Dindarlık ve kindarlık!-(TAMAMI)
Dün bu köşede "tarih tekrarlanacak mı?" diyerek gelişen olaylar karşısında kuşkularımı belirtmiştim.Yanılmadığımı anlıyorum.
Tarih: 15 Mart 2012
Bilgisayarımın ekranına düşen haber şu:
“İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında kavga çıktı. Sopalarla birbirine giren öğrencilerin kavgası koridorlara taştı. Uzun süre kavga eden öğrencilere güvenlik görevlileri ve dışarıdan gelen polisler müdahale etti. Öğrencilerin kavgasını başka bir öğrenci cep telefonu ile görüntüledi. Görüntülerde; öğrencilerin birbirlerini yerde tekmelemesi, sopalarla birbirlerine vurmaları dikkat çekiyor.
Kavga sırasında 6 öğrenci yaralandı. Çok sayıda ambulans Üniversite kampüsüne girdi. 4 öğrenci gözaltına alındı. Yaralanan öğrencilerden biri önce polis merkezine götürüldü, daha sonra hastaneye kaldırıldı.”
'Yaktık yine yakarız' demişler
Saldırıda yaralanan öğrencilerden TKP üyesi Erçin Fırat, saldırganların tekbir getirerek ellerindeki sopa ve soda şişeleri ile kendilerine saldırdığını belirtti. "Onlar 'Siz kimseden hesap soramazsınız', 'Yaktık, yine yakarız' diye bağırıyorlardı. Biz de, 'Sivas'ın hesabını soracağız', 'Sivas'ta yakanlar AKP'yi kuranlar', 'Yobazların ipleri ABD'nin elinde' sloganlarıyla karşılık verdik" diyen Fırat, sözlerini şöyle sürdürdü: "Başbakan Sivas davası zaman aşımına uğrayınca, "hayırlı olsun" dedi, güç aldılar, yaktık yine yakarız diye üniversite öğrencilerine saldırdılar. Üniversiteleri bu insanlık düşmanı gericilere bırakmayacağız."(Gazeteler)
Dün 28 Nisan 1960'da İstanbul Hukuk Fakültesi birinci sınıf öğrencisi rahmetli Nuri Yazıcı'nın "hukukun bittiği yerde hukuk okunmaz" diyerek kürsüden indiğini ve binlerce öğrencinin bahçeye çıkarak İstiklal Marşı’nı söylediklerini anlatmıştım. Polislerin ciplerini öğrencilerin üzerine sürdüğünü hatta Rektör Prof. Dr. Sıddık Sami Onar'ın yerlerde sürüklendiğini yazmıştım. Bir ay sonra Türkiye'de demokratik parlamenter rejimin nasıl ortadan kaldırıldığını ve yerini 27 Mayıs'ı yapan subayların aldığını-MBK- yazmıştım.
15 Mart 2012'de Meclis
52 yıl sonra TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda milletvekilleri birbirini yumruklarken, komisyon başkanının nasıl olup da bir karşı devrim hareketi olan "4+4+4" yasasını salim düşünen insanların oylarıyla onayladığını düşünebilirsiniz? İşte iktidarın başının yaptığı bir konuşmada "dindar ve kindar bir nesil" den söz etmesinin sonucu bu. Geçmişteki o kavganın nedeni de bugünkü gibi söz düellolarından iktidar ve muhalefetin terazinin topuzunu kaçırmasından çıkıyordu.
27 Mayıs'tan birkaç ay sonra MBK Genel Sekreteri Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı'yla eski Meclis binasında konuşuyorduk. Rahmetli Erkanlı bana şöyle demişti:
"-27 Mayıs'tan sonra Komite’nin Genel Sekreteri olarak Meclis'i dolaşıyordum. Ortalık hâlâ bir kavganın izlerini taşıyordu. Milletvekillerinin oturdukları sıraların kapakları kırılmış, yerlerdeydi. Etrafta cam kırıkları ve karşılıklı kullanılan sandalye parçaları duruyordu. Sonra Meclis'in mutfağına indim orada gördüğüm manzara yürekler acısıydı. Yemekler kokmuş, tabaklar kırılmış, mutfak ve restoran olarak kullanılan salon darmadağınıktı. Bir an düşündüm:
Acaba biz bu işi iyi mi yaptık, yoksa kötü mü?"
Orhan Erkanlı'nın sözleri beni çok düşündürmüştü. Demokrasi dışı bir hareketi hiçbir zaman içime sindirememişimdir. Siyasetin aymazlıkları toplumun kesimlerini karşı karşıya getiriyorsa ve dini inançlar yüzünden öğrenciler dün olduğu gibi bugün de kavga ederek bir yerlere davetiye çıkarıyorlarsa ne kadar hazin.
Üstelik 27 Mayıs 1960 günü olan olayda yabancı parmağı yoktu. Kendisine “durumdan görev çıkaran” genç subaylar “demokrasiyi rayına oturtacağız” diyerek müdahale ortamını kullanmışlardı. Öğrencilerin kavgasını düşününüz ve yıllarca önce Sultanahmet Meydan'ında cihad çağrıları yapan milletvekillerini hatırlayınız ve şimdi "dindar ve kindar nesil yetiştirmek"ten bahsedenlerin gençleri nasıl kardeş kavgasına götürdüklerine dikkat ediniz. İnsan hak ve özgürlüklerine ve parlamenter rejimin kutsallığına inanan biri olarak bir kez daha uyarıyor ve diyorum ki:
"Ey siyasetçiler, ey geleceğimiz olan gençler insanca ve özgürce yaşam tarzı olan demokrasiye böyle mi sahip çıkıyorsunuz? İçinizde hiç mi bu ortamı içine sindiremeyen yakın geçmişi anımsayan kimse yok?"