yazar

A+ A-

Haber yeni: New York’taki Chritie’s müzayede evi, Paris merkezli bir sanat kolektifi (Obvious) tarafından dijital olanaklar marifetiyle bilgisayar ortamında tasarlanan “Edmond de Belamy’nin Portresi” isimli sözde sanat eserini sözde 432 bin dolara (2,4 milyon TL) satasıymış.
Müzayede başlangıç fiyatı 7-10 bin dolar aralığı olarak belirlenen ilk “yapay zeka” ürünü tasarım görselin bu rakamların çok çok üzerinde alıcı bulması neoliberal küresel sistemin propaganda araçlarının yanı sıra bu tür oyunların bir tür farkına varamayan ortalama bütün dünya basını gibi bizim basında da şaşırtıcı bir üslupla sunuldu bu kurmaca “piyasa” oyununu.
Hem de bizler tam da “yapay zeka” ile çağdaş sanat arasındaki ilintiye dikkat çekmeye çalıştığımız bir süreçte göz göre göre...
O zaman, kendisi de bir sanatçı olan bu köşenin yazarına herhalde biraz daha fazla sorumluluk düşüyor demektir ki açık olmak zorundayım: Bırakın, “yapay zeka” ürünü bu tür bir derleme imitasyonun sanat olup olmadığını artık aklı başında olup da “müzayede” kavramı ya da kendisinin bile çağımızda bir tür “yapay piyasa” kurgusu enstrümanı olduğunu bilmeyen yok gibi?
Öyle ya; sözü edilen miktardaki parayı verip de o kimliksiz / kişiliksiz dijital fikri kolaj yığıntısı sözde sanat eserinin sahibi olan kim gerçekte ve gerçekten de böyle birileri varsa asıl niyeti ne bir bilen var mı? Burada gerçekten de bir sanat yapıtı ve değeri mi söz konusu yoksa bir büyük ideolojik, ekonomik ya da kültürel manipülasyonla mı karşı karşıyayız?
Basında yazılanlara bakılırsa sözü edilen sanat kolektifinin sözcüsü, kendilerinin aslında söz konusu bu dijital “yapay zeka” ürünü çalışmanın arkasındaki asıl “felsefi yaklaşımla” ilgilendiklerini söylüyor ve “bir algoritma yaratıcı olabilir mi?” diye soruyor.
Açıklamasına göre de bu soruna bir cevap üretmek için de işe önce bilgisayarlarına 14. ve 20. yüzyıllar arasında yapılmış 15-20 bin tarihsel portreyi içeren bir veri tabanını yüklemişler. Sonra da bir dizi “yapay zeka algoritması”yla “Edmond de Belamy’nin portresi” ismini verdikleri “karanlık ve esrarengiz bir atmosferde beyaz yakalı, yüzü belirsiz bir adam” portresi yapmışlar.
Anlaşılacağı üzere zaten “sanat eseri” dedikleri şey de bu imitasyondan ibaret.
Buradaki en temel sorunlardan birisi ise kendilerini “yapay zeka” tarafından üretilen sözde çağdaş sanatı meşrulaştırma ve demokratikleştirme iddialarında...
ÇOK BİLDİK O ESKİ HİKAYE
Çünkü kolektif bir yandan da kendilerine ısrarla bir “kavramsal sanatçı” misyonu yüklüyorlar. Fakat bir yandan da bu “satıştan sonra hareketi genişletmek için markalar ve galerilerle çalışmayı planlıyorlarmış.” Çünkü “yapay zeka”nın çağdaş sanat için yeni bir araç olabileceğine inanıyorlar.”mış. Bu durumu da tarihsel olarak 19. yüzyılda keşfedilen fotoğraf makinesinin o zamanki pozisyonu ve işlevi ile karşılaştırıyorlar.
Diyorlar ki: “1850 yılında, kamera yeni bir göz olarak ortaya çıktığında, sadece yüksek nitelikli mühendisler tarafından kullanıldı ve bu yüzden onun sanatsal olanakları dikkate alınmadı. Aynı durumda olduğumuzu düşünüyoruz, çünkü insanlar bizi mühendis olarak görüyorlar ama biz gerçekten de bu tür teknolojinin sanatta artık daha çok kullanılacağını düşünüyoruz”.
Yanlış anlaşılmak istemem, çünkü dijital olanları da dahil her türlü yeni teknoloji ve olanakların sanatsal, bilimsel ya da endüstriyel yaratıcılık vb. alanlarda kullanılmasına hiçbir itirazım yok.
İtirazım, “yapay zeka” ya da onun enstrümanı durumundaki dijital olanakların ya kafasları çok karışık olanlarca ya bütün insani geçmişi ve ifade birikimlerini her anlamda manipüle etmeye yönelik niyetlerine ya da sanki dünyayı da birlikte değersizleştirmeye yönelik pervasız davranışlarına...
Her alanda entelektüel zihinsel kafa karışıklığının had safhada olduğu günümüzde bu kafası karışıkların ve yollarını bir türlü bulamayanların üzerinden çağdaş yaratıcılığa büyük bir algı operasyonu gerçekleştiriliyor ki sormak gerekmiyor mu? “Yapay zeka algoritmaları”nı tasarlayıp bütün yapma olanaklarını zengin birer potansiyele dönüştüren asıl tasarımcılar kimler peki? Çağımızda, bu dijital gelişmeleri hayatımızı kolaylaştırma için tasarlayan alabildiğine doğal organik zeka ve devrimci yaratıcılık değil mi?
Yazımın başlığında “Dıdısının dıdısı” kavramını kullanmam da zaten bu yüzden.
Öyle bir zamana evriliyoruz ki artık insanlık yeni bir karar vermenin ve tercihin eşiğinde: dijital teknolojiler de dahil yaratıcılıkta, üreticilikte, güncel yaşamda bu yeni teknolojilerin akıllı, insani sahibi ve yöneticisi kendisi mi olacak yoksa onun esiri mi?
Yani seçimimiz “dıdısı” mı yoksa “dıdısının dıdısı mı” olacak?
Doğu Perinçek’in cuma günkü yazısının girişinde meramımı anlatacak yalın ama çarpıcı bir paragraf var. Aynen aktarıyorum: “İslamiyet’in ortaya çıkışı, tarihi en az bilen için, yeni bir dinin doğuşudur; ancak tarih içindeki yerine oturtacak olursak, yeni bir uygarlığın kurulmasıdır.”
Bugün de yeni bir uygarlığın eşiğinde ve onun kurulma sürecini yaşıyoruz. “Yapay zeka” kavramını da hiç sapıtmadan tam da bu tarihsel koşullarda ve insani bilimsel öngörülerle düşünüyor olmamız ve ona göre davranmamış gerekmez mi?
(Bu konuda söylemek istediğim bir iki temel konu daha var. Mecburen yine devam edeceğim!)