22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dokunul(a)mazlar

Gözen Esmer

Gözen Esmer

Site Yazarı

A+ A-

Brian De Palma çok geniş bakış açısına sahip bir yönetmen.Neredeyse her türde filmi var.Bir ekol olarak düşünülebilir mi, onu sinema eleştirmenleri daha iyi bilir. Palma’nın mafya örgütlenmesi ve ilişkileri üzerine birkaç filmi var hatırladığım. Scarface, Carlito’s Way, The Untouchables ve devam filmi The Untouchables Capone Rising…

Untouchables dilimize dokunulmazlar olarak çevriliyor. Peki kimdir o dokunulmazlar? Ağzında purosu eksik olmayan Al Capone benzeri mafya babaları mı?

Ya da o mafya babalarının tetikçiliğini, fedailiğini yapan, onlara “gözle görülmez bağlarla” bağlı olan yaralı yüzler mi?

O mafya liderlerinden, rüşvet alan siyasetçiler, bürokratlar, gazeteciler filan mı?

Dokunulmazlar deyince akla ilk bunlar geliyor. Yönetmenimiz Palma bunu biliyor olsa gerek, çünkü ters köşe yapıp asıl dokunulmazları bize gösteriyor.

Untouchables epey eski bir film olmasına karşın güncelliğini koruyor.1987’den bu yana dünya neredeyse tersine döndü fakat mafya kaynaklı ilişkiler bitmedi. Hatta aksine gözle görülür biçimde büyüdü, meşru zeminler bile yarattı. Bütün dünya için böyle. Savaş ihraç eden güvenlik şirketleri, psikolojik savaş yürüten strateji kuruluşları var artık.

Dahası dünyada en çok askeri harcama yapan ülkelerin başında gelen ABD, 60 bin kişilik gizli ordu kuruyor. Savaş ağalığı dünyanın her yerinde kurumsallaşmış ve modernleşmiş bir halde karşımıza çıkıyor.

Peki Palma neden dokunulmaz diye bu işleri yapanları göstermiyor da görevi köprüde devriye atmak olan bir polis memuru Jim Malone’ı gösteriyor?

Ya da neden karşımızda bir Hazine müfettişi, namuslu kanun adamı Ness çıkıyor?

Öte yandan film hiç kimsenin dokunulmaz olmadığını da gösteriyor. Al Capone’nun yakalanış hikâyesi üzerinden verilen iki mesaj aslında:

1)Düşük çenesi ve rozetinden başka hiçbir şeyi olmayan bir memura kimse dokunamaz

2)Chicago’nun neredeyse sahibi Al Capone bile olsan dokunulmaz, erişilemez değilsin

Daha önemli bir mesaj ya da çıkarım yalnızca kendine ya da halka ve kamuya karşı sorumluysan kimseye bir diyet ödemek ya da “günü geldiğinde bir başkasına bir iyilik yapmak” zorunda değilsin

Birileri sayesinde bir yere gelmediysen, bir şey elde etmediysen korkacak bir şeyin yok demektir bu. Zaten film tam olarak bunu göstermektedir.

Yalnızca kendisine ve yalnızca kamuya yani halka karşı sorumlu olanlara hiç kimse dokunamaz yani hiç kimse, hiçbir illegal örgütlenme onu kullanamaz. Bu yüzden böylesi kişiler aslında dokunulmaz değil, dokunulamazdır.

EROİNLE GİZLENEN ABD

Bugün yine siyasi operasyonları, o operasyona gerekçe yapılabilecek mafya ilişkilerini, iç kargaşa hamlelerini ve erken seçimi tartışıyoruz. Bugün yine Susurluk’u, Mehmet Ağar’ı, Mehmet Eymür’ü ve Tansu Çiller’i, Fethullah Gülen’i birleştiren örgütlenmeyi konuşuyoruz.

Hangi günlerde? ABD’nin ülkemizi ve bölgemizi kuşattığı, içeride asimetrik harekâta kalkıştığı, eroinin gösterilip, o eroini üretip, bütün dünyaya dağıtan ABD’nin gizlendiği günlerde...

Lastik yakmak diye bir deyim vardır. Savaşlarda görüşün engellenmesi için lastik yakılır. Psikolojik harekâtlarda da benzer bir yol izlenir. Olayın failinin gizlenmesi için, ilgisi olmayan kişiler eklenebilir, bağlamından, olaylardan ve olgulardan kopuk söylemler, belgeler, görüntüler paylaşılabilir. Ya da yanlış ilişkilendirilmiş olaylarla bir senaryo da çizilebilir. Böylece nihai hedef ve o hedefe doğru yönelen özneler gizlenir. Sayısız örneği vardır bunun, hatta böyle olaylarla “alternatif dünya tarihi” yazılır.

Umberto Eco “Yanlış Okumalar”ında benzeri bir iş yapmıştır. Olayları alışılmışın dışında bir şekilde birbirleriyle ilişkilendirerek anlatmıştır. Anlattıkları ya da işaret ettikleri aslında tarihte yaşanan olaylardır. Ancak başka bir bağlamda. Hayatında Eco’yu duymamış bir insana “Yanlış Okumalar”ı okutsak hemen yazılanların doğruluğuna inanıverir. Böylesi bir saflığa basalım görülmüştür mührünü o halde, eğer gerçekten saflıksa.

Ancak bu sefer kralın çıplak olduğunu herkes görüyor. Sorun görünenin algılanış biçiminde.

Gelelim lastik yakmaktan ne kast ettiğimize;

İnfodemi diyerek kavramlaştırılan, bizim bilgi kirliliği olarak karşıladığımız bu durum bugün zirvededir. Çünkü kodlanan alışkanlıklarımız, fikirlerimiz, sesimiz, yüzümüz bir bakıma sosyal DNA’mız, küresel mafyanın ellerindedir.

Kredi kartı hareketlerimiz, ihtiyaç olarak gördüğümüz şeyler, okuduklarımız, yazdıklarımız sonsuz bir veri var bu “üst kurgusal” algoritmada.

Küresel mafyanın havarileri, rahipleri ve sözüm ona imamları “post truth” yani sahte gerçeklik diye bir şey üretmişlerdir. Çağın en büyük komplolarından birisi budur. Çünkü inanma ve iyi-kötü ideali temeline dayanmaktadır. Gerçeği reddeden anlayış insanlığı ağır ağır kemirmekte ve insanlığın bütün reflekslerini öldürmektedir.

İşte Untouchables’ı böyle bir bağlamda tekrar izledim. Ve Ness’le birlikte bütün Capone’lara “Hiçbir zaman kavganın peşini bırakma, ta ki kavga bitene kadar.” yanıtını verdim.

Palma’nın şemsiyesi dolar yeşili