05 Temmuz 2024 Cuma
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Doğu Akdeniz Havzası

İsmail Hakkı Pekin

İsmail Hakkı Pekin

Eski Yazar

A+ A-


Doğu Akdeniz’i de içine alan geniş coğrafyada zor bir süreç yaşanıyor. İç savaş,çatışma, terör ve yıkım bölgeden hiç eksik olmuyor. Birinci Dünya Savaşı sonrasında belirlenen sınırlar, İkinci Dünya Savaşı sonrasında tesis edilen dünya düzeni ABD ve Batı tarafından değiştirilmek isteniyor. Dünyanın ağırlık merkezinin Asya’ya kaydığını gören ABD ve Batı, enerji kaynaklarını kontrol edebilmek için bölgeye yeni bir nizam vermeye çalışıyor. Bugün bölgede yaşanmakta olan olaylar önümüzdeki 100 yıl için yapılan mücadeleden yansıyan stratejilerin uygulanmasından başka bir şey değil. Mücadele, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’in siyasi coğrafyasının yeniden belirlenmesi üzerine yapılıyor.
Söz konusu mücadelede dikkatler Suriye’de, Irak’ta, IŞID ile savaşta yoğunlaşmış durumda. Ortadoğu bölgesini daha geniş tanımlamak, Doğu Akdeniz’i de Ortadoğu bölgesiyle birlikte değerlendirmek gerekiyor. Doğu Akdeniz Havzası dediğimiz coğrafi alan Ortadoğu’yu içine alan geniş bir bölgeyi içeriyor. Devam eden mücadele Kıbrıs’ı yeniden bölgenin en stratejik coğrafyalarından biri haline getirdi. Akdeniz’de varlık göstermek durumunda olan Rusya Kıbrıs’ta üs temin etme gayretlerini sürdürüyor. İsrail,Güney Kıbrıs Yönetimi,Yunanistan arasındaki yakınlaşma ve bu üçlüye Rusya’nın da dahil olması bölgedeki enerji kaynaklarının,stratejik deniz yolları ve limanların kontrolü açısından çok önemli bir girişim.
Kıbrıs ile ilgili görüşmeler, münhasır ekonomik bölgelerin belirlenmesi tartışmaları ve bu konularda Güney Kıbrıs Yönetimi’nin ve İsrail’in girişimleri, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den tecrit etmeyi ve Antalya Körfezi’ne hapsetmeyi öngören bir strateji çerçevesi istikametinde devam ediyor. Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ile, Lübnan ile münhasır ekonomik bölgelerin belirlenmesi için anlaşmalar yapıyor, bölgeyi sahipleniyor. ABD ve AB’nin mevcut politikalarından istifade ederek, onlar adına egemenlik alanlarını genişletiyor. Bütün bunlar olup biterken Türkiye ne yapıyor? Çok yönlü bir politika izleyebiliyor mu? Yoksa kafasını, kendi iç sorunlarına ya da iktidar olma ve yönetme adına yarattığı sorunlara, ideolojik hesaplarla uyguladığı içinden çıkılmaz hale gelen Ortadoğu politikasına gömmüş, bütün bu gelişmeleri görmekten aciz mi?
DENİZ KUVVETLERİ’NİN TASFİYESİ
İktidarın yaptıklarına ve gelişmelere bakınca bir çok şeyin farkında olmadığını ya da farkına varamadığını söyleyebilirim. Eğer farkında olsaydık çok daha farklı davranırdık. Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölgelerin belirlenmesinde tezlerimizi destekleyecek iki kritik ülke var, Suriye ve Mısır. Türkiye bu ülke ile de kavgalı hatta bu ülkelerin yönetimlerini düşman ilan etti. Böylece bu ülkelerin Güney Kıbrıs Rum yönetimi ile anlaşmaları için kapıları kendi elleriyle sonuna kadar açtı. Kıbrıs konusundaki görüşmelerde taviz veren,ABD ve AB’nin baskılarına boyun eğen bir tutum aldı. Peki ülkemizin gelecek 100 yıldaki enerji ihtiyacı nasıl karşılanacak? Refah ve barış nasıl sağlanacak? Doğu Akdeniz havzasındaki hak ve menfaatlerimizi korumadan bunlara cevap verebilmenin mümkün olmadığını belirtelim.
Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızın yani ülkenin geleceğinin korunması için doğru strateji ve politikaların belirlenmesinde, uygun ittifakların yapılmasında ve bütün bunların hayata geçirilmesinde en önemli unsur Deniz Kuvvetleri’dir. Yeterli deniz gücünüz yoksa bu mücadeleyi yürütemezsiniz ya da kaybedersiniz. Yeterli deniz gücü demek sahip olduğunuz su üstü, su altı gemileri, onları destekleyen hava unsurları kadar belki onlardan daha da önemlisi onları kullanacak, yönetecek olan beceri ve akıldır. Bunun anlamı yetişmiş insan gücüne sahip olmaktır. Yetişmiş insan gücü,aynı zamanda ülke çıkarlarını içselleştirmiş yetenekli amiraller,subaylar ve astsubaylardır. Böylesine kritik bir mücadelenin yürütüldüğü, önümüzdeki 100 yıl için paylaşım kavgasının yapıldığı bir dönemde Deniz Kuvvetleri’nden yapılan tasfiye sizce kime yaramıştır? Herhalde küçük hesaplar peşinde koşan iktidara ve Türkiye’ye değil. Doğu Adeniz’deki mücadelenin kaybedilmesi, oradaki hak ve menfaatlerimizin gasp edilmesinin önlenememesi durumunda bu topraklarda yaşamın çok daha zorlaşacağını ve ülkenin bekasınının tehlikeye gireceğini belirtmek isterim.