10 Ocak 2025 Cuma
İstanbul 16°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dış politikada U dönüşü-(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Osmanlı Devleti kurulduğu çağa göre ileri bir toplum düzenine dayanmaktaydı. O nedenle de o tarihlerde biz Batı’ya değil Batı bize el açmaktaydı. Kimileri Osmanlı’yı feodal düzen içinde görmüştür. Tarih bilginlerimiz bu düşünceye “Hayır Osmanlı toplum düzeni Batı feodalitesinden farklıdır” cevabını veriyor. Osmanlı düzeni kendine özgü bir yapısı bulunan “toprağa bağlı emekçi sınıftı” ama hiçbir zaman bu söylentileri gerçek kabul eden bir olay tarihçilerin karşısına çıkamamıştır. Örneğin; sipahiler, mülk sahipleriymiş gibi toprakların ve toprak emekçisinin ürünlerinden faydalanıyorlardı. Osmanlı toplum düzeni, tarihi, iktisadi, coğrafi ve askeri niteliklerle batıdakinden farklı bir görünüş kazanmıştı. Bu demektir ki Osmanlı, merkeziyetçi devlet yapısını benimsemekle birlikte geniş bir profesyonel orduya da sahipti. O nedenle Osmanlı toplumunda askeri sınıf kavramı çok geniş tutulur. O kadar ki her çeşit memur ve hizmetlilerin yanı sıra tüccar, çiftçi, madencileri de kapsayabilmektedir. İşte Osmanlı’nın büyüklüğü buradan geliyordu. 21. yüzyılda başlayan ve giderek artan Osmanlı hayranlığı tüm yeraltı ve yer üstü zenginliği, güç, toprakların stratejik önemi olmuştur.

Osmanlı’nın yumuşak karnı İslam

Dünya siyaseti Doğu’dan Batı’ya döndüğünde Osmanlı Kanuni devriyle beraber hem itibarın zirvesine çıktı, hem de onun devrinde yavaş yavaş yükselme eğilimi aşağılara indi. Yeni kurulan Nizam- Cedit askeri aleyhine kazan kaldıranlar vardı. Sultan Selim’in ismini hutbeden çıkardılar ve Selim’i tahttan indirmeye karar verdiler. Çünkü Sultan batı hayranıydı ve irticaa ulemaya boyun eğmedi.

17’inci yüzyılın sonlarında Fransa’da (1789) Fransız devrimi dünyaya yeni düşünceler, yeni kavramlar getirirken Osmanlı’nın üstünlüğü ortadan kalkıyordu. 1838’de 2. Mahmut Batı’dan örnek alarak buharlı gemiler bile getirdi. Osmanlı dönüşüm geçiriyordu ve işte bu dönüşüm içinde Osmanlı’nın ulema sınıfı harekete geçerek önce üstü kapalı sonra açık yeniliklere karşı çıkmaya başladı ve Batı gördü ki Osmanlı’nın yumuşak karnı İslam dinidir.

Tanzimat’tan bugüne

Tanzimat Osmanlı’yı gırtlağına kadar borca sokarken amaç dini ayrılıkları kışkırtarak Osmanlı’yı bölmek ve parçalamaktı.

Bugün Osmanlı’nın yaşadığı o silahlı işgal günlerini Atatürk’ün Türkiye’si silahsız işgallerle yaşıyor ve Osmanlı’nın Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan yumuşak karnındaki bu zafiyeti gören CIA ajanı Graham Fuller’e “Yeşil kuşak” teorisini ilham ediyor.

Türkiye’nin yaşadığı savaş bulutları yavaş yavaş Türkiye’yi kendi evlatlarının ihanetiyle karşı karşıya bırakıyor. Mustafa Kemal Atatürk 1. Dünya Savaş’ı sonrasında beklenen barışın gelmemesindeki etkenlerin başında bencil bir milliyetçilik anlayışı yattığını ABD’li gazeteci İsaac Markonson’a şöyle anlatıyordu: “Biliyor musunuz Avrupa’da barışı ve yeniden yapılanmayı engellemiş olan şey nedir? Sadece şu: Avrupa’da barışı ve yeniden yapılanmayı engellemiş olan bencil milliyetçiliğin bir parçası. Bu ekonominin yerine siyasetin geçmesi sonucunu doğurmuştur.”( Kaynak: AAMD.1 SF:182)

İşte Mustafa Kemal’in 88 yıldır uyguladığımız “Yurtta barış dünyada barış” ilkesinin temeli budur ve o temeli şimdi ABD’den gelen istihbaratlara dayanan yapay ve savaşçıl bir dış politika almıştır. Atatürk diyordu ki: “Savaşın ciddiyetini dikkate almayan, kimi samimi olmayan önderler, saldırı araçları, ajanları olmuşlardır. Denetimleri altındaki ulusları ulusçuluğu ve geleceği yanlış biçimde göstererek ve kötüye kullanarak aldatmışlardır.” (Prof. Şerafettin Turan- M. Kemal Atatürk- Bilgi Yayınları)

Suriye’de düşürülen ve ancak 36 saat sonra kamuoyuna bilgi verilebilen jet uçağımızın ve 2 değerli havacımızın başına gelenleri bir de bu açıdan değerlendirin.

Kısa bir anı: 27 Mayıs 1960 sonrası bizim Fransız devrimin M. Recamie’si yakıştırmasını yaptığımız merhum Müşerref Hekimoğlu’nun evinde devrim yapan subaylar, gazeteciler toplanır konuşurlardı. Bunlardan genç bir MBK üyesi Atilla Bartınlı’ya şöye demiş: “Yakında atlarımızın nal seslerini Budapeşte’den duyacaksınız.” Genç bir subayın hayali! AKP’li Dışişleri Bakanı o hayali kurmuyor. Bayan Clinton’un kolunda o hayali gerçekleştirmeye çalışıyor. İşte tersine dönüşüm bu. Ne hayalcilik ama...