Dijital yağmaya fren
Daha siz gazetenin sayfalarını açmadan kimi yazılarınız için ceptel iletilerle çınlamaya başlar: “Yazdıklarınız sorularla yüklü... Hepsi çok dokunaklı, sarsıcı ve bir o kadar da güzel... Bizi yaşayıp geçmekten alıkoyan şeyler... Sizin duruşunuza aykırı...”
İyimserlik ve karamsarlık kavramları son yıllarda aydınların hem ülke düzeyinde hem dünya çapında içeriğini, tanımını, yaşamdaki ağlarını en çok tartıştığı kavramlar... Romanlara, anılara, toplumsal tarih yazılarına, denemelere baktığımızda ise insanlığın en karamsar döneminin modern çağda, iki dünya savaşı arasında yer aldığını görüyoruz. İkinci Dünya Savaşı’nın yeryüzüne getireceği yıkımı duyumsayarak Malraux’dan Bloch’a nice aydının umuda tutunmaya çalıştığını, Zweig’ın intihar ettiğini hiç unutmuyoruz.
Bu köşedeki Karamsar Bir Yüzleşme yazım üzerine (2 Eylül), Arslan Kılıç’tan Berkiz Berksoy’a birçok dostum ve yazar arkadaşım, yazıyı şaşırtıcı ve ezber bozucu buldu ama kendi tavrımı gizlememi yadırgadı, yine de yürekli bir yazı okumaktan yaşama sevinci duyduklarını dile getirmekle, bu kavramların yüz yıllık güncelliğini bir daha gösterdiler.
SIRASIDIR İYILIĞIN YURDUMA
Bu sayfada zaman zaman yazılarını okuduğunuz Müzeyyen Susar ise düşüncelerini elmekle gönderdi:
“Karamsar Bir Yüzleşme, beni çok düşündürdü. Hayatımıza çöreklenen WhatssApp, Twitter, Facebook... İletişim bombardımanı... Güncelde boğulma tehlikesi... Bir yandan grup iletişim ağlarının getirdiği kolaylıklar... Nitelikli bir bilgi içeren yazıyı bir tıklamayla kitlelere ulaştırma olanağı... Bu araçları insanlık ve toplum yararına kullanmak, aydınlanma imecesi için onlardan yararlanmak da var.
“Gerçekten yazınız beni çok düşündürdü hâlâ da düşündürüyor. “Kaybettirdikleriyle kazandırdıklarını tartıp duruyorum. Aydınların iletişim araçlarını kullanmadaki sorumluluğu, kocaman bir soru olarak kafamda dönüp duruyor...”
Mektubunun bir yerinde, “düşüncesinin boyutu bir paragrafı geçmeyen yaygaracı sosyal medya aydınları” anlatımına yer verdikten sonra, “Bizi düşündürmeye devam, sevgili Seyyit Nezir.” diyen Susar, Mor ve Gülistan’daki “Sırasıdır İyiliğin Yurduma” adlı şiirimden bölümler aktarıyor.
KARAMSARLIĞI ÜRETEN NE
Kapitalizmin ve teknolojik gelişmenin 20. yy’da insanın yalnızlığını koyulaştırdığı düşüncesi başta Benjamin olmak üzere birçok düşünür ve yazarca dile getirildi. Özellikle dünya savaşlarında teknolojinin yalnızca cephedeki askerlere değil, milyonlarca insana ölüm kusması konuyu sürekli gündemde tuttu. Postmodernizmle birlikte 10 bin yıllık kültürel birikimin tüketilip klasik yapıtların günlük yaşamda nostaljik çerez olarak kullanılması, şu mucizevi gezegenin her an dijital teknolojinin burgacında yok edilmekte oluşuna tüy dikti.
İyimser ya da karamsar olmak somut bir değer taşımıyor aslında. İşin özünde, teknolojik gelişmenin toplumsal gelişmeyi önlediği, çünkü önlemek için tasarlandığı ve bütün bir geleceği tehdit eden karşıdevrim olarak yayıldığı gerçeği var.
SÖZE IŞIN HIZI
Tarih boyunca üretici güçlerin gelişmesi üretim ilişkilerince durdurulduğu zaman oluşan basınç devrimci duruma yol açtı. Marx’ın bu belirlemesi, üretici güçlerin denetimli koşullarda sürdürülebilir kurgulanışı yüzünden geçersizleşti mi? Dijital teknoloji, hiç duraksamamış, sözü ve yüzü ışın hızına taşımış; çipli insan oluşturma aşamasında, tarihin öznesi olan üretici güçleri kurgulanmış nesnelere, teknoköleye dönüştürme süreci gitgide ivmelenmiştir. Şimdi insan, bu süreci tersine çevirme arayışlarına girdi.
Vize krizinin arifesinde ABD’ye gitme olanağı yakalayan Müzeyyen Susar’ın benden istediğini yerine getirerek ona şunu öneriyorum: Silikon Vadisi’ni de gezmeyi ihmal etmeyin, dijital yağma insanı kurutacak mı kurtaracak mı, sizin gözlemlerinizle daha bir anlayalım...