26 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Doğu Akdeniz’de ABD tehdidini bertaraf etmek için uygun fırsat

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

Bundan 46 yıl önce, 25 Temmuz 1975’te, Türkiye ABD üslerine el koymuştu. Bu karar, Türkiye’nin bir yıl önce yaptığı Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle, 5 Şubat 1975’ten itibaren ABD’nin Türkiye’ye ambargo uygulamasına karşı alınmıştı.

Yaklaşık yarım yüzyıl sonra yine gündem Kıbrıs. Yine ABD yaptırımlarını tartışıyoruz.

ABD’nin ambargosu ve Türkiye’nin buna üsleri denetim altına alarak verdiği yanıt, iki kutuplu bir dünya koşullarında gerçekleşmişti. Şimdi ise dünya çok kutuplu. Daha önemlisi Amerikan imparatorluğunun ve Atlantik İttifakı’nın çöküş dönemindeyiz. Bu durum, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’den ve Kıbrıs’tan yönelen ABD tehdidini savuşturması için elverişli imkanlar sunuyor.

ABD’NİN ÖNCELİKLERİ

ABD’nin Türkiye konusunda öncelikli politikası, Ankara’nın bölgesel düzlemde bağımsız siyasetler uygulamasını ve Rusya, İran ve Çin ile aynı eksende buluşmasını önlemek. ABD, bunun için Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta tehdidi yoğunlaştırıyor. 2018 yılında ABD’nin savunma ve dış politika stratejisini belirleyen kuruluş olarak bilinen “Stratejik Uluslararası Çalışmalar Merkezi (Center for Strategic&International Studies-CSIS”) çok önemli bir rapor yayınladı. “Doğu Akdeniz’i yeniden ABD’nin stratejik çapası haline getirmek” başlıklı raporda özetle şu görüş savunulmuştu:

“Amerika Birleşik Devletleri'nin Doğu Akdeniz'de Avrupa'yı istikrara kavuşturacak ve Ortadoğu'daki bölgesel dengeyi tekrar ABD'ye kaydıracak bütünsel ve entegre bir stratejiye ihtiyacı var. Suriye sorununun çözülmesi Doğu Akdeniz'de istikrarın sağlanması için elzemdir ve giderek daha düşmanca ve antidemokratik bir Türkiye'ye yönelik uygun bir politik yaklaşım geliştirmek, Suriye bulmacasını çözmenin ve bölgeyi Avrupa-Atlantik topluluğuna yeniden bağlamanın anahtarıdır.”

(https://www.csis.org/analysis/restoring-eastern-mediterranean-us-strategic-anchor)

22 Mayıs 2018 tarihli raporda, ABD yönetimine Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile stratejik ilişkilerini kuvvetlendirmesi önerilmişti. Nitekim ABD, son üç yılda Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile özellikle askeri ilişkilerini derinleştirdi. ABD, 2019 Karşılıklı Savunma ve İşbirliği Anlaşması ile Yunanistan’a silahlı yığınak yaptı, askeri üsleri genişletti ve modernize etti. Girit adasında bulunan Suda Askeri Üssü modernize edildi, Larissa Havalimanı yenilendi, Valos ve Larissa arasında bulunan Stefanovikeio Hava Üssü güçlendirildi ve Dedeağaç Limanı genişletildi.

'ABD GERİ DÖNDÜ' MÜ?

Bu koşullarda ABD tehdidini, yoğunlaştığı alandan başlayarak savuşturacak politikalar geliştirmek zorunludur. Bunun için uygun koşullar vardır.

Biden yönetimi, “ABD geri döndü” sloganıyla işbaşına geldi ama 6 ayda bu iddiasını ortaya koyabilecek, söylemlerin ötesinde bir eylem ortaya koyabilmiş değil. Tam tersine, ulusal güvenlik stratejisinde öncelikli tehdit olarak belirlediği Çin ve Rusya’ya karşı Avrupa’yı kendi hizasına getirmeyi başaramadı. NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde istediği sonucu elde edemedi. Washington son olarak, Rusya ile Avrupa ilişkilerinde kilit bir proje ve yaptırım konusu olan Kuzey Akım 2 projesini kabul etmek zorunda kaldı.

Buna karşılık, Çin’in ABD tehditlerine karşılık daha aktif bir politika izlediği, önceki dönemden farklı olarak Batı Asya ve Kuzey Afrika’da ABD’nin politikalarının karşısında durduğu, Rusya’nın da Türkiye, İran ve Çin ile Suriye’den başlayarak, Kafkasya’ya, Libya’ya ve Afganistan’a kadar işbirliği yönünde politikalar uyguladığı görülüyor. Bunlar, Atlantik dayatmalarının karşısında bölgesel çözümlerin zemininin ne kadar güçlü olduğunu ortaya koyuyor.

TEHDİTLERİ BERTARAF ETMEK İÇİN

ABD tehditlerini bertaraf etmenin yolu, bütünsel ve tutarlı bir politika izlemekten geçmektedir. “İki devletli çözüm” yönündeki kararlılık, Türkiye’nin doğal müttefikleri olan bölge ülkeleri ve Asya güçleriyle ortaklık yönündeki politikalarla hayata geçirilebilir. Atacağınız adımlar, objektif olarak aynı cephede olan, yani ABD’nin tehditlerine maruz kalan diğer ülkelerin önceliklerini dikkate alarak kendi önceliklerimizi uyumlu hale getirmeyi ve bu ülkelerle aynı noktada buluşmayı sağlamalıdır.

Washington’u Libya’da, Karabağ’da olduğu gibi Suriye’de de tümüyle devredışı bırakacak politikaları hızla hayata geçirmek mümkündür. Bu adım, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta da Türkiye’nin elinin güçlenmesini sağlayacaktır. Mevcut koşullarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin birçok ülke tarafından tanınması için koşullar elverişlidir. Suriye ile normalleşme PKK terörünü nihai olarak bitirmenin yolunu açacağı gibi KKTC’nin tanınması ve Doğu Akdeniz’deki ABD tehdidinin bertaraf edilmesi için uygun koşulları sağlayacaktır.