24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dış politikada hüsran -(TAMAMI)

Şahin Mengü

Şahin Mengü

Eski Yazar

A+ A-

Dünya’da saygınlığınız olmasını istiyorsanız, öncelikle tutarlı olacaksınız.

Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Fransa’nın, bazı Batılı ülkelerin lojistik desteğini de alarak Birleşmiş Milletler kararına uygun olarak Mali’ye yaptığı askeri müdahaleyi kınadılar.

Bu kınamanın sebebi nedir?

Bunun sebebi, Fransa’nın askeri güç kullanarak “İslamcı Militanları” bertaraf etmek istemesidir.

Ama yine aynı Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu, bu kez Suriye konusunda, Birleşmiş Milletler kararı da olmamasına rağmen, Batılı devletlerin askeri müdahalede bulunmamalarını eleştiriyorlar.

Bu tutarsızlığın, bu çelişkinin sebebi, mezhebe dayalı dış politika uygulamalarıdır.

Mali’de yok edilmek istenenler “İslamcı Militanlar” olunca müdahaleye karşı çık; Suriye’de bertaraf edilmesi istenen laik Esad olunca, müdahale edilmemesini eleştir.

Uluslararası saygınlık tutarlı olmaktan geçer. Her türlü dış müdahaleye karşı çıkmak gerekir.

Sıkıntı yaratacak o kadar çok yanlış yapıyorlar ki, örneğin, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un sözcüsü, Ocak ayının son günlerinde “Suriye’de, hükümetin ve muhaliflerin sebep olduğu yıkımın ve cinayetlerin, dış güçlerin taraflara silah sağlamasıyla körüklendiğini” söyledi.

Erdoğan’ın hayalleri yıkıldı

Tayyip Erdoğan, sözcünün yaptığı açıklamada Türkiye’nin adı geçmemiş olmasına rağmen, bir telaş içinde, muhaliflere silah verdiğimiz iddialarını red etmek zorunluluğunu hissetti.

Eğer gerçekten böyle bir yardım yapmadınsa bu telaş niye?

Türkiye’nin geleneksel, komşuların içişlerine karışmama prensibinden vazgeçmesi nedeniyle, Suriye sınırının yol geçen hanına dönmesi, buradan muhaliflere yapılan silah yardımlarının, Amerika Birleşik Devletleri’nin istemediği bir grup “İslamcı Militanların” eline geçeceği ve kontroden çıkacağı endişesiyle, geçen Kasım ayında Katarda yeniden yapılandırılan Suriye Muhalefeti Koalisyonun başındaki İmam Moaz Al Khatip, 30 Ocak’ta, “tutukluların serbest bırakılması, yurt dışındaki muhaliflere pasaport verilmesi gibi şartlarla “Esad ile görüşmeye hazır olduğunu” açıklamıştı.

Bu Tayyip Erdoğan’ın, Suriye’de laik Esad gidecek, yerine “ılımlı İslam” modeline uygun bir yapı kurulacak hayallerini yıktı.

Ciddiye alınmıyoruz

Nitekim, Al Khatip Almanya’nın Münih kentinde Güvenlik konferansı için bulunduğu dönemde de, Amerika Birleşik Devletleri başkan yardımcısı Biden, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Birleşmiş Milletler Temsilcisi Brahimi ve İran Dışişleri Bakanı Salihi ile ayrı ayrı görüştü. Tüm taraflar bu görüşmelerden mutlu ayrıldılar.

Ama ne acı bir durumdur ki; Davutoğlu’da Münih’te olmasına rağmen bu görüşme trafiğine dahil edilmemiştir.

Hani bu problemi çözecek en önemli aktör Türkiye idi, artık burnumuzun dibindeki bir olayda bile ciddiye alınmıyoruz.

Asıl çok daha önemli olan bir diğer nokta ise, hem Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un muhalifleri Moskovaya davet etmesi ve hem de İranlı meslektaşının “muhaliflerle temaslarının devam edeceğini” söylemeleridir.

Bu durum Esad ve rejiminin asli unsurlarının uzunca bir süre daha yönetimde kalmaya devam edeceğinin göstergesidir.

Bizim dışında bırakıldığımız görüşme trafiği sonunda, Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Biden’in Al Khatip’ten, “bir kısım aşırı unsurların izole ederek, Aleviler, Hıristiyanlar ve Kürtler gibi başka grupları da muhalefete dahil etmesini istediği” açıklandı.

Kim bu izole edilmesi istenen aşırı gruplar?

Kim olacak; Tayyip Erdoğan’ın bu Suriye olayının başından beri kendisi için doğal müttefik kabul ettiği, maddi manevi destek sağladığı El Kaide ve Cihadcılar’dır.

AKP’nin çelişkilerle dolu, tutarsız anti laik uygulamaları, uygar dünya da Türkiye’ye karşı duyulan şüpheleri de iyice arttırdı.

Türkiye bu son on yılda AKP iktidarı tarafından değil de, çağdaş, laik özellikleri olan ve ulusal çıkar temelli dış politika yürüten bir iktidar tarafından yönetilse dış politikada bu kadar hüsrana uğranır mıydı?

Tabii bunu kamuoyu önünde bangır bangır bağırarak sorması gerekenler, mışıl mışıl uyuduklarından adamlarda bildikleri gibi, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırı dış politika götürüyorlar.