'Doğu Akdeniz'deki krizlerin nedeni enerji savaşları'
Mustafa Birol Güger
Doğu Akdeniz'e kıyısı olan Türkiye, KKTC, Suriye, Lübnan ve Filistin'de siyasi krizler on yıllardır devam ediyor. Bu ülkeler arasında Türkiye hariç diğer tüm ülkeler yıllar boyu süren savaşlarla yıpratıldı. Türkiye ise askeri darbeler, siyasi ve ekonomik krizler ve yüksek yoğunluklu terör eylemleriyle adeta bir şiddet sarmalına hapsedildi.
Daha önce, Türk Deniz Kuvvetlerinin etrafımızı çevreleyen denizlerdeki etkinliğinin kırılmasını amaçlayan kumpas davalarının hedefi olan Emekli Amiral Cem Gürdeniz'e göre, Doğu Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerde devam eden krizlerin başlıca nedeni küresel hegemonya tarafından dayatılan enerji politikaları.
Türkiye ve diğer bölge ülkelerindeki krizlerin küresel hegemonya açısından avantajlı bir durum yarattığını düşünen Gürdeniz'e göre, krizle boğuşan ülkenin deniz yetki alanlarında doğal gaz, petrol gibi enerji rezervleri mevcutsa, o krizin devam etmesi de hegemonyanın lehine.
'KUMPAS DAVALARI VE 15 TEMMUZ BAŞARIYA ULAŞMIŞ OLSAYDI...'
Gürdeniz, sistemli bir biçimde üretilen bu krizlerin siyasi hedeflerini şu sözlerle açıkladı: “Krizin sonucunda hegemonya lehine bir karar alındığında, oradaki doğal gaz ve petrol çıkarma hakları doğrudan hegemonyaya ait firmalara gidecektir. O yüzden bu krizlerin olması istenir. Bu tür krizler adeta teşvik edilir.”
Türk ordusunun da aynı küresel güçler tarafından Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi davalarla hedef alındığının altını çizen Gürdeniz, söz konusu davaların siyasi hedeflerine ilişkin olarak da şu ifadeleri kullandı: “Türk Deniz Kuvvetleri, 2009 Avrupa Birliği (AB) İlerleme Raporunda Doğu Akdeniz'deki faaliyetlerinden ötürü şikayet edilmişti. Bu şikayetin hemen ardından Deniz Kuvvetlerinde ilk tutuklamalar gerçekleşmişti. Türk Deniz Kuvvetleri, Balyoz ve Askeri Casusluk benzeri kumpas davalarıyla paralize edilerek, Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Ege'deki etkinliğinin azaltılması hedeflendi” dedi.
Gürdeniz'e göre, hem kendilerine karşı kurulan Balyoz kumpasının, hem de 15 Temmuz'daki Amerikancı darbenin amacı aynıydı. Zira, küresel hegemonya bu operasyonlarda başarılı olsaydı, bölgedeki bütün siyasi sorunlar onlar lehine çözülmüş olacaktı.
ENERJİYE İHTİYAÇ ARTIYOR
Gürdeniz, Doğu Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerde devam eden istikrarsızlık ve iç savaşların küresel enerji politikalarıyla ilişkisini şu sözlerle özetledi:
“2030 yılına kadar dünyanın doğal gaz ihtiyacı kabaca %100, petrol ihtiyacı ise %50 oranında artacak bu bir gerçek. Çünkü, özellikle Asya'da dakikada 260 kişi orta sınıfa geçiyor. Bu demektir ki, küresel olarak çok büyük kaynaklara ihtiyaç var. Öte yandan, dakikada kabaca 240 kişi doğarken aynı zaman dilimi içerisinde 115 kişi ölüyor yani dünya nüfusu artıyor. Dünya nüfusu artarken refah da artıyor, refah arttığı için enerjiye olan ihtiyaç da bununla doğru orantılı bir biçimde artıyor.”
SURİYE, LÜBNAN VE FİLİSTİN'DEKİ KRİZLER
Gürdeniz'e göre yukarıdaki denklemin fazlasıyla farkında olan ülkelerden biri de şu an enerji ihraç eden ülke (net exporter) konumunda olan İsrail. Buna göre İsrail, enerji kaynaklarından elde edeceği refahla etrafında bir güvenlik kuşağı yaratmak istiyor. Ancak, 1.9 milyon Filistinliye ev sahipliği yapan sahil kenti Gazze, İsrail'in siyasal ve ekonomik hedeflerine ulaşmasında engel teşkil ediyor. Zira, Kıbrıs adasının güneyi ve Suriye'den, İsrail kıyılarına kadar olan alanda, bünyesinde yaklaşık 700 milyar metreküp doğal gaz barındıran Leviathan Gaz Sahasındaki zengin rezervlerin bir bölümü de İsrail'in ablukası altındaki Gazze açıklarında bulunuyor.
Gürdeniz Suriye, Lübnan ve Filistin'i de içine alan bu denklemi şu sözlerle anlatıyor: “Gazze şeridinde yaşayan Filistinlilerin doğal gaz ve petrol hakları ileride mutlaka gündeme gelecektir. Ancak biliyorsunuz, İsrail'in tutumundan ötürü Gazze'de bir liman bile yok. Lübnan da İsrail'le deniz yetki alanları ve yan sınır sorunlarından ötürü problemler yaşıyor. Lübnan gibi Suriye'nin de denizde çok zengin kaynakları olduğu biliniyor.”
***
CEM GÜRDENİZ'LE KIBRIS ÖZEL RÖPORTAJIMIZIN İLK BÖLÜMÜ: