Doğayı bir mendile koyabilir misiniz?
Bu hafta Dalyan Lagün’ü açığına demir atıp, muhteşem İztuzu kumsalında Köyceğiz’de yaşayan, çocuk kitapları yazarı ve çevirmen Firuzan Gürbüz ile söyleştik.
Günümüzde kentlerde yaşayan birçok insan doğal yaşamın hayalini kurar. Ama bir sürü koşulun yerine gelmesini beklediği için, bir türlü hayalini de gerçekleştiremez. Sevgili Firüzan hayalini gerçekleştirmiş olanlardan. Meltem esintisiyle yanıma geldiğinde, hemen sordum:
“Uzun yıllarını İstanbulda; Cihangir, Galata gibi cıvıl cıvıl yerlerde geçirmiş, üstelik de o zamanlar mesleği gazetecilik olan biri için, Köyceğiz gibi sakin bir kasabaya yerleşmek gerçekten cesurca verilmiş bir karar. Lütfen anlatır mısın nasıl oldu bu?”
DOĞANIN BİN BİR ÇEŞİT MUCİZESİ
“Köyceğiz’de beşinci yılımı doldurmak üzereyim Ethem Bey. İstanbul’a yolum düştüğünde de, hep ayni soruyla karşılaşıyorum. Dostlarım bu kararı verirken nasıl bir süreç yaşadığımı öğrenmek istediklerinde, doğrusu çok şaşırıyorum. Çünkü bir süreçten geçmedim ben. Oralarda yapabilir miyim, eşimden, dostumdan, alıştığım her şeyden uzakta yeni bir yaşama başlayabilir miyim gibi kemirgen sorulara da hiç mi hiç takılmadım. Bakın şöyle anlatayım. Hani çok güzel bir şey yaşarken bunu en sevdiklerinizle paylaşmak istersiniz ya, hani lezzetli bir şey yerken boğazınızdan geçmediği için mendilinizin içine bir parçasını koyup onlara götürmek istersiniz ya, işte öyle bir burukluk var benim de içimde. Çünkü sabahları penceremin önündeki süs havuzunda sırayla sabah banyosunu alan minik kuşları mendilimin içine koyamıyorum. Çünkü geceleri ceviz ağacıma konup, bana “Hadi yat artık, geç oldu,” der gibi öten baykuşun sesini cep telefonuma kaydedemiyorum. Çünkü bergamutların, portakal çiçeklerinin, melissaların kokusunu bir şişeye koyup sevdiklerime götüremiyorum. İşte ben doğanın insanı şaşkınlığa düşüren bu bin bir çeşit mucizesini, cennet Köyceğiz’de an be an kendi kendime yaşıyorum. Ne kadar şanslıyım ki, bunlara boğazım düğümlenerek tanık oluyorum.
Hiç unutamam, Köyceğizde, Goethenin “Genç Werter’in Acıları” adlı eserinden;
“... kayalıklardan nehrin öteki tarafına, bereketli vadiden tepelere dek bakıp, etrafımdaki her şeyin filizlenip fışkırdığını gördüğümde; ... tüm bunları sıcak kalbime nasıl da sığdırırdım, bu taşkın bollukta kendimi nasıl da tanrılaşmış hissederdim...” satırlarını Almanca’danTürkçe’ye çevirirken çok etkilenmiş, hemen masamın başından kalkıp bahçeye çıkmış ve kulağımı toprağa dayayıp, doğayı dinlemiştim. Duyduğum ses buraya yerleşerek ne kadar doğru bir karar verdiğimi bir kez daha fısıldamıştı bana.
Diyeceğim o ki, cennette yaşamayı istemek sadece bir tercih meselesi. Ancak arınma süreci gerektiren bir tercih bu. Doğada yaşamayı istemek, belki de atılacak ilk adım. Bunun bir bedeli oluyor, ama inanın buna değiyor Ethem Bey.”
Ömrü boyu doğaya aşık biri olarak dedim ki; “Değiyor be Sevgili Firüzan, değiyor! Hadi sana ve bizim gibi yüreği doğa sevgisiyle çarpanlara rastgele!”