10 Ocak 2025 Cuma
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dolmabahçe’de ne konuştuk -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

11 Ekim 2012 günü uzun süredir gitmediğim Dolmabahçe Sarayı’ndaydım. Sarayın ayrı bir bölümünde Ankara’dan gelen Darbeleri Araştırma ve Soruşturma Komisyonu üyeleriyle bir saati aşkın 27 Mayıs’ı ve nedenlerini konuştuk. İmzamı taşıyan ona yakın belgesel niteliğindeki kitaplarımı önlerine sürerek şöyle dedim:

“-Size uzun uzun kendimi tanıtmak yerine kitaplarımı getirdim. İçinizde bunları okuyan olduğunu sanıyorum o nedenle kendimi anlatmaktan çok sizin sorularınızı yanıtlamayı tercih ederim.”

Sonra da sorularını yanıtlarken beni hiçbir partiye mensup olmayan 60 yıllık bir yazar olarak dinlemelerini rica ettim.

İnönü 27 Mayıs’tan habersizdi

Dikkatimi çeken 27 Mayıs’la ilgili sorulardı. Bu soruları ilginçtir hem CHP’li hem AKP’li hem MHP’li üyeler değişik amaçlarla sordu. Soruların temelinde çok önemli bir merak yatıyordu: “İsmet İnönü 27 Mayıs’ın içinde miydi, dışında mı?” yani benim devrim onların genellikle darbe diye niteledikleri 27 Mayıs’ın hazırlayıcısı İsmet Paşa mıydı yoksa, genç subaylar mı?

İsmet İnönü kesinlikle 27 Mayıs’tan haberdar değildi. Üstelik o ünlü 555K ve Harbiye yürüyüşü sonrasında rahmetli Ecevit’in İnönü’ye şu sorusunu ve Paşa’nın ona cevabını anlattım.

“Ecevit: Paşam şimdi ne yaparlar?” demişti. Demokrasiyi kuran Paşa ise şöyle yanıtlamıştı:

“-Seçime giderler. Bu işin başka bir yolu olamaz. Çünkü süngülerle iktidara gelinir ama süngüler üzerinde iktidarda kalınamaz.” Buraya bir nokta koyalım.

Tarihten yapraklar

1950 seçimlerinden sonra İsmet Paşa Pembe Köşk’e inmişti oysa iktidara gelen DP’liler ve özellikle Başbakan Menderes bir vesvese içindeydi. Nedeni de şuydu: İnönü kendi evi Pembe Köşk’e indikten sonra bazı eski generaller kendisini ziyaret etmişler ve anlatıldığına göre Paşa’ya “-Paşam emrinizdeyiz.” demişlerdi. Bu DP iktidarını hayli ürkütüyordu. Ya ordu harekete geçer ve Paşa yanında vaziyet alırsa ne olur? Oysa İsmet Paşa o ziyareti Taşlık’ta herkesin gözü önünde yapmış, eski komutanlara ikramda bulunduktan sonra onları kapıya kadar götürmüş ve: “-Hadi bakalım işlerinizin başına” demekten başka bir şey söylememişti. Bu tedirginlik ve iktidardaki bu korku 1950’den başlayarak 1960’a kadar hep devam etti. Tersine İsmet Paşa sık sık şu tarihi sözü söylüyordu:

“-Orduyu kendinin zanneden kendi kendini aldatır. Ordu kimsenin değildir. O kendi kanunları içinde yaşar... (Metin Toker- İnönü’yle 10 yıl)

Yeni gelen iktidar sahipleri orduyu hep kendilerine karşı gördü. Radyoda konuşma yapan ve bir süre sonra DP kabinesinde Milli Savunma Bakanı olarak yer alacak genç milletvekili adayı eski kurmay Albay Seyfi Kurtbek’ti. O radyo konuşmasında Kurtbek şöyle diyordu:

“DP savunmayı, askeri bir mesele olarak değil devletin bütün mekanizmasında ve milletin her türlü faaliyetini ilgilendiren büyük bir milli dava olarak terakki eder. Milli Savunma milletin şerefini, varlığını, istiklalini korumaktır. Böyle olduğu içindir ki, milli korunmanın devlet işlerinde her şeyden önce gelmesi lazımdır. DP silahlı millet teorisini demokrasinin askeri ifadesi sayar. Milli varlığı korumak için asker-sivil farkının kaldırılması ve milletin ordulaşması lazımdır.”

Sonra da Kurtbek Ordu içinde ciddi bir temizliğe başlamış ve bu teoriyi uygulamaya sokmuş ve bazı tasfiyelerle orduyu kendine göre düzenlemişti. Genelkurmay Başkanı Abdurrahman Nafiz Paşa’nın yerine Orgeneral Nuri Yamut getirildi. İkinci başkan İzzet Aksalur’un yerine Korgeneral Şahap Gürler tayin oldu. Orgeneral Salih Omurtak, Kazım Orbay, Hakkı Akoğuz paşalar emekliye sevk edildi. Birinci ordu kumandanı Hasım Tınaztepe ikinci orduya Muzaffer Tuğsavul üçüncü orduya, Mahmut Berköz Paşalar Askeri Şuraya tayin edildiler. Deniz Kuvvetleri komutanı Amiral Mehmet Ali Ürgen, Kara Kuvvetleri komutanı Zeki Doğan Paşalar merkeze alındı. 15 general ve 150 albay da birkaç ay içinde emekliye sevk edildi ve bu arada Genelkurmay Başkanlığı MSB’ye bağlıydı.

‘İhtilal vacip olur’

27 Mayıs’tan tam 52 yıl sonra aynı duyguyu taşıyanlar daha ağırını BOP uyarınca Hasdal’da gerçekleştirdi ve Ordu’nun bugünkü hazin hali ortaya çıktı. Komisyon üyelerine dedim ki:

“Siz; milli iradenin yarattığı Meclis ve siyasetçiler bu kuşkuları atıp darbeleri önlemeyi sürdüreceğinize; İsmet Paşa’nın şu sözlerine kulak vermelisiniz ‘Darbeleri önlemek için önce siyaset darbelere ortam hazırlayan hukuk dışı, demokrasi dışı uygulamalarda bulunmamalıdır. Aksi halde müdahale için siyasette boşluk doğdu mu ihtilal vacip olur. O zaman ben dahi sizi kurtaramam’.”

Paşa kapı kapı dolaştı ama, kurtaramadı. 27 Mayıs’ın gerçeği budur.