24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dış politikada öncelik hissiyat değil menfaat olmalı

İhsan Sefa

İhsan Sefa

Site Yazarı

A+ A-

Evet bencilce, ben de dahil çoğumuzun kabullenmekte zorlanacağı bir ifade. Günümüz dünyasında bu bencilliği yapabilen ülkeler kendi halkının menfaatlerini korumakla kalmamış ve hatta saygınlıkları artan ülkeler olmuştur. Örnek mi istersiniz alın size İngiltere, Fransa, Rusya, ABD...

Bizim millet olarak belki de en büyük stratejik hatalarımızdan birisi de dış politikadaki ilişkilerimizi; yani dostluk ve düşmanlıkları kişisel ilişkilerde olduğu gibi algılamamızdır. Kişisel ilişkilerde kişisel menfaatleri ön plana çıkarıp dost bildiğini tabiri caiz ise satmak bizim ruhumuzda, genlerimizde yok. Evet güzel bir haslet. Düşmanı da hep düşman belleriz sorunları çözmek için oturup konuşalım, ortak yol bulalım gibi bir niyetimiz de genelde olmaz. Maalesef bütün bunlar dış politikamıza da yansıyınca çevremizi saran emperyalist güçlere karşı da büyük bir zaafımız ortaya çıkmış oluyor.

Güneyimizde bir terör devleti yani ikinci bir İsrail kurma peşinde olan Amerika’nın Suriye’yi parçalama girişimleri ve Irak da Barzani’ye bağımsızlık ilan ettirme girişimler, Türkiye, Rusya ve İran’ın bir araya geldiği Astana ittifakıyla durdurulmuştur. Mezhep ayrılığı gerekçeleri ile İran ile bir araya gelmekte zorlanmış olsak da iki ülkenin çıkarları mecburiyetleri, hissiyatları bertaraf edebilmiştir.

Doğu Akdeniz’de ABD, İsrail ve Fransa’nın Yunanistan’ı öne sürerek Mavi Vatanımıza yaptıkları saldırı da yine ittifaklarla bertaraf edilebilir. Ha ittifaksız da kalsak Mavi Vatanı sonuna kadar savaşırız ve koruruz. Ancak önemli olan savaşmadan korumak, karşı tarafa caydırıcı olabilmektir, bunun için de ittifakların kurulması zorunludur. Doğu Akdeniz de oluşturulacak ittifakın alt yapısı hazır; Suriye ve Irak’ın kuzeyinde kendini kanıtlamış bir Astana ittifakı. Bu ittifaka Libya, Mısır ve Suriye dahil edilebilir. Bu ülkelerle ortak hak ve menfaatlerimiz malum.

ABD üsleri bize karşı

Dış politikada kişisel ve hissiyatla değil ülke menfaati ön plana alındığında düşman gördüğümüz Esed’i müttefikimiz Esad olarak kabul etmek, aynı şekilde Müslüman kardeşlerden Mursi’yi devirip iktidara gelen Sisi'yi de düşman değil müttefik olarak kabullenmek gerekir. İktidarın son dönemde bu konuda eskisi kadar katı olmadığı, olumlu adımlar atıldığını gözlemliyoruz, umarız içerideki bazı Amerikancı ağızlar bu adımları durduramaz.

ABD sadece Doğu Akdeniz’de değil Adalar Denizi'ne de el atmış Yunanistan’ı ve başta Girit olmak üzere adaları adeta kendi toprağıymış gibi üslerle donatmıştır. Şu anda 6 olan üs sayısına irili ufaklı 20 üs daha ilave etmeyi planlamaktadır. Kilometre kareye düşen askeri üs sayısı ABD'nin kendi ülkesindeki üs sayısından fazladır. Bu üsler kime karşıdır? Namluları kime çevrilmiştir? Türkiye’ye. Zaten başka ülke de yok karşılarında. Güneyde kaybeden ABD şimdi Adalar Denizi'nden Yunanistan piyonuyla Türkiye’yi sıkıştırma peşindedir. Bunu yaparken de İran ile nükleer anlaşmaya geri dönme ve ambargoları kaldırma yoluna giderek şimdilik İran’ı susturup ana hedefine Türkiye’yi koyma çabasındadır. Zannediyorlar ki bu sıkıştırma ile Türkiye, Suriye’de geri adım atar ve Doğu Akdeniz’de haklarından vazgeçer.

ABD bununla kalmıyor Karadeniz’e el atıp Ukrayna’yı Rusya ile kapıştırmak peşinde ve Ukrayna’yı da NATO ya alıp Karadeniz’i NATO denizi yani ABD denizi yapma gayretindedir. Bu sadece Rusya için değil aynı zamanda da Türkiye için de ciddi bir tehdittir. Türkiye üç yandan kuşatılmaktadır. Asıl üzücü olan da Türkiye’nin kendini kuşatan bir stratejiye destek vermesidir.

Güneyde Rusya ile Suriye’de ittifak yapan Türkiye, Karadeniz’de rotasını şaşırmaktadır. Ukrayna’nın yanında yer almaktadır. Oysa Rusya ile Türkiye’nin ortak düşmanı ABD, Karadeniz’de de karşımıza çıkmak ve maalesef Türkiye ABD den yana tavır almak gibi bir yanlışın içindedir. Evet Ukrayna’nın bir devlet olarak toprak bütünlüğünden yana tavır konulabilir ama bu ülkenin NATO ya alınmasında ve Kırım konusunda Ukrayna yanında yer almak Türkiye’nin menfaatine değildir.

KKTC ve Abhazya'nın tanınması gerekiyor

2014 de Kırım Ukrayna’dan ayrılmış ve bağımsızlığını ilan etmiştir. Nüfusunun %56'sı Rus, %12'si Tatar Türkü ve geri kalanı da Ukraynalı. Türkiye Ukrayna’ya destek verip Kırım, Ukrayna toprağı derken Karadeniz’de ve Akdeniz’de ABD ye karşı güçlü bir müttefik adayı Rusya’yı elinin tersiyle itmiş oluyor.

Öte yandan Karadeniz kıyısında Abhazya Temmuz 1992 yılında Gürcistan merkezi yönetiminden ayrılmış ve 1999 yılında halkoylaması sonucu ilan ettiği bağımsızlık hiçbir ülke tarafından tanınmasa da, bu tarihten beri fiilen bağımsızdır. Tanınmaya ihtiyacı vardır.

Doğu Akdeniz’de de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) nin tanınması için Türkiye’nin müttefiklere ihtiyacı vardır. Kim tanıyacak KKTC'yi? ABD mi, Yunanistan mı, Fransa mı? Hiç birisi. Bu ülkeler ve diğer batılılar tanıyacak olsalardı zaten şimdiye Kıbrıs sorunu olmazdı. Onların derdi Kıbrıs’ın tamamının Yunanistan’a verilmesi. Öyle olsun ki Doğu Akdeniz’e tamamen hakim olsunlar, Türk varlığı yok olsun. Tarihin akışının bizleri getirdiği noktada; Kırım, Abhazya ve KKTC nin karşılıklı tanınması için bir fırsat doğmuştur

Türkiye tarihi fırsatı değerlendirmelidir. Gürcistan gücenir, Ukrayna’ya karşı ayıp olur hissiyatları bir tarafa bırakılıp Türkiye’nin menfaatlerini ön plana çıkaran kazanımlarla hareket edilmelidir. Rusya ve Türkiye karşılıklı olarak bu ülkeleri tanımalıdır. KKTC nin Rusya tarafından tanınmasından sonra Azerbaycan, İran ve diğer Türk Cumhuriyetlerinin de KKTC tanıma yolları açılacaktır. KKTC tanınması o kadar önemli mi diyenler var. Evet çok çok önemli Doğu Akdeniz’de güçlü bir kalemiz olmakla kalmıyor Mavi Vatan sınırlarımızı İsrail’e ve Kıbrıs Rum kesimine kaptırmamış oluyoruz ve daha burada saymakla bitmeyecek pek çok milli menfaatimiz gerçekleşecektir.

Büyük Önderimiz M. Kemal Atatürk’ün veciz sözü “Yurtta sulh cihanda sulh”u hissiyatla değil, ülke menfaatini ön plana çıkaracak akıllı dış politikalarla sağlayarak bölgemizde güçlü ve caydırıcı olabiliriz.