11 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Direnme hakkı (TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

DİRENME HAKKI


Toplumların , başka bir deyimle insanların kasabın pirzolaları gibi bir bedel karşılığında satın alınamayacağı, insanların şiddet ya da güçle dövülemeyeceği ve suçsuz yere ceza evlerine konulamayacağı ,gazetecilerin baskı yoluyla yola getirilemeyeceği bir ülke gerçekten demokratik bir ülkedir.Pirzolaları ya da biftekleri kasabın tahtasında dövebilir, inceltebilir, duygusuzlaştırabilir hatta en iyi hazmedilecek hale getirebilirsiniz.insanları asla.Çünkü bu tarz yola getirme, duygusuzlaştırma toplumsal ve bireysel özgürlüklere özgü haksız ve yasadışı bir uygulama biçimidir.
Peki .Dünyada insanları özgürlüklerinden eden kasabın odundan yapılmış tezgahında kuvvet kullanarak hazmedilecek hale getiren bir rejim biçimi var mıdır?
Elbette vardır. Çağımızda bu tür rejimlere dikta rejimleri deniliyor. Bu rejimlerin iki itibarlı silahı vardır. “çıkar sağlamak ve kuvvet kullanmak.” Eğer bu çıkarları devlet kesesinden sağlıyorsanız ya da acımasız bir şekilde devletin eliyle kullanarak yasaları hatta anayasaları çiğniyorsanız yaptığınız iş ne demokrasiye sığar ne de insan sevgisine. 21. yüzyılın belirgin niteliği işte bu güçleri ,demokrasiyi, insanları ve kurumları ehlileştirerek globalleşme adı altında efsunlu bir sistemle yönetmek ise en büyük demokrasi ayıbıdır.
Peki bu siyaseti çıkara ve kuvvet kullanarak ya da yabancı güçleri araya sokarak uyguluyorsanız ve insanları kuvvet ve şiddetle el ele vermiş çıkarla birlikte ehlileştirmeye çalışıyorsanız halkın ya da bireylerin, toplumsal bir hakkı doğar buna pek de hoşlanılmayan bir ad konulur: Direniş.
Direnişin bizim ülkemizde iki türü var: Birincisi , sivil toplum örgütlerinin ve toplumsal güçlerin sokaklarda yürüyerek, kırmadan, dökmeden dile getirmeleri diğeri ise,” Sivil itaasizlik denilen bir türlü İSYAN” Şu anda ülkemizde bu iki tepki de dikkati çekiyor. Demokratik direniş kırıp dökmüyor, isyan provaları yapıyor hem Molotof kokteylleri kullanıyor, yakıyor, yıkıyor ve ülkenin Güneydoğusunu ateşle imtihan ediyor! Devletin güvenlik güçleri kırıp dökmeyenleri ,silahsızları yaka paça yakalayıp gözaltında alıyor ya da copluyor.Ama bir ucu teröre dayanan sivil itaatsizlere dokunamıyor.
Buna ne diyeceksiniz?
Etnik milliyetçilik akımlarının iç savaşı çağrıştıran isyanı mı, yoksa demokratik hak talepleri mi? Biri haksızlıklara karşı tepki gösteriyor ve bunu usulüyle yapıyor yasaları yok saymıyor, diğeri şiddet kullanıyor.
GEÇMİŞTEN ÖRNEKLER
1956 yılında Macaristan baştaki İmre Nagi’ye karşı Macar halkını direnişe çağırmışlardı.İmre Nagi Macar halkının direnişine Rus tanklarıyla ateş açmıştı ve Macaristan sadece çok kayıp vermedi, aynı zamanda ülkelerinin işgaline tanık oldu. Sefalet ,sıkıntı ,ölümler, açlık Macarları sonunda ayaklanmaya sevk etti. Macarlar bir icra komitesi kurdular. Bu icra komitesi ise; Budapeşte’deki hükümete yani İmre Nagi’ye 16 maddelik bir muhtıra verdiler bu 16 madde içinde en önemli yeri tutan şuydu.”Birleşmiş milletler anayasasında belirtildiği gibi kendi ülkemizde demokratik bir hayat istiyoruz.” Onlar bölünmek, parçalanmak istemiyorlardı. Bakın o 16 madde içinde başka neler istiyorlardı.”Basın ve toplanma hürriyeti,işgal kuvvetlerinin derhal memleketi terk etmelerini ve birleşmiş milletlerin kontrolü altında serbest ve demokratik bir seçim.”
Macarlar için bağımsızlık ve özgür yaşama ekmekten ve sudan önemliydi. Poznan’da sefalet ve açlık yüzünden işçiler ayaklanmışlardı. Onlar da ekmek değil hürriyet diye bağırıyorlardı. Hürriyetsiz ekmeğin tadı mı olurdu ki?
Sonunda İmre Nagi devrildi, işgal kuvvetleri yeni bir hükümetin kurulmasını sağladılar.Sessiz direniş isyandan önce halkın gücüyle sonucu bir bakıma alabildi.
Bu tür diktatörlüklerin önemli örnekleri pek çoktur.Örneğin dünyanın en güzel yollarıyla Almanya’yı süsleyen Hitler rejimi ve elbette şehirleri beton binalarla donatan Mussoloni faşizmi. O tarihteki İspanya’nın hazinesinin bütün altınlarını yol haline getiren Primo de Riviera, Arjantin’in kutsal meleği Peron .
İşte Atatürk 1923’ten sonra Cumhuriyet’i kurarak gerçek demokrasiyi bunlar için hedeflemişti. Atatürk’e karşı Kürt vatandaşları kışkırtan yabancılar olmadı mı? Mustafa Kemal bir taraftan dış düşmanla savaşırken öte yandan isyancılarla baş etmedi mi?
Tüm bunlara bakınca ülkemizin seçime gittiği şu sıralarda etnik bir iç savaşı andıran provalara bakınca üzülmemek elde değil.
Türkiye 9 yıl önce neredeydi şimdi nerede? Büyük kentlerde yüksek devasa binalar yükseliyor, yollar yapılıyor ve geçmişte açılan tüneller tamamlanıyor, TSK ülkenin bir ucunda savaşırken bir ucunda doğan çocuklar milyar dolarları bulanan dış borcu miras olarak alıyor. Ülkedeki demokrasi nedense sağlıklı işlemiyor.Sokaklarda her meslekten insanlar ve gençler tepkiler sergiliyorlar ama kırmıyorlar dökmüyorlar.
Güneydoğu’da neler oluyor? Güneydoğuda sivil itaatsizlik adı altında isyan provaları yapılıyor.
Umalım ki Türkiye o zamanki Macaristan’ın çektiği acıları çekmesin, şimdiki Yugoslavya gibi bölünmesin ve insan hak ve özgürlükleri demokrasi adına demir parmaklıklar arkasına konulmasın