27 Kasım 2024 Çarşamba
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dışarı çıkıyorum

Onur Caymaz

Onur Caymaz

Eski Yazar

A+ A-

Dışarı çıkıyorum! Öyle mi, ben de dolma sarayım; aman dönünce elini yıka bey; köpük, sabun, alkol; tırnak içi, avuç, parmak araları. Ben seni bilirim, üşenirsin şimdi yirmi saniye. Yahu derim sıyrılacak yıkamaktan, küçük rakı gibi dolaşıyorum ortalıkta. Olsun bey, sonra iyice kolonyala; bak hele, beş çayına mücver yapalım ne dersin; gözlüğünü arama, bulamazsın, batırdım çamaşır suyuna; yarın kahvaltıda bizi pişi paklar! Haftaya da lokma mı yapsak acaba? Fakat her yerde virüs olabilir, aman hiçbir yere dokunma. Ne dokunayım hanım, astronot gibi çıkıyoruz dışarı zaten. İnternetten börek tarifi baksana adam sen, giriyorsun her yere zırt pırt, hep telefon elinde. Dombili olduk hanım, karantina iki ay sürse kapıdan çıkamayacağız, hadi ben gidiyorum. Aman apartman kapısını paltonla aç, dirseğinle. İyi tamam da sonra paltonun dirseği ne olacak? Ne bileyim, işi hariç her konuda Ahmet Hakan’ın programında her akşam ahkâm kesenlere sor, uzman dolu memleket, sürüyle!

Bir aydır gündelik konuşmalar bu halde! Hem sahi ne çok uzman varmış değil mi memlekette? Uzman: Uz (çok iyi bilen, becerikli) ile us (akıllı) yakın. Uzman, iyi bilen demek. Tanınmış bir İngiliz leydi, üstat Bernard Shaw’ı evindeki konsere davet eder. İki tenor çıkıp arya okur. Konser sonrası leydi yanaşır Shaw’a: “Tenorları sevdiniz mi?” Üstat bozuk, cevaplar: “Valla ne bileyim, af edersiniz danalar gibi böğürdüler.” Leydi kızarıp bozarır: “Bayım, o nasıl söz öyle.” Güler Shaw: “Ben değil onlar böyle düşünüyor; birine, diğeri hakkında görüşünü sordum, dana gibi böğürüyor dedi, öbürü de aynı şeyi beriki için söyledi. Eh! İkisi de uzman olduğuna göre!”

Neyse hanım, der kahramanımız, çıkar evden; “sitedeyim, güvenli, merak etme.” Niye bey, insan girmiyor mu siteye; bin türlüsü var içeride, bakkala sigara getirenden bilmem kime... Apartman görevlisi her gün çöp topluyor, geçen baktım maskesiz. Dedim kardeş, sen niye maske takmıyorsun. Ben eskiden yoğun bakım hemşiresiydim abla, dedi; eldiven yeter, bulaşmaz bana. Demek böyle de oluyor. Bu da yeni moda karantina günlerinde: Eldiven var fakat yüz verilmiyor maskeye. Sen tak maskeni kardeşim dedim; hastaysan başkasını korursun, başkası hastaysa senin kârına!

Dün bir soluklanmak için çıkarken ben de bizim kapı önünde bir buket çiçek gördüm. Karanfil, rengârenk. Geceki yağmurdan ıpıslak. Yağmur damlalarında da korona var mı acaba? Kim bilir kime getirildi; çiçeği alan, virüslü falandır diye çaktırmadan salladı camdan aşağı herhalde. Ne yapacak! Güzel de kokar oysa. Yerçekimli Karanfil: Böyle bir şiiri var Edip Cansever’in. Edip Bey, Beyoğlu’dur biraz da, çıkıp oralara yürünür öyleyse. Yürürüm ben de! Ha evet, korona var! Yürüdüğümü hayal edeyim öyleyse.

Mesela Galata’dayım: Çok eskiden kalmış tek gözlü korsanlar; orada burada, ansiklopedi sayfalarına sıkışmış yeşil ip gibi duran bayat tost büfeleri; hâlâ kullanan var demek, anten satıcıları; saatçiler; bir şey kaçakçıları -kim bilir ne- ama kesin kaçakçılar; kadınlar, yalnız kadınlar, karanlık kadınlar; korkunç, mor göz altlarıyla, takım elbiseli birtakım adamlar; belli belirsiz sis gibi atölyeler sonra; bu atölyelerde kimler, ne yaparlar?

Saints Pierre ve Paul Kilisesi göründü işte. Daracık, tertemiz giriş, tarihe açılan. Duvardaki mezar kitabeleri. Voyvoda Caddesi’ne paralel Eski Banka Sokağı başında, bu kez Saint Pierre Hanı var. 1863’te Osmanlı Bankası’nın da kurulduğu yer. Mahkeme Lokantası’nın oradaki han bu muydu acaba? Ön cephesindeki levhayı, o vakit Fransızca yayımlanan Stamboul gazetesinin başyazarı Régis Delbeuf, mimar Alexandre Vallaury’ye hazırlatmış. Üzerinde şöyle yazar: “André Chénier Naqvit dans cette maison, le 30 Octobre 1762.”

Başyazar, André Chénier adlı beyefendinin burada doğduğunu yazdırmış mermere. Levhanın altında armalar: Biri Comte de Saint Priest’e ait asalet, diğeri Fransa kralına ait devlet arması (Cansever’in Armalar diye şiiri var). 30 Ekim 1762: Tarih doğru. Yer yanlış. Beyefendi İstanbullu ama doğduğu bina, 8 Şubat 1771’deki yangında yok olmuş, az daha arka sokaktadır.

Kimdir peki Chénier? İstanbul’un bir gizemi işte. Canımsın şehrim; seni çok özledim. Adamımız şairdir. Önceleri bahriye mektebinde okumuş; bir süre bahriyeli (Edip’in, Acı Bahriyeli diye şiiri var), sonra kendini yollara vurmuş acaba niye? Otuz iki yaşındayken, 1794 yılında Fransız Devrimi sonrası kargaşa döneminde, Robespierre’in emri üzerine (Edip’in Robespierre diye de şiiri var), devlete karşı işlenmiş suçlar yüzünden idam edilmiş. İki gün daha yaşasa kurtulacak üstelik.

Bu yakışıklı idama giderken elini alnına vurup şöyle bağırmış: “Halbuki kafamda neler vardı...” Tarih: 25 Temmuz 1794. Giyotin, 8,8 kilo. Sunay Akın’ın dediği gibi göbeği İstanbul'da kesilen André Chénier’in kafası, Paris’te alınmıştır gövdesinden. Neler vardı acaba kafasında? Chénier dünyanın, insanlığın destanını yazmayı tasarlamıştı: Hermes adını alacak bu destanda şair, dünya yuvarlağının oluşumundan başlayıp bitki ve hayvanlardan sonra yeryüzüne gelen insanın büyük macerasına ışık tutacaktı. Gel gör ki giyotin, bu büyük tasarıyı silip yok etti. Ustamız Salâh Birsel de Köçekçeler’deki Meyhane adlı şiirinde Chénier üzerinden tüm öldürülen şairleri anıp geriye kalanlara, hadi kuzular, siz de meyhaneye gibisinden sitem eder.

Hayali bir yürüyüş; semte Gelmiş Bulundum (Edip’in böyle bir şiiri var), eller yıkanacak ve Chénier’in şu şiirinde kalınacak: “Düşünmeden kendimi çürüyüp gideceğim / Bu karanlık çukurda / Benim de kaderim bu! / Orada bekleyeceğim / alışalım unutmaya.”

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları