26 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dil emperyalizminin kökenleri

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Eski Yazar

A+ A-

Daniel de Foe’nun 1719 tarihli kurgu eserinde Robinson Crusoe, “Yeni arkadaşımı faydalı ve kullanışlı bir hale getirmek, ama özellikle de konuştuğumu anlamasını ve benimle konuşabilmesini sağlamak için, hemen onu eğitmeye koyuldum” der. Dikkat buyurun, bay Crusoe, Cuma’nın lisanını öğrenmeye çalışmaz, ona kendi lisanını öğretir. Hatta tüm öykü boyunca Cuma’nın konuştuğu bir dili yokmuş gibidir. İfade gücüne sahip bir dile sahip olmak Batılılara özgü bir medeniyet göstergesidir ve Batı medeniyetinin bir parçası olan Bay Crusoe, bu ayrıcalığı kölesi Cuma’ya bahşetmektedir.
Robinson ve Cuma’nın öyküsü Batılıların sömürdükleri halka dillerini dayatmalarına dair elimizdeki ilk örnektir. Ancak en acı olanı değildir.

DİLDE VE RUHTA ‘FRANSIZLAŞMAK’
Fransızlar “medeniyet getirmek için” Cezayir’i işgal ettiğinde Cezayir’deki kent nüfusunun okuma yazma oranı yüzde 40’tı. 1962 yılında, yüz otuz yıllık sömürünün ardından ülkeyi terk ederlerken bu oran yüzde 10-15 düzeyine düşmüştü. Bunlar Fransız hükümetinin kendi resmi kayıtlarıdır.
Fransız Eğitim Bakanı Rambaud’un 1897 yılında sarf ettiği şu sözler kayda değerdir: “Cezayir’i ilk fethedişimiz askeridir ve 1871’de Kabiliyeler silah bırakınca gerçekleşmiştir. İkinci fethimiz yerlilerin bizim idari yapımızı ve adalet sistemimizi kabul edişi ile ilgilidir. Üçüncü fetih ise okullar yolu ile gerçekleşecek. Bu fetih, dilimizin (Fransızca’nın) yerel diller üzerindeki üstünlüğünü sağlamalı, Müslümanlara Fransa’nın ve onun dünyadaki rolünün ne olduğunu benimsetmeli ve cehaletin yerine Avrupa biliminin basit ama kesin fikirlerini koymalıdır.”
Eğitim müfettişi Foncin’in 1910 tarihli sözleri ise şöyledir: “(Cezayirlilerin) psikolojik bağlanmaları için dilde, düşüncede ve ruhta Fransızlaşmaları ve öyle kalmaları gerekir.”

ÖDÜNÇ DİL, ÖDÜNÇ BİLİNÇ
Sömürülen ülkelere yönelik dil politikası Fransızlara özgü değildir. Virgilio Enriquez ve Elizabeth Protacio-Marcelino, Amerikan dilinin kullanımının Filipinler’e etkisi üzerine bir kitap yazdılar. Aşağıdaki satırlar bu kitaptan:
“Amerikalılar Filipinlerde eğitim dili olarak İngilizce’yi dayattılar. Filipinliler sadece İngilizce’yi değil aynı zamanda yeni bir yaşam tarzını da öğrendiler, iyi İngilizce konuşmak eğitimli insan olmanın göstergesi oldu. İngiliz dilinin empoze edilmesi ile ülke, Amerikan ideolojisinin ve çıkarlarının taşıyıcısı olan bu dile bağımlı hale geldi. Bu ödünç dile bağımlılık yabancı teorilere ve yöntemlere bağımlılığı getirdi, bunun doğal sonucu ise ödünç bir bilincin oluşmadı idi. Halkın değerleri ulusal çıkarlarla yabancı çıkarları eşitleyecek şekilde kolayca dönüştürülebilir hale geldi. Bunun sonucu Filipin halkının daha kolay sömürülmesi oldu.”(Yeni Sömürgeci Politikalar ve Filipinlerde Dil Mücadelesi - 1984)
Amerikalıların Guam Adası’ndaki uygulamaları da başka bir trajedidir. Adanın yerel dili Çamoro 1922 yılında yasaklanmıştır. 1974’te bu yasak kalksa da artık Guam Amerikanca konuşan, Amerikanca düşünen bir ülke haline gelmişti.

BİTMEYEN BAĞIMLILIK: DİL BAĞIMLILIĞI
Pakistanlı gazeteci ve araştırmacı Zübeyde Mustafa, 2011 yılında yazdığı “Eğitimde Dil Zulmü” adlı kitabında eğitim dilinin İngilizce olmasının ülkesinin çocuklarına verdiği zararı ve toplumda yarattığı tahribatı anlatmıştı. (Pakistan’ın genel entelektüel düzeyi bizden daha yüksek olmalı ki kendisine “hıyar” ya da “gerizekalı” diyen “gazeteciler” çıkmadı). Mustafa’nın tespitlerine göre İngiliz dilinde eğitim, sadece eğitimin kalitesini düşürmekle kalmıyor, ülkenin sosyal temellerini zayıflatıyor, Urdu dilinin küçümsenmesine, dolayısı ile kültürel geri kalmışlığa da yol açıyor.
Dil, ulusal bilincin temel enstrümanı olduğu için onun üzerinde yapılan tahribatın kalıcı olduğunu, “bağımsızlık” dönemlerinde bile bu bağımlılıktan kurtulmanın pek kolay olmadığını görüyoruz.
Bugün tüm dünyada İngiliz dilinin egemenliğinden söz edebiliriz. Pratik çıktıları dışında, bu durumun, ideolojik ve politik bir anlamı bulunuyor. Tıpkı entelektüel emperyalizm gibi dil emperyalizmi kavramından da söz edebilir miyiz? Kökenini sömürgecilik tarihinde bulan bu olgu, çağımızda ne anlam ifade ediyor? Sanatçı Kıraç’ın Türkçe ile ilgili haklı çıkışı bu dosyayı açmamıza vesile oldu. Gelecek yazılarımızda devam edeceğiz.