11 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dış politika değişim işaretleri-(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Tarih: 1998 Şubat ayının 8. Günü.

TRT-1'de yayınlanan “Politikanın Nabzı” programındayız. Konuğum 9. Cumhurbaşkanı Sayın Demirel. ABD’nin Irak'a silahlı müdahale yapmak için BM’yi devreye soktuğu günler. ABD askeri müdahalede Türkiye de rol alsın istiyor, Türkiye 600 yıllık sınır komşusunun toprak bütünlüğünün zarar görmesinden yana değil. Irak direniyor, ABD Birleşmiş Millet'ler kararına uy demekte! Cumhurbaşkanı ile tam bir buçuk saat konuşuyoruz. Demirel şunları söylüyor:

“Kitle imha silahları meselesi, uluslararası plandaki endişeleri ciddi olarak körüklemekte, bölgemizde barış ve istikrar ortamına zarar vermektedir. Bu nedenle acilen güven arttırıcı önlemler alınmasını tavsiye ediyoruz. İşbirliği dışındaki yöntemlerin sorunların aşılmasını kolaylaştırmayacağı ve yeni sorunlara yol açabileceği, bundan da en çok Irak halkının zarar göreceği kanaatindeyiz… Yani biz Irak’a açıkça diyoruz ki; bu iş ciddidir, gel BM’nin kararlarına uy. Uyduğun takdirde Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasına da, Irak’ın üzerindeki ambargonun kaldırılmasına da, Irak’ın uluslararası camiaya entegre olmasına da destek verecektir.

Sayın Clinton’un mesajını getiren ABD büyükelçisine söylediğim şey de şudur: ‘Biz meselenin barışçı yollardan çözülmesine taraftarız. Diplomasiyi sonuna kadar kullanınız. Diplomasinin netice almasını sağlayacak biçimde meseleyi yürütmeniz iyi olur. Bir yeni savaş büyük sıkıntılara sebep olabilir.’

Bu sözleri söyleyen Ortadoğu'nun en güçlü devletinin Cumhurbaşkanıdır.

O gün anlamıştım ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti 75. Yılında Büyük Atatürk’ün dış politikasını uygulamaktadır. Demirel, bu düşünceyi şöyle açıklamıştı: “Yurtta sulh cihanda sulh. Komşularımızla olan meselelerimizi diyalogla halletmek istiyoruz.”

Barış yolu varken

ABD aynı tutumu şu sıralarda Suriye için kullanıyor. Atlantik ötesinde kısa bir gezi yapan Onur Öymen’i arayarak bu konuyu sordum. Aldığım yanıtı özetle sizlere sunayım:

“Suriye’deki gelişmeler daha fazla kaygı verici bir boyuta ulaştı. Bazı ülkelerin ve grupların Esad’ı silahla yönetime el koyma çabası içine girdikleri görülüyor. Yabancı kaynaklar Suudi Arabistan ve Katar’ın silahlı muhalefet gruplarına önemli parasal destek sağladıklarını, Amerika’nın da şimdilik istihbarat ve gece görüş dürbünü gibi malzemeler verdiğine işaret ediyor. Askeri müdahaleyi savunan Amerikalı Senatör McCain’in bu sırada Türkiye’yi ziyaret etmesi acaba tesadüf mü…?

Sorunun mezhepsel boyutu da ön plana çıkıyor. İran, Akdeniz’e kadar uzanan Şii nüfuz bölgesinin en önemli halkası olan Suriye’yi Sünni bir yönetime bırakmak istemiyor. Müslüman Kardeşler ise Atlantik’e kadar uzanan radikal Sünni hakimiyetini Suriye’ye de yaygınlaştırmak istiyor. Rusya Akdeniz’deki tek deniz üssü olan Suriye’nin Tarsus Limanı dolayısıyla menfaatlerini koruyup Esad rejimini destekliyor. Bazıları rejimi muhafaza edip lider değişikliği yapılmasını ve yeni liderin Müslüman Kardeşlere yakın birisi olmasını savunuyor. Bu karışık ortam içinde Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları gibi ilkeleri savunurken BM Güvenlik Konseyi'nden karar almadan askeri müdahaleyi savunanların safına geçmemeye özen göstermesi, silahlı ayaklanmacıların karargahı olmaktan kaçınması ve çatışmalara sürüklenmemek için her türlü gayreti göstermesi gerekiyor. Bazı yabancı kaynaklar Türkiye’nin Suriye’de Müslüman Kardeşlerin iktidara geçmesi için çalıştığını söylüyor. Meclis'in daha fazla gecikmeden bir genel görüşme açması çok isabetli olacak. Muhalefete bu konuda büyük iş düşüyor. “

Sayın Kılıçdaroğlu dış politika konusunda kabaca halkın bildiklerini aynı üslup içinde tekrarlıyor ve diyor ki:

“Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz şu teklifi yaptık hükümete. Suriye’yle ilgili politikamı oluşturacaksınız? İran’ı çağırın, Rusya’yı çağırın. İki grubu da çağırın Suriye’den de uzlaşma görevini üstlenin. Silahların susması için mücadele edin. 'Hayır efendim ben taraflardan birisi olacağım ve çatışmayı destekleyeceğim' derseniz Bu politika olmaz. Dış politikada sadece Suriye’de değil, Libya’da da çuvalladık.

Geldiğimiz noktaya bakın. 'NATO’nun Libya’da ne işi var?' dedik. Kaddafi’den insan hakları ödülünü aldık. Libya’daki dramı hep beraber gördük. Bu tablo Türkiye’ye dünyada dost değil, düşman üreten bir tablodur.

Azerbaycan’la, İran’la, Irak’la, Suriye’yle, Lübnan’la ilişkilerimiz bozuk, Rusya’yla limoni. Çözümü Rusya’da arıyorlar Türkiye’de değil. Bizim komşumuz çözümü bizde aramalı. “

İşte gerçek devlet adamları böyle zamanlar için vardırlar.Elimizde fener devlet adamı arıyoruz(!)