Diyanet ve tarikatlar
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırlattığı kamu spotundaki cinsiyetçi yaklaşıma yönelik kamuoyu tepkisi, böylesi durumlarda çokça görüldüğü üzere, haklı bir tepkinin hızla bağlam dışına kaydırılarak, Diyanet’in kapatılması çağrılarına dönüştürülmesine neden oldu.
Diyanet’in kapatılmasının tartışmaya değer bir gündem olabilmesi için, her şeyden önce tarikatların siyasal parti olmaktan çıkması gerekiyor. Tarikat ve cemaatlerin varlık nedenleri, insanların dini açıdan irşad edilmeleri gereği ile açıklansa da, çoğu tarikatın hedefi bundan çok daha fazlası. Kaynak Yayınları tarafından yayınlanan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “gizli” damgalı raporu, Türkiye’de tarikatların en geniş kitle tabanına sahip olanlarının, siyasal hırsları olduğu, dini bir örgüt olmaktan çok, din temelinde örgütlenmiş birer ekonomik ve siyasi kuruluş biçiminde faaliyet yürüttüklerini gösteriyor. Nitekim FETÖ’yü tanımlamak için kullanılan “cemaat” kavramı da, yasadışı siyasal parti kimliğini gizleyen bir örtüden başka bir şey değildi. Siyasal amaçlar gütmesi, gelişmesinin belli bir anında doğrudan iktidara hamle yapmasıyla sonuçlandı. Bugün çeşitli bakanlıklarda örgütlenen, müritlerini belli biçimlerde oy vermeye yönlendiren, siyasal olaylar hakkında görüş bildiren vb. tarikatların, tıpkı FETÖ gibi, gelişmelerinin olgun bir aşamasında, iktidarın tek sahibi olmaya çalışacakları açık bir gerçek.
Türkiye’de tarikatların, salt dini ihtiyaçları karşılamanın çok ötesinde, yasadışı siyasal partiler gibi hareket etmelerinin temel nedeni, zamanın ruhunu, modern sanayi toplumunun dayandığı ekonomi-politik temelleri anlamaktan çok ama çok uzak olmaları. Tarikatların dinselliği algılama ve hayata geçirme biçimi, tarım toplumu değerleriyle yüklü.
Modern sanayi toplumu, batıya özgü yerel bir olgu değil. Tarım ekonomisi temeline dayanan ilk ve ortaçağ uygarlık tipinden farklı olarak, kapitalist veya sosyalist üretim biçimine dayalı yeni bir uygarlık tipi. Varlığı, bireylerin toplum karşısında özerkleşmesini, kamusal alanın özgürlük ilkesi temelinde yapılandırılmasını ve siyasal katılımı en geniş kitlelere doğru açılmasını gerektiriyor. Bu sayede, yurttaşlık, anayasa, insan hakları, çok partili sistem, rasyonel birey, eleştirel ve yaratıcı eğitim, planlama, kalkınma vb. mümkün olabiliyor. Feodal uygarlığın bakiyesi olan değerlere dayalı bir din anlayışını temsil eden tarikatlar ise, bu saydığımız değerleri benimsemedikleri için, modern sanayi uygarlığının ihtiyaçlarıyla esastan çelişiyorlar. Tarım toplumlarının sanayi toplumuna dönüşmesi, salt biçimsel değişikliklerle ilgili değil. Bütün kurumlar düzeyinde bir dönüşüm gerekiyor. Demokratik devrimler, tarım toplumlarının kurum ve değer sisteminden sanayi toplumunun kurum ve değerlerine doğru kaçınılmaz sıçramaları ifade ediyor. Demokratik devrimler bir tercih değil, bağımsız ve egemen yaşamak isteyen milletlerin olmazsa olmaz ihtiyacı. Tarikatlar ise devrimlerle gelen toplumsal dönüşümün kendilerini arkaik yapılar haline geldiğini kabul edemedikleri için, modern toplum kurumlarını batılılığa, Türk devrimini taklitçiliğe indirgeyerek, varlıklarının meşru ve gerekli olduğunu ispata çalışıyorlar. Tarihsel akışın dışına düşmüş böyle yapıların, siyasal hırslara ve emellere sahip olması ve rövanşist davranması da anlaşılır bir durum oluyor haliyle.
Türk milleti bağımsız ve egemen yaşayacaksa, muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma iddiasını sürdürecekse, tarikatların iktidar iddialarını ortadan kaldırmak zorundadır. Yanmayan kefen bezine alıcı olan, şeyhine dokunur, onun artıklarını yerse cennete gideceğini düşünen, kendine ait özerk bir kişiliği, iradesi, olan-biteni süzgecinden geçireceği kendine ait bir aklı olmayan zavallılaşmış bir insan kaynağıyla, Türk milletinin ne ekonomide, ne siyasette, ne kültürde hiçbir iddia sahibi olması beklenemez. Dahası, bütün davranışlarını cennete girme-cehennemden kaçınma pragmatizmine oturtarak, bu uğurda her türlü telkine açık hale gelmiş insanlarla, ahlaklı toplum bile kurulamaz. FETÖ’cülerin hırsızlık, yalan, iftira, hak yeme vb. her türlü ahlaksızlığa bulaştıkları halde pişmanlık belirtisi gösteremeyecek kadar yozlaşmış olmaları yeterince öğretici olmalıdır.
Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevleri henüz bitmemiştir. Meydan, toplumun dini ihtiyaçlarını karşılama adı altında bireyselliği ortadan kaldıran, insanları köleleştiren tarikatlara bırakılamaz. Her kurum gibi Diyanet’in de işlevlerini tamamlayıp gereksiz hale geleceği bir zaman olabilir, ama o zaman, insanların dine değil dincilere inanmamaya başladığı zamandır.