Dönüşlü ve edilgen çatılar
Çok yazdım, çok söyledim, “dil kuralı” demeden önce “kural”ın ne olduğunu anlamak gerekir.
Dil öylesine büyülü bir dizge ki, onu bir bilim dalı içine hapsetmek kolay olmuyor. Her dil bir sanat yapıtıdır adeta; ama donmuş tamamlanmış, son noktanın konduğu bir yapıt değil. Sürüp giden bir etkinliktir aynı zamanda, içine sanatkâraneliğin, yaratıcılığın, güzelduyunun, düş gücünün girdiği bir etkinlik. Bir sanat yapıtının karmaşık, büyülü yapısını, varoluşunu anlatmak ne denli zorsa, dili anlatmak da o denli zordur.
S. Zwaig sanat yapıtları için şunu söylüyor: “Biz yaratıcılığın sırrını bizzat izah edemeyiz; nitekim elektriğin, arz cazibesinin, mıknatısın mahiyetini de tam manasıyla anlatamıyoruz. Biz bunların ancak içlerine sığındıkları bazı kanunları tespit edebiliyoruz. Şu halde araştırmalarımızda (...) bu davanın ancak bir gölgesini elde edebileceğimizi, ama ne de olsa, onun bir sureti olacağını unutmamamız lazım gelecektir.”
Dili araştırıp anlamaya çalışırken de, “davanın ancak gölgesini ya da suretini” elde edebileceğimizi düşünüyorum ben de. Tıpkı elektriğin, yer çekiminin, mıknatısın mahiyetini tam anlamıyla kavrayamadığımız gibi, dilde de anlayamadığımız/anlatamadığımız boşluklar, gizler olacaktır.
Bu vb. nedenlerle dil tartışmalarında dilbilgisi yanlış kullanılırsa, doğruyu bulmada işimiz kolaylaşacağına zorlaşır.
Gene hep söylerim. Bize kuralları anlatan dilbilgisi kitaplarının üstünde bir şey var: Derleme ve tarama...
Derleme ve tarama çalışmalarıyla önümüze getirilen örnekler dilbilgisi kitaplarında gördüğümüz kuralların üstündedir. Kural diye ezberlediklerimiz derleme ve tarama yoluyla elde edilen örneklerle çelişiyorsa, o kural, o bilgi hemen terk edilir.
Değerli dostum, yakın zamanda komşu da olduğumuz Attila Aşut’la tanışıklığımız TDK’nin gerçekten TDK olduğu yıllara gider.
O dönemin TDK’si bir okuldu. İkimiz de bu okulda çok şey öğrendik.
Atilla Aşut, güzel konuşurdu, genel kurullarda zevkle dinlerdim. Gerçeği arayıp bulmada bitmek tükenmek bilmez bir enerjisi vardı, kolay susmazdı, susturulamazdı.
Bir yerde o varsa, tartışma da vardır.
A. Aşut’un Birgün gazetesinde dil yazıları yazdığını iki yıl kadar önce öğrendim.
Dil konularında yazan bir yazar olarak basında tek kaldığımı sanıyordum. 2016 yılında Tekin Sönmez Edebiyat Ödülünü alırken yaptığım konuşmada, “Sanki bir yerlerden bir düğmeye basıldı, gazetelerde Türkçe üzerine, dil üzerine yazanlar yok edildi, bir tek Aydınlık kaldı, ben kaldım,” demiştim. Konuşmam bittikten sonra söz alan bir dinleyici, “Sizden başka Birgün gazetesinde Attila Aşut var bir de,” demişti.
Bilmiyordum, öğrendim, sonra da düzenli olarak izlemeye çalıştım arkadaşımızı.
Aşut, 23. 07.2018 tarihli Birgün’de “-l-” ve “-n-” çatı eklerinin ikisinin de edilgenlik eki olduğunu belirttikten sonra, kökü ünsüzle biten eylemlerin edilgen çekiminin yapılmak örneğinde olduğu gibi “l” ile; kökü ünlüyle biten eylemlerde, denmek örneğinde olduğu gibi edilgen çekimin “n” ile yapıldığını söylüyor, bunu bir kural olarak sunuyor. Bu iki ekin aynı eylemde kullanılamayacağını da özellikle belirtiyor. Bu iki kural da doğru mu, buna bakmadan şunu eklemeliyim. Her iki ekin de edilgenlik yanı sıra dönüşlü çatı kurma görevi de vardır, yani bu eklerin bir değil, iki (dönüşlü,edilgenlik) görevleri vardır. Aynı eylemde iki ekin bulunmasının bana göre nedeni buradadır. Dilimizde görülmek -görünmek, takılmak-takınmak, bakılmak-bakınmak, sarınmak-sarılmak örneklerine bakınca, Aşut’un yukarıda koymak istediği kuralın (ünlü ile biten-ünsüzle biten ayrımının) doğru olduğunu nasıl söyleriz?
Ayrıca “n” ve “l” çatı eklerinin aynı eylemde kullanıldığını pek çok örnekte görürüz. Bu örneklerin hepsini yazık ki sözlükler her nedense almazlar ya da bir sözlükte gördüğünüzü ötekinde göremezsiniz. Sözgelişi, “uzanıldı” eylemi vardır dilimizde, içinde hem “n”, hem “l” var, yanlış değil. Bu sözcüğü bütün büyük sözlüklerde bulabilirsiniz. “Yakınıldı” biçimindeki bir kullanımı Ali Püsküllüoğlu sözlüğünde görüyoruz, Dil Derneği ve TDK sözlüğünde bulamıyoruz. “O toplantıda üretememekten yakınıldı” denir. Burada yakınmak dönüşlü çatıdır, “yakınıldı” derken aynı zamanda sözcüğü edilgen biçime getiriyoruz, böylece özne örtülü duruma geliyor. “Yenildi içildi” biçimindeki bir kullanım da sözlüklerin çoğunda vardır.
Şunu demek istiyorum: Hem dönüşlü hem de edilgen görevde kullanılan her iki ek bazı eylemlerde yan yana gelir, gelebilir. Sevgili Aşut “birinin malına el konur” diyor, doğrusu yalnız budur diyorsa da, “ben malıma el konulmasını” da, “göz konulmasını” da istemem.
Bunları açıklamazsak bir dil hurafesinin daha yolunu açmış oluruz; “Dil Hurafeleri” adlı kitabımda anlattığım hurafeler gibi.