Yandex
29 Mart 2025 Cumartesi
İstanbul 15°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dinin omurgası ‘tevhid’

Muhammet Nur Doğan

Muhammet Nur Doğan

Gazete Yazarı

A+ A-

Başta Kur’ân-ı Kerim’de olmak üzere, ilahî mesajın ruhunu yansıtan diğer İslamî metinlerde “tevhid” ve “adalet” kavramları, “din” ve “şeriat” kavramları ile, sıralı leffüneşir oluşturarak karşımıza çıkar. Yani “tevhid” dini; “şeriat” ise adalet kavramını simgeler. Dinî tefekkür sistemimizde “tevhid”, dini (iman ve İslâm'ı); “şeriat” ise, adaleti (hukuku) ifade eden iki temel kavramdır.

“Şeriat” sözcüğünü kullanırken, siyasal İslam ideolojisinin Kur’ân’daki kavramları vülgarize ederek ürettiği yapay, politik anlamı kast etmiyorum.

Aslında “şeriat” Arapça’da sözlükte “izlenen yol, ana cadde, su kaynağı ve akarsu” anlamında olup; inanç, amel, ahlak ve hukuk normları ile şekillenmiş evrensel “din”i tanımlıyorken; daha sonra, siyasal İslam ideolojisinin öncüleri tarafından bu bütünlüğün içerisinden genişletilmiş, başkalaştırılmış birtakım fıkıh maddeleri -özellikle İslam fıkhındaki ukûbat (cezalar) bahsi- öne çıkartılarak bunun din ile özdeşleştirilmesi yolu ile büyük ve çok tehlikeli bir manipülasyona/algıya imza atılmıştır.

Halbuki, Yüce Allah’ın yerde ve gökte tek ilah, tek efendi, tek Rab olduğu gerçeğini anlatan ve dolayısıyla varlık dünyasının karakterini de açıklayan “tevhid” (Allah’tan başka tanrı yoktur inanç ilkesi) İslam dininin omurgası ve bir tümce olarak tek karşılığıdır.

KULA KULLUKTAN UZAK DURMAK

Evet, “tevhid” varlık dünyasının da fıtrî karakterini izah eder. Çünkü zerrelerden galaksilere kadar bütün bir varlık dünyasının sahibi ve yegâne efendisine ister istemez boyun eğmiş ve büyük kozmik birlik sisteminin anlamlı bir parçası olarak barış ve düzen yolunu seçmiştir.

Buradan hareketle, içinde insanın biyolojik varlığının da bulunduğu varlık dünyasının fıtratı için “İslam” tanımlaması yapacak olursak, bu, “din” bahsinde gerçeğin en yalın ifadesi olur.

Nitekim, Rum suresinin 28.ve 29. ayetlerinde tevhid kavramı yaşanan hayatın içinden bir örnekle açıklandıktan sonra 30. ayette şöyle buyurulur: “O halde, yüzünü dine, bir ‘hanif’ olarak çevir; o Allah fıtratına ki, insanları onun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışına bedel bulunmaz. Doğru, sabit din odur; fakat insanların çoğu bilmezler.”

Kur’an’da daha çok Hz. İbrahim’in karakteri ile özdeşleştirilerek kullanılan ve onun tevhid ilkesine tartışmasız bağlılığını vurgulayan "hanif" sözcüğü, İslam terminolojisinde, kula kulluktan uzak durarak Allah'a yönelen kimseyi tanımamaktadır.

Burada açıkça görülmektedir ki; tevhid, evrenin ve insanın onun üzerine düzenlendiği “Allah fıtratı”dır. İşte sabit, doğru ve en gerçekçi anlamı ile din, bundan ibarettir.

Hikmetin kapısı olan Hz. Ali’nin şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “İlim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı.”

İmam Ali’nin dilinde “ilim” sözcüğü ile anlatılmak istenen şeyin “din” olduğu gerçeğinden hareketle, bu hikmetli sözü “din (tevhid kavramından ibaret) bir nokta idi; cahiller onu parçaladı ve çoğalttı” şeklinde anlamak herhalde yanlış olmaz.

İNDİRİLMİŞ DİN ÜRETİLMİŞ DİN İKİLEMİ

Gerçekten de zihin dünyamızda içi boşaltılıp tegayyüre (başkalaşmaya, bozulmaya) uğratılmış kavramlar listesinin en başında gelen “din”, Hz. Ali’nin de vukufla ifade ettiği gibi, Kur’an’daki mihverinden çıkartılmış, tevhid anlamından saptırılarak kırılıp dökülmüş, sadelikten, şeffaflıktan, kolaylıktan arındırılarak nihayet İslam milletlerinin tarih içerisinde ürettikleri kültür birikimini yansıtan (temelde seküler karakterli) bir kalıba dökülmüştür.

Kur’an davetinin tamamlanmasından asırlar sonra ortaya çıkmış bulunan hadis, siyer, fıkıh, akaid, kelam, ilmihal, tasavvuf gibi kültürel ve beşerî bilgi alanlarının Müslümanların gündemine taşıdığı, itikadî (inançsal) ve amelî (eylemsel) tartışmaların ve hatta mezhep ihtilaflarının temel nedeni olan konuların “din”in anlam dünyasına dâhil edilmesi Müslüman toplumları kendi içlerinde de gerçeğe yabancılaştırarak Kur’an’ın birleşip bütünleştiren ve ilerleten ruhundan uzaklaştırmıştır.

Bu, bizi “indirilmiş din” – “üretilmiş din” ikileminin kahredici dönemecine getirmiş bulunuyor.

İndirilmiş/gönderilmiş din, ilk elçiden son elçiye kadar bütün peygamberlerin insanlığın gündemine getirdiği evrensel ahlâk, adalet ve hukuk normlarından ibaret kolay, kolaylaştıran, muştulayan ve özgürleştiren tek bir sistem iken; üretilmiş veya uydurulmuş dinler ise özellikle dünya ölçeğinde gelişip değişen kültürel ve folklorik birikimin inanç ve eylem kuralları hâlinde kalıplaşarak kurumsallaşmış; hayatı zorlaştıran, korkutan, gerileten ve köleleştiren oluşumlarıdır.

Din İslam