Dokuzuncu Harciye Koğuşu (2)
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda ağırlıklı olarak üç önemli mekân anlatılır. Hastane odalarından sonra kahramanımızın annesiyle birlikte yaşadığı yoksul bir kenar mahalle evi yapıtın önemli mekânlarındandır. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nun en başarılı yanlarından biri, bu babasız evdeki anne-oğul ilişkisinin anlatılışı… Hasta çocuk, hastalığın kendisinden çok anneye verdiği acıdan kaygılanır. Anne hep kaygılı, duyarlı, çocuk da onun ağladığını buruşmuş, ıslak mendilinden anlayacak kadar dikkatli… Kötü hastalığını anneyi üzmeden konuşmaya çalışan, bazen tam konuşamayan gencin durumu ancak yaşanmışlıklarla bu denli güzel anlatılabilir. Kahramanımız anne üzülmesin diye yalan da söyler. Asıl acınacak olan çocuk değil de annedir sanki. Ana-oğul susunca, bütün bir ev de susar; babasız evde onlara güç verecek başka kimseler yoktur.
Romanın bir başka önemli mekânı “Erenköy’dekiler” diye konuşulan Paşa akrabanın konağıdır. Bir hizmetçisi, bahçıvanı olsa da, öteki romanlardan bildiğimiz konaklar gibi (örneğin Sözde Kızlar’da anlatılan konak) çok kalabalık bir yer değildir burası. Kahramanımız günlerce kaldığı bu evde Paşa’ya romanlar okur, bazen Paşa uyuyuncaya değin sürer bu okumalar. Romanda sürüp giden hüzne, Paşa’nın bu halleri az da olsa bir mizah tadı katar. Delikanlı hastanede baygınlık geçirdiğinde adını sayıkladığı kız buradadır. Baba uyuyunca âşıkların işi kolaylaşır. Karı koca gibi olmasalar da, iki gencin ilişkisi epey ilerler, aynı odada yarı çıplak geçen geceleri olur. Sevişme sırasında al al olmuş yanaklardan “yanan bir gül kokusu” çıkar sanki. Bunun gibi ustaca ve incelikli yapılmış betimlemeler epeycedir romanda, bu betimlemeler ve başarılı ruh tahlilleriyle Dokuzuncu Hariciye Koğuşu edebiyatımızın özgün romanları arasında yer alır.
İşi, mesleği olmayan, toplumsal yaşamda yer bulamayan kadının akraba erkeklerine yönelmesi olayını edebiyatımızda ilkin Aşk-ı Memnu’da görmüştük. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ndaki gönül ilişkisi de iki akraba genci arasında yaşanır. Nüzhet, üstelik ilişki yaşadığı akraba çocuğundan (erkekten) dört yaş büyüktür. İki gencin aşkını imkânsızlaştıran önemli nedenlerden biridir bu. Gençlerin seviştikleri günlerde Nüzhet’i bir doktor istemektedir. Konağa doktor ve yakınlarının gelip gitmeleri, delikanlının hastalığını azdıracak denli mutsuzluk verir. Nüzhet’in bir başkasına verilebileceği konuşulurken, kahramanımızın bacağının kesilme ihtimalinden söz eder doktorlar. Bu iki büyük korku içinde bunalan genç, zor günler yaşar. Yıllardır bacağında, etinde, kemiğinde taşıdığı acıya, bir de gönül acısı eklenir. Sonunda sevdiği kızı kaybeder kahramanımız. Aynı günlerde doktorlardan sağlığıyla ilgili iyi bir haber alır; bacağı kesilmeyecektir, uzun süren tedaviler, ameliyatlar iyi sonuç vermiştir. Değerli okurlar, salgın döneminde ben klasiklere yeniden döndüm. Bunlar bir değil, iki kez okunması gereken kitaplar. Hem roman yazdım, hem roman okudum. Bu güzel kitapları okurken, epeydir üzerinde çalıştığım, köy enstitülü bir güreşçiyi anlattığım Sessiz Şampiyon adlı romanım da H2O Yayınlarınca bir iki hafta içinde basılacak. Son zamanlarda roman okumanın ve yazmanın zevkini birlikte yaşadım.
Peyami Safa, 9’uncu Hariciye Koğuşu, Ötüken Yayınevi, İstanbul. (Baskı tarihi belirtilmemiş.)