Dindarlık adıyla gelen tutsaklık
Dünya eşkiyalığı, bir yanda vurucu-kesici cihatçı mücahitler ile sandıkçı-fırsatçı müslüman kardeşler örgütlemesi yaparken, bir yanda da Papa ayar(l)ı ılımlı-islamcı cemaatçilik örgütlemesi yapmış.
Kendilerini “dindar” diye adlandıranlar, Huntington adlı haçlı dindarı”medeniyetler savaşı”ndan söz edince bunu hakikat, eteklerine yapıştıkları adamları da bu savaşta kendi taraflarının önderleri sandılar. Demem şu ki, İslam medeniyetinin Hristiyan medeniyetiyle büyük savaşa girdiğini kendileri değil, Huntington adlı kişi ilan etti; ‘dindarlar’ buna bile uyanmadılar. İnsan, kendi savaşını kendisi değil, kendi adına karşısındaki cepheden biri ilan ederse buna böyle kolay inanır mı? Hıım, demek bizim medeniyet savaşımız başlamış!E bu durumda olmayan medeniyetler savaşında din adına eteklerine yapışılan cemaatlerle adamların “haçlı” imparatorluğunun en kirlisinden paralı askerleri çıkması anormal değil.
Çağımızın bir numaralı “aldanma hali” bu olsa gerek.
***
Arap mücahidi Usame bin Ladin’in Amerikan dünyası arasındaki ilişkileri ortaya saçan çok yazı var. Afganistan’a yazık!
Devleti İslamcı olan Körfez ülkelerinin Atlantik’in berisinde İngiltere’yle ve ötesinde ABD ile kurumsal hale gelmiş ilişkileri, elde kanıt.
Asya’dan bizim buralara ve Afrika’ya kadar, halkının büyük çoğunluğu müslüman olan ülkelerin İslamcı diye ortada salınan önde gelenlerinin İngilizlerin Exeter adlı üniversitesi başta Atlantik okullarında, kimilerinin Malezya’nın devşirmeci istasyon merkezlerinde irşadlandırılmış kimseler olmaları eldeki başka bir kanıt. Bizdeki “dindar”başkanların Atlantik madalyalarını, Müslüman Kardeş Mursi gibi ‘dindar’ önderlerin ABD’nin Güney Kaliforniya okullarından diplomalı olmalarını raslantı mı sayacağız?
Yumuşak islamın yüzü, hatta dünyaya din-mezhep penceresinden bakan ve kendini ona buna ‘solcu’ diye pazarlayan kimileri tarafından kafa kesen cihatçılara karşı panzehir,ve hatta seküler olduğu ileri sürülebilen FETÖ’cülük, eldeki sonuncu kanıt.
***
FETÖ’cülüğün İslamı bozan düşüncelerini ortaya çıkarmaktan, buna ‘samimiyetle’ inananlara gerçeği göstermekten söz edenlere anımsatalım.
2007 yılında ABD’den yeşil kart alması için devreye girmiş üç kişi, resmi belgelerde yazıyor: Biri otuz yıl CIA’da görev yapmış, Balkan dünyasında çalışmış George Fidas. Öbürü CIA’da 1982’de Orta Asya ve Türkiye istasyon şefi, “mücahit” ve “müslüman kardeşler” örgütlemelerinin adeta sahibi Graham Fuller. Üçüncüsü ise Amerikan Kongresi’ne bağlı demokrasi mücahidi National Endowment for Democracy (NED)adlı merkezin ve Soros’la birlikte ‘renkli devrimler’in sahibi, 1989’da Türkiye’ye büyükelçi olarak gönderilmiş olan Morton Abromowitz.
FETÖ ve FETÖ’cülüğün ne olduğunu görmek için başka kanıt aramaya gerek var mı?
***
21. yüzyıl böyle açıldı.
Din ve dindarlık, dünya eşkıyalığının elinde kanlı kuklalara dönüştürüldü. Toplumların önüne İslamiyet’in öncüleri gibi çıkanlar, hem inanan kitleleri hem de ülkelerini işgalcilerin acımasızlığına açtılar.
Oysa ortada din-medeniyetleri arasında bir savaş hiç olmadı. Sürüp giden şey, dünya egemenliğini elde etme savaşı. 19. yüzyıl yaratığı emperyalizmin büyük iktidar ve paylaşım kavgası. Bu kavgadan sağ salim çıkmak için, bize doğrudan saldırganların biçtiği rolleri reddetmek şart. Etnik köklere göre ayrışmayı, din ve mezheplere göre iddialaşmayı bir yana bırakmak; yüz yıl önce benzer bir paylaşma kavgasının ortasından çekip çıkardığımız ulusal varlık ve bağımsızlık ilkesi çevresinde toplanmamız şart.
Üzerine “dindar” damgası vurulmuş olanlar, damgadaki Fuller - Abromowitzimzasını okumak zorundalar. Bu damganın, Türk Milletinin egemenlik hak ve yetkisine uzanmış kara bir yazı olduğunu görmekle ve ‘dindarlık’ adına konuşanların yeni-anayasalarında yer alan Türksüzlük hedefini reddetmekle yükümlüler.