Diyanet İşleri Allah’ı bile Arap yaptı
İslam dinini akıl ve mantıktan kopartıp bir Orta Çağ masalına çevirmeye çabalayan Diyanet İşleri Başkanlığı, rezaletlerine hızla devam ediyor. Çarşamba günü Diyanet’e bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu’ndan yapılan açıklama tam anlamıyla bir merdiven altı tarikate yaraşır biçimdeydi.
Kuran-ı Kerim’i övmek için, onun manasının da lafzının (biçiminin) da Allah’a ait olduğunu söylüyorlardı.
Bunun yarısı doğru, yarısı yanlış. Müslümanlar, Kuran’ın öz ve içerik olarak Allah’a ait olduğuna inanırlar. Gel gör ki Kuran’ın biçiminin, dilinin, söylenişinin (yani lafzının) da Allah’a ait olduğunu söylemek, Kuran’ı Arapça ve hatta Araplar ile sınırlamak olur. Bu iddia Arapçayı kutsallaştırarak Allah’ı Araplaştırmaya kadar uzanır.
Emevi Arap zihniyetini savunan Türk Diyaneti, bu tutumuyla kendi akıl dışı anlayışına uymayan İslam tarihini yok sayıyor. Bundan 1200 sene önce Sünni ekol içinde ortaya çıkan Mutezili akımı, Kuran’ın hadis (yaratılmış) olduğunu ileri sürüyorlardı. Bu görüş, Halife Memun zamanında devlet politikası idi... Koyu Sünni bir âlim olan Ahmed ibni Hanbel bile Kuran-Kerim’i açıklarken; Allah’a ait olan (Kelam-ı Nefsî) ile olmayan (Kelam-ı Lafzî) kısımları ayrı olgular olarak göstermişti. Buyurun, okuyun: “Kelam-ı nefsî; ebedi, ezeli ve kadimdir. Kelam-ı lafzî; yaratılmışla ilgili olan; yani yaratılmış tarafından yapılıyor gibi olan yönüyle hadis ve mahluktur.”
Sadece o değil; tutucu Sünni kelamcılardan Buharî, İbn Kuteybe gibi isimler bile Kuran’ın telaffuzunun, okunuşunun yanı sıra lafzının da mahluk (yaratılmış) olduğunu söylediler ve Arapçayı, Arapları Allahlaştıran saltanatçı yaklaşımı dışlamış oldular. Diyanet İşleri, halkın Kuran-ı Kerim’e olan saygısını kötüye kullanarak bizi tam anlamıyla vahşi Vehhabi İslamı’na çekmeye çalışıyor.
BİR HARFİ BİLE Mİ?
Kuran’ın genel içeriğini kimsenin tartıştığı yok. Gel gör ki bu kitabın biçiminin bile Allah’tan böyle geldiğini, bir harfinin bile değişmediğini iddia etmek, ancak okuma yazma bilmeyen kitleleri kandırmak için kullanılan bir iddiadır.
Belirtelim ki elimizde Hz. Muhammet döneminden kalma bir Kuran yoktur. Halife Ebu Bekir döneminde toplanan ilk Kuran da ortada değildir. Ki bu Kuran Emevi halifesi Mervan tarafından yakılmıştır. Osman zamanında yeniden derlenen ve büyük tartışmalara yol açan Kuran da ortada bulunmamaktadır. Bugünkü Kuran’ların işte bu 3. Nesil Kuran’a dayandığı iddia edilmektedir.
Bu tartışmayı fazla uzatmamak için sadece çok önemli bir bilgiyi verelim yetecektir.
Halife Ömer’in oğlu olan Abdullah, Osman döneminde yeniden toplanan Kuran için diyor ki: “Hiçbiriniz, Kuran’ın tümünü aldım “Elimde bulunduruyorum!” demesin. Bilemez ki Kuran’ın çoğu yok olup gitmiştir. ‘Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum’ desin yalnızca.” (Bkz.Suyuti, el İtkan, 2/32.)
Diyanet’in Yüksek Kurul üyelerine başka bilgileri de aktarırım ama yerim dar, fazla oynayamıyorum. Sizi, Muaviye’nin Sıffın’da yaptığı gibi Kuran’ı kağıttan sayfalarda, harflerde aramaya değil yüreklerde aramaya davet ediyorum.
AKP’NİN EN İYİ İÇİŞLERİ BAKANI KİM?
2006’da Diyarbakır Valisi iken, kentin meydanlarına “Kürdistan’a Hoşgeldiniz!” pankartı astıran Efkan Ala’yı... Partisinden istifa etmek zorunda kalan İdris Naim Şahin’i... Yolsuzluğa bulaştığı için istifa etmek zorunda kalan Muammer Güler’i hatırlayın... Bunlar İçişleri Bakanı iken FETÖ devletin her yanını sardı; Türkiye PKK terörüyle sarsıldı. Şehirlerde suç oranları hızla arttı.
Bir de Süleyman Soylu dönemine bakın. Biz, yıllardır onu en sert eleştiren yazarlardan birisiyiz. Gel gör ki AKP’nin en başarılı İçişleri Bakanı olarak o öne çıkıyor. Çok sıkıntılı bir dönemde İçişleri Bakanı olmasına karşın hem de... Düşünün ki İçişleri personelinin en önemlileri FETÖ’nün elemanı halinde çalışırken... PKK yandaşları iyice şımartılmışlarken... IŞİD Türkiye’nin içine iyice yerleşmişken... Ve eldeki polis sayısı da önemli ölçüde azalmış iken... Süleyman Soylu, ülke içinde güvenliği yeniden kurmayı başardı. Bunda, FETÖ’cülerin ve tarikatçilerin örgütten atılmasının, askerle yapılan samimi işbirliğinin ciddi katkısı olduğunu da bilmekteyiz.
Düzelmenin en fazla hissedildiği yer, İstanbul... Bu şehir; birkaç yıl önce iyice güvenilmezken, PKK kentin varoşlarını işgal etmişken şimdi sokaklara sükunet geldi. Bu başarıda İl Emniyet Müdürü Mustafa Çağrıcı’nın da katkısını unutmamak gerekiyor. Eminim ki yeni valimiz Sayın Ali Yerlikaya bu süreci daha yukarıya taşıyacaktır. Eğer Bakan Soylu muhalefete cevap vermeyi bırakıp da şimdi yaptığı gibi güvenlik işine yoğunlaşırsa sadece FETÖ değil PKK da temelli ezilecektir.
Bu arada IŞİD yanlılarının da sıkı biçimde kovuşturulması gerektiğinin farkına varıldığını da görüyoruz. Bu tutum sürdürülmezse, PKK’nın koltuğuna bunlar talip olabilir. İçişleri Bakanlığı’nın başarısı, büyük kentlerdeki vatandaşın yaşantısına huzur ve güven olarak yansıyor ki en çok aradığımız da işte budur.